kenzulars
  KURAN-I KERİM-3.bölüm
 
 CİN SURESİ

1,2. (Ey Muhammed!) De ki: “Bana cinlerden bir topluluğun (Kur’an’ı) dinleyip şöyle dedikleri vahyedildi: “Şüphesiz biz doğruya ileten hayranlık verici bir Kur’an dinledik de ona inandık. Artık Rabbimize hiç kimseyi asla ortak koşmayacağız.”  3. “Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir; ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk.”  4. “Demek bizim beyinsiz olanımız Allah hakkında doğruluktan uzak sözler söylüyormuş.”  5. “Şüphesiz biz, insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorduk.”  6. “Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.”  7. “Gerçekten onlar da, sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi öldükten sonra tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.”  8. “Kuşkusuz biz göğe ulaşmak istedik, fakat onu çetin bekçilerle ve yakıcı ışıklarla dolu bulduk.”  9. “Halbuki biz, (daha önce) göğün bazı yerlerinde gayb haberlerini dinlemek için otururduk. Fakat şimdi her kim dinlemeye kalkacak olursa, kendini gözetleyen yakıcı bir ışık bulur.”  10. “Hakikaten biz bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?”  11. “Doğrusu içimizde salih olanlar da var, olmayanlar da. Ayrı ayrı yollar tutmuşuz.”  12. “Muhakkak ki biz Allah’ı yeryüzünde aciz bırakamayacağımızı, kaçarak da onu aciz bırakamayacağımızı anladık.”  13. “Gerçekten biz hidayet rehberini (Kur’an’ı) işitince ona inandık. Kim Rabbine inanırsa, artık ne hakkının eksik verilmesinden, ne de haksızlığa uğramaktan korkar.” 14. “Kuşkusuz içimizde müslüman olanlar da var, hak yoldan sapanlar da var. Kim müslüman olursa, işte onlar doğruyu arayıp bulmuşlardır.”

 15. “Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.”  16,17. Yine de ki: “Bana şöyle de vahyedildi: ‘Eğer yolda dosdoğru olurlarsa mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.”  18. “Şüphesiz mescitler, Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.  19. “Allah’ın kulu (Muhammed), O’na ibadet etmek için kalktığında cinler nerede ise (Kur’an’ı dinlemek için kalabalıktan) onun etrafında birbirlerine geçiyorlardı.”  20. De ki: “Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O’na hiç kimseyi ortak koşmam.”  21. De ki: “Şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de fayda sağlayabilirim.”  22. De ki: “Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse asla koruyamaz ve yine asla O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.”  23. “Ancak Allah’tan gelenleri tebliğ edebilirim ve O’nun vahiylerini açıklayabilirim. Kim Allah’a ve Resülüne karşı gelirse, şüphesiz onlar için, içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır.”  24. Nihayet uyarıldıkları şeyi gördüklerinde kimin yardımcısı daha zayıf, kimin sayısı daha azmış, bilecekler.  25. De ki: “Sizin uyarıldığınız şey yakın mıdır, yoksa Rabbim ona uzun bir süre mi koyacaktır, bilemem.”  26. O gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez.  27,28. Ancak seçtiği resüller başka. (Onlara bildirir.) Fakat O, Resülün önünde ve arkasında gözetleyici (melek)ler yürütür ki resüllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerini bilsin. Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıp dökmüştür

 

 

YASİN SURESİ

1. Yâ Sîn. 2,3,4. (Ey Muhammed!) Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber) gönderilenlerdensin.  5,6. Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.

 7. Andolsun, onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.

 8. Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.  9. Biz onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.  10. Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

 11. Sen ancak Zikr’e (Kur’an’a) uyanı ve görmediği halde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükafatla müjdele.  12. Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir. 13. (Ey Muhammed!) Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.

 14. Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler.  15. Onlar şöyle dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”

 16. (Elçiler ise) şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.”

 17. “Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.”  18. Dediler ki: “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”  19. Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.  20. Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.” 21. “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” 22. “Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca ona döndürüleceksiniz.” 23. “Onu bırakıp da başka ilahlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”  24. “O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”  25. “Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!” 26,27. (Kavmi onu öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. 28. Kendisinden sonra kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik. 29. Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.  30. Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.  31. Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi?  32. Onların hepsi de mutlaka toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır. 33. Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler 34,35. Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi? 36. Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir. 37. Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır. 38. Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri(düzenlemesi)dir.  39. Ayın dolaşımı için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur.  40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. 41. Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir. 42. Biz onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.  43. Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar.  44. Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar.  45. Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.  46. Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar. 47. Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkar edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.  48. “Eğer doğru söyleyenlerseniz bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar.  49. Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.  50. Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler ne de ailelerine dönebilirler. 51. Sûra üfürülür. Bir de bakarsın kabirlerden çıkmış Rablerine doğru akın akın gitmektedirler 52. Şöyle derler: “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”  53. Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır.  54. O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir.   55. Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.  56. Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.  57. Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.  58. Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selam” (vardır).  59. (Allah şöyle der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!” 60,61. “Ey ademoğulları! Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?”  62. “Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”  63. “İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.” 64. “İnkar ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”  65. O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder.  66. Eğer dileseydik onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu halde) yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!  67. Yine eğer dileseydik oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi. 68. Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?  69. Biz o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.  70. (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kafirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik. 71. Görmediler mi ki biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar. 72. Biz o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler. 73. Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? 74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilahlar edindiler.  75. Onlar ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler.  76. (Ey Muhammed!) Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz. 77. İnsan, bizim kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir.  78. Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?”  79. De ki: “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”  80. O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.  81. Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.  82. Bir şeyi dilediği zaman onun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.  83. Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.

 

 FURKAN SURESİ

1. Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir. 2. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O her şeyi yaratmış ve yarattığı O şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.3. (İnkar edenler), Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. 4. İnkar edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. 5. “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler.  6. (Ey Muhammed!), De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.”  7. Dediler ki: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda, pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!” 8. “Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya! “Zalimler (inananlara): “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.

9. (Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar. 10. Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir.  11. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.

12. Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.

13. Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler  14. (Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, bir çok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)  15. De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara vadedilen ebedilik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükafaat ve varılacak bir yerdir.

16. Ebedi olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.  17. Rabbinin, onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar” diyeceği günü hatırla.  18. Onlar, “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular” derler.  19. (İlah edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse ona büyük bir azap tattırırız.  20. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin hakkıyla görendir.21. Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler. 22. Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. “Eyvah! Biz Allah’ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız” diyecekler.  23. Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.  24. O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.

25. O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.  26. O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kafirlere zorlu bir gün olacaktır. 27. O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”

28. “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”  29. “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”

30. Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi” dedi.

31. Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.  32. İnkar edenler, “Kur’an ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz Kur’an’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.

33. Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.  34. Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar. 35. Andolsun, Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.  36. Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.  37. Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.  38. Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını3 ve bunların arasında pek çok nesilleri de helak ettik. 39. Bunların herbirine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik.  40. Andolsun, senin kavmin, bela yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. 41,42. Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilahlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilahlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.  43. Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?44. Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. 46. Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik.  47. O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.  48,49. O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan bir çok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.  50. Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler. 51. Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik.  52. Öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver.  53. O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır. 54. O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir.  55. Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.56. Biz seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.  57. De ki: “Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum.”  58. Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!

59. Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!  60. Onlara, “Rahmân’a secdeye kapanın denildiğinde “Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?” derler ve bu onların nefretini artırır.  61. Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir.  62. O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir.  63. Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler. 64. Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.  65. Onlar, şöyle diyenlerdir.

“Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir!”

66. “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”  67. Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.68. Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.  69. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedi kalır.  70. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

71. Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.

72. Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.  73. Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.  74. Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükafatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanacaklardır.

76. Orada ebedi kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!  77. (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”

 

 FATIR SURESİ

1. Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a mahsustur. O yaratmada dilediğini artırır. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter. 2. Allah insanlar için ne rahmet açarsa, artık onu tutacak (engelleyecek) yoktur. Neyi de tutarsa, bundan sonra onu gönderecek yoktur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.  3. Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size göklerden ve yerden rızık veren bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? 4. (Ey Muhammed!) Eğer seni yalancı sayıyorlarsa bil ki, senden önce de nice peygamberler yalancı sayılmıştır. Bütün işler ancak Allah’a döndürülür. 5. Ey insanlar! Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Sakın çok aldatıcı (Şeytan) Allah hakkında sizi aldatmasın. 6. Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır.  7. İnkar edenler için çetin bir azap vardır. İman edip salih ameller işleyenler için ise bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. 8. Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helak etme! Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını hakkıyla bilendir.  9. Allah, rüzgarları gönderendir. Onlar da bulutları hareket ettirir. Biz de bulutları ölü bir toprağa sürer ve onunla ölümünden sonra yer yüzünü diriltiriz. İşte ölümden sonra diriliş de böyledir. 10. Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak ona yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar. 11. Allah sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan (meniden) yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hamile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahut ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu Allah’a kolaydır.12. İki deniz aynı olmaz. Şu tatlıdır, susuzluğu giderir; içimi kolaydır. Şu ise tuzludur, acıdır. Bununla beraber her birinden taze et yersiniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarırsınız. Allah’ın lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. 13. Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay’ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu Allah’tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O’nundur. Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. 14. Eğer onları çağırsanız, çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkar ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez. 15. Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla layık olandır. 16. Eğer Allah dilerse sizi giderir ve yeni bir halk getirir. 17. Bu Allah’a göre zor bir şey değildir. 18. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Günah yükü ağır olan kimse, (bir başkasını), günahını yüklenmeye çağırırsa, ondan hiçbir şey yüklenilmez, çağırdığı kimse yakını da olsa. Sen ancak, görmedikleri halde Rablerinden için için korkanları ve namaz kılanları uyarırsın. Kim arınırsa ancak kendisi için arınmış olur. Dönüş ancak Allah’adır .19. Kör ile gören bir olmaz. 20. Karanlıklar ile aydınlık bir olmaz. 21. Gölge ile sıcaklık bir olmaz. 22. Diriler ile ölüler de bir olmaz. Allah dilediğine işittirir. Sen kabirde bulunanlara işittirecek değilsin. 23. Sen ancak bir uyarıcısın. 24. Şüphesiz biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın. 25. (Ey Muhammed!) Eğer seni yalanlıyorlarsa bil ki, onlardan öncekiler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Oysa peygamberleri onlara apaçık delilleri, sahifeleri ve aydınlatıcı kitabı getirmişlerdi. 26. Sonra ben inkar edenleri yakaladım. Beni inkar etmenin sonucu nasıl oldu!

27. Görmüyor musun ki Allah gökten su indirdi. Biz onunla türlü türlü ürünler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı (birbirinden farklı) çeşitli renklerde yollar (katmanlar) var, simsiyah taşlar da var. 28. İnsanlardan, (yeryüzünde) hareket eden (diğer) canlılardan ve hayvanlardan yine böyle çeşitli renklerde olanlar vardır. Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. 29. Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler.30. Allah kendilerine mükafatlarını tam olarak versin ve kendi lütfundan daha da artırsın diye (böyle yaparlar). Şüphesiz O, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir31. (Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’an), kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır. Şüphesiz Allah (kullarından) hakkıyla haberdardır. Onları hakkıyla görür. 32. Sonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere (Muhammed’in ümmetine) miras olarak verdik. Onlardan kendine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah’ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır. İşte bu büyük lütuftur. 33. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler. Oradaki elbiseleri de ipektir. 34. Şöyle derler: “Hamd, bizden hüznü gideren Allah’a mahsustur. Şüphesiz Rabbimiz çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir.” 35. “O, lütfuyla bizi kalınacak yurda yerleştirendir. Bize orada bir yorgunluk dokunmaz. Bize orada usanç da gelmez.” 36. İnkar edenler için ise cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler. Kendilerinden cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz her nankörü böyle cezalandırırız. 37. Onlar cehennemde, “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller işleyelim” diye bağrışırlar. (Onlara şöyle denilir:) “Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşatmadık mı? Size uyarıcı da gelmişti. Öyle ise tadın azabı. Çünkü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.” 38. Şüphesiz Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Şüphesiz o, gögüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. 39. O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse inkarı kendi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, Rableri katında ancak uğrayacakları gazabı artırır. İnkarcıların inkarı, ancak ziyanlarını arttırır. 40. De ki: “Allah’ı bırakıp da taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerden ne yaratmışlardır?” Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yoksa kendilerine bir kitap verdik de, o kitaptan, açık bir delile mi sahip bulunuyorlar? Hayır, zalimler birbirlerine aldatmadan başka hiçbir şey vaadetmezler. 41. Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri, yok olup gitmesinler diye (kurduğu düzende) tutuyor. Andolsun, eğer onlar (yörüngelerinden sapıp) yok olur giderlerse, O’ndan başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır. 42. Müşrikler, eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, ümmetlerden herhangi birinden daha çok doğru yol üzere olacaklarına dair en güçlü şekilde Allah’a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, bu ancak onların nefretlerini artırdı. 43. Yeryüzünde büyüklük taslamak ve kötü tuzak kurmak için (böyle davranıyorlardı). Oysa kötü tuzak, ancak sahibini kuşatır. Onlar ancak öncekilere uygulanan kanunu bekliyorlar. Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın. 44. Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Oysa onlar kendilerinden daha da kuvvetli idiler. Ne göklerde ve ne de yerde Allah’ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir 45. Eğer Allah insanları, kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir.

 

MERYEM SURESİ

1. Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd. 2. Bu, Rabbinin, Zekeriya kuluna olan merhametinin anılmasıdır.  3. Hani o Rabbine gizli bir sesle yalvarmıştı.  4. O şöyle demişti: “Rabbim! Şüphesiz kemiklerim gevşedi. Saçım sakalım ağardı. Sana yaptığım dualarda (cevapsız bırakılarak) hiç mahrum olmadım.”  5,6. “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum. karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!”  7. (Allah şöyle dedi:) “Ey Zekeriyya! Haberin olsun ki biz sana Yahya adlı bir oğul müjdeliyoruz. Daha önce onun adını kimseye vermedik.” 8. Zekeriyya, “Rabbim!” “Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim nasıl çocuğum olur?” 9. (Vahiy meleği) dedi ki: “Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: “Bu bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.” 10. Zekeriyya, “Rabbim, öyleyse bana (çocuğumun olacağına)bir işaret ver”, dedi. Allah da, “Senin işaretin, sapasağlam olduğun halde insanlarla (üç gün) üç gece konuşamamandır” dedi.  11. Derken Zekeriya ibadet yerinden halkının karşısına çıktı. (Konuşmak istedi, konuşamadı) ve onlara “Sabah akşam Allah’ı tespih edin” diye işaret etti. 12,13,14. (Yahya dünyaya gelip büyüyünce onu peygamber yaptık ve kendisine) “Ey Yahya kitaba sımsıkı sarıl” dedik. Biz ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik. O, Allah’tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi. İsyancı bir zorba değildi. 15. Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltileceği gün ona selam olsun! 16,17. (Ey Muhammed!) Kitapta (Kur’an’da) Meryem’i de an.4 Hani ailesinden ayrılarak doğu tarafında bir yere çekilmiş ve (kendini onlardan uzak tutmak için) onlarla arasında bir perde germişti. Biz, ona Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan şeklinde görünmüştü. 18. Meryem, “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” dedi. 19. Cebrail, “Ben ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim” dedi. 20. Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. 21. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi. 22. Böylece Meryem çocuğa gebe kaldı ve onunla uzak bir yere çekildi.  23. Doğum sancısı onu bir hurma ağacına yöneltti. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!” dedi. 24. Bunun üzerine (Cebrail) ağacın altından ona şöyle seslendi: “Üzülme, Rabbin senin alt tarafında bir dere akıttı.”  25. . “Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün 26. “Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecek olursan, “Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ile konuşmayacağım” de.

27. Kucağında çocuğu ile halkının yanına geldi. Onlar şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir şey yaptın!” 28. “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi.” 29. Bunun üzerine (Meryem, çocukla konuşun diye) ona işaret etti. “Beşikteki bir bebekle nasıl konuşuruz?” dediler. 30. Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.” 31. “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekatı emretti.” 32. “Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı.” 33. “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir).” 34. Hakkında şüpheye düştükleri hak söze göre Meryem oğlu İsa işte budur.35. Allah’ın çocuk edinmesi düşünülemez. O bundan yücedir, uzaktır. Bir işe hükmettiği zaman ona sadece “ol!” der ve o da oluverir. 36. Şüphesiz, Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse (yalnız) O’na kulluk edin. Bu, dosdoğru bir yoldur.  37. (Fakat hıristiyan) gruplar, aralarında ayrılığa düştüler.9 Büyük bir günü görüp yaşayacakları için vay kafirlerin haline!  38. Bize gelecekleri gün (gerçekleri) ne iyi işitip ne iyi görecekler! Ama zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler. 39. Onları, gaflet içinde bulunup iman etmezlerken işin bitirileceği o pişmanlık günüyle uyar.  40. Şüphesiz yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız, biz! Ancak bize döndürülecekler. 41. Kitapta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi. 42. Hani babasına şöyle demişti: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?” 43. “Babacığım! Doğrusu, sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Bana uy ki seni doğru yola ileteyim.” 44. “Babacığım! Şeytana tapma! Çünkü şeytan Rahmân’a isyankâr olmuştur.” 45. “Babacığım! Doğrusu ben, sana, çok esirgeyici Rahmân tarafından bir azabın dokunmasından, böylece şeytana bir dost olmandan korkuyorum.” 46. Babası, “Ey İbrahim! Sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, mutlaka seni taşa tutarım. Uzun bir süre benden uzaklaş!” dedi.  47. İbrahim şöyle dedi: “Esen kal! Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz O, beni nimetleriyle kuşatmıştır.” 48. “Sizi ve Allah’tan başka taptıklarınızı terk ediyor ve Rabb’ime ibadet ediyorum. Rabbime ibadet etmekle de mutsuz olmayacağımı umuyorum.” 49. İbrahim, onları da onların taptıklarını da terk edince ona İshak ile Yakub’u bağışladık ve her birini peygamber yaptık. 50. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk. Onlar için yüce bir doğruluk dili var ettik (güzel bir söz ile anılmalarını temin ettik). 51. Kitapta, Mûsâ’yı da an. Şüphesiz o seçkin bir insan idi. Bir resül, bir nebi idi.52. Ona, Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık. 53. Rahmetimiz sonucu kardeşi Hârûn’u bir nebi olarak kendisine bahşettik.  54. Kitap’ta İsmail’i de an. Şüphesiz o sözünde duran bir kimse idi. Bir resül, bir nebi idi. 55. Ailesine namaz ve zekatı emrederdi. Rabb’inin katında da hoşnutluğa ulaşmıştı. 56. Kitap’ta İdris’i de an. Şüphesiz o doğru sözlü bir kimse, bir nebi idi. 57. Onu yüce bir makama yükselttik. 58. İşte bunlar, Adem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. 59. Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır. 60,61. Ancak tövbe edip inanan ve salih amel işleyenler başka. Onlar cennete, Rahmân’ın, kullarına gıyaben vaad ettiği “Adn” cennetlerine girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz onun va’di kesinlikle gerçekleşir. 62. Orada boş söz işitmezler. Yalnızca (meleklerin) “selam!” (deyişini) işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da vardır. 63. İşte bu, kullarımızdan Allah’a karşı gelmekten sakınanlara miras kılacağımız cennettir. 64. (Cebrail şöyle dedi:) “Biz ancak Rabbinin” emriyle ineriz. Önümüzdekiler, arkamızdakiler ve bunlar arasındakiler hep O’nundur. Rabbin unutkan değildir

65. (Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? 66. İnsan, “Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?” der. 67. İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi? 68. Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz. 69. Sonra her bir topluluktan, Rahman’a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız. 70. Sonra, oraya girmeye en layık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz. 71. . (Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir. 72. Sonra Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş halde bırakırız.

73. Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkar edenler, inananlara, “İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?” dediler. 74. Biz onlardan önce, mal-mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helak ettik. 75. (Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler. 76. Allah doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de. 77. Âyetlerimizi inkar edip “Bana elbette mal ve evlat verilecek!” diyen kimseyi gördün mü? 78. Gaybı mı görüp bilmiş, yoksa Rahmân’dan bir söz mü almış? 79. Hayır! (İş onun dediği gibi değil). Biz onun söylediklerini yazacağız ve azabını arttırdıkça arttıracağız! 80. Onun (ahirette sahip olacağını) söylediği şeylere biz varis olacağız ve o bize tek başına gelecek. 81. Onlar, kendileri için kuvvet ve şeref (kaynağı) olsunlar diye, Allah’tan başka ilahlar edindiler. 82. Hayır! İlahları, onların ibadetlerini inkar edecekler ve kendilerine düşman olacaklar. 83. Kafirlerin başına, onları durmadan (günaha ve azgınlığa) tahrik eden şeytanları gönderdiğimizi görmedin mi?  84. Ey Muhammed! Şu halde onların azaba uğramalarını istemekte acele etme. Biz onlar için ancak (takdir ettiğimiz günleri) sayıp durmaktayız. 85,86. Allah’a karşı gelmekten sakınanları Rahmân’ın huzurunda bir elçiler heyeti gibi toplayacağımız, suçluları da suya koşan susuz develer gibi cehenneme sevkedeceğimiz günü düşün!  87. Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. 88. Onlar, “Rahmân bir çocuk edindi” dediler. 89. Andolsun, siz çok çirkin bir şey ortaya attınız. 90,91. Rahman’a çocuk isnat etmelerinden dolayı neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp çökecektir! 92. Halbuki Rahmân’a bir çocuk edinmek yakışmaz. 93. Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir. 94. Andolsun, Allah onları ilmiyle kuşatmış ve tek tek saymıştır.  95. Onlar(ın her biri) kıyamet günü O’na tek başına gelecektir. 96. İnanıp salih ameller işleyenler için Rahmân, (gönüllere) bir sevgi koyacaktır. 97. (Ey Muhammed!) Biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları Kur’an ile müjdeleyesin, inat eden bir topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilin ile (indirip) kolaylaştırdık. 98. Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlardan hiçbirini hissediyor yahut onların bir fısıltısını olsun işitiyor musun?

 

TAHA SURESİ

1. Tâ Hâ 2,3. (Ey Muhammed!) Biz Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik.4. (O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. 5. Rahmân, Arş’a kurulmuştur.  6. Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. 7. Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. 8. Allah, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur. 9. Mûsâ’nın haberi sana ulaştı mı?  10. Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti.11. Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ!” 12. “Şüphe yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ’dasın.” 13. “Ben seni (peygamber olarak) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle.” 14. “Şüphe yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” 15. “Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim.” 16. “Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın alıkoymasın, sonra helak olursun!” 17. “Şu sağ elindeki nedir ey Mûsâ?” 18. Mûsâ dedi ki: “O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim. Onunla başka işlerimi de görürüm.” 19. Allah, “Onu yere at ey Mûsâ!” dedi. 20. Mûsâ da onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan olmuş! 21. Allah şöyle dedi: “Tut onu. Korkma! Biz onu yine eski durumuna döndüreceğiz.” 22,23. “Sana büyük mucizelerimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir halde çıksın.” 24. “Firavun’a git, çünkü o azmıştır.” 25. Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver.” 26. “İşimi bana kolaylaştır.” 27,28. “Dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar.” 29. “Bana ailemden birini yardımcı yap,” 30. “Kardeşim Hârûn’u.”

31. “Onunla gücümü artır.” 32. “Onu işime ortak et.” 33. “Seni çok tespih edelim diye”, 34. “Seni çok zikredelim diye.” 35. “Çünkü sen bizi hakkıyla görmektesin.” 36. Allah şöyle dedi: “İstediğin sana verildi ey Mûsâ!” 37. “Andolsun, biz sana bir kere daha iyilikte bulunmuştuk.”38. “Hani annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik:”  39. “Onu (bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” 40. “Hani kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve “size onun bakımını üstlenecek kimseyi göstereyim mi?” diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin diye seni annene döndürdük.6 (Sana baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden kurtardık seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen’e gittin). Medyen halkı içinde yıllarca kaldın sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir zamanda (Tûr’a) geldin ey Mûsâ!” 41. “Ben seni kendim için seçtim.” 42. “Sen ve kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin.” 43. “Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır.” 44. “Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.”

45. Mûsâ ve Hârûn şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, onun bize karşı aşırı davranmasından yahut azmasından korkuyoruz.” 46. Allah şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.” 47. “Ona gidin ve şöyle deyin: ‘Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz. İsrailoğullarını (serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin katından bir mucize getirdik. Selam, doğru yola uyanlara olsun.’ ” 48. “Şüphesiz bize, azabın yalanlayan ve yüz çevirenlere olacağı

vahyolundu.” 49. Firavun, “Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsâ?” dedi. 50. Mûsâ, “Rabbimiz her şeye hilkatini (yaratılış özelliklerini) veren, sonra onlara yol gösterendir” dedi.  51. Firavun, “Ya geçmiş nesillerin hali ne olacak?” dedi.52. Mûsâ şöyle dedi: “Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (levh-i mahfuzda yazılı)dır. Rabbim yanılmaz ve unutmaz.” 53. “Rabbim, yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık. 54. Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır. 55. (Ey insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya döndüreceğiz ve sizi bir kere daha oradan çıkaracağız. 56. Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti. 57. Şöyle dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?” 58. “Biz de mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle bizim aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir buluşma vakti belirle.” 59. Mûsâ, “Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir” dedi. 60. Bunun üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra geldi. 61. Mûsâ onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allaha karşı yalan uydurmayın, yoksa sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana uğramıştır.” 62. Sihirbazlar, işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli gizli konuştular. 63. Şöyle dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve en üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer sihirbazdırlar.” 64. “Öyleyse, hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra halinde gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya ulaşmıştır.”

65. Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler. 66. Mûsâ: “Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve değnekleri yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.  67. Bunun üzerine Mûsâ içinde bir korku hissetti. 68. Şöyle dedik: “Korkma (ey Mûsâ!). Çünkü, sensin en üstün olan.” 69. “Sağ elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.” 70. (Mûsâ’nın değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler. 71. Firavun, “Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe yok, o size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi andolsun sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına asacağım. Hangimizin azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.”

72. Sihirbazlar şöyle dediler: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla tercih etmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm verirsin.” 73. “Şüphesiz ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için, Rabbimize inandık. Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” 74. Şüphesiz, kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır. Orada ne ölür, ne de (güzel bir hayat) yaşar. 75,76. Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu günahlardan temizlenenlerin mükafatıdır .77. (Firavun’un imana yanaşmaması üzerine) Mûsâ’ya, “Kullarımı (İsrailoğullarını) geceleyin (Mısır’dan) yürütüp çıkar. Yakalanmaktan korkmaksızın, endişe etmeksizin onlara denizde kuru bir yol aç” diye vahyettik. 78. Bunun üzerine Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü de, deniz onları görülmedik bir şekilde kuşatıp yuttu. 79. Firavun halkını saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi. 80. (Allah şöyle dedi:) “Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size Tûr’un sağ yanını vadettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik.” 81. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helal olanlarından yiyin. Bu konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin üzerine inerse o muhakkak helak olmuş demektir.” 82. “Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.” 83. (Mûsâ Tûr’a varınca): “Seni, acele ile kavminden uzaklaştıran nedir, ey Mûsâ?” (dedik.) 84. Mûsâ şöyle dedi: “Onlar, işte onlar hemen arkamdalar. Rabbim! Sen hoşnut olasın diye, acele ederek sana geldim.” 85. Allah, “Şüphesiz, biz senden sonra halkını sınadık; Sâmirî onları saptırdı” dedi. 86. Bunun üzerine Mûsâ öfke dolu ve üzgün bir halde halkına döndü. “Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmadı mı? (Ayrılışımdan sonra) çok zaman mı geçti, yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?” dedi. 87. Şöyle dediler: “Sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle caymış değiliz. Fakat biz Mısır halkının mücevheratından yüklü miktarlarda takınmıştık. İşte onları ateşe attık. Samirî de aynı şekilde attı.”

88. Böylece (Samirî) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. (Samirî ve adamları) “Bu sizin de ilahınızdır, Mûsâ’nın da ilahıdır. Öyle iken Mûsâ, (İlahını burada) unuttu (da onu Tûr’da aramaya gitti)” dediler.89. Onlar bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir zararı uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını görmezler mi? 90. Andolsun, Hârûn onlara daha önce şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahmân’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.” 91. Onlar da, “Mûsâ bize dönünceye kadar buzağıya ibadet etmeye devam edeceğiz” dediler. 92,93. Mûsâ: (Tûr’dan dönünce) şöyle dedi: “Ey Hârûn! Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime karşı mı geldin?” 94. Hârûn: “Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, İsrailoğullarının arasını açtın, sözüme uymadın demenden korktum” dedi. 95. Mûsâ, “Ya senin derdin neydi ey Samirî?” dedi. 96. Samirî şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir avuç avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.” 97. Mûsâ, “Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) “Bana dokunmak yok!” diyeceksin. Senin için, asla kaçamayacağın bir ceza daha var. Hele şu ibadet edip durduğun ilahına bak! Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız. 98. Sizin ilahınız ancak kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah’tır. O ilmiyle her şeyi kuşatmıştır 99. (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki sana katımızdan bir zikir (Kur’an) verdik. 100. Kim ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü yüklenecektir. 101. Onlar o günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün  bu ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür!

102. O gün günahkârları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak haşredeceğiz. 103,104. Aralarında birbirlerine “(Dünya’da) sadece on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar. –Onların, hakkında konuşacakları şeyi biz daha iyi biliriz.- O vakit içlerinden en aklı başında olanları, “Siz sadece bir gün kaldınız” diyecektir. 105. (Ey Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) halini soruyorlar. De ki: “Rabbim onları toz edip savuracak.” 106. “Onların yerlerini dümdüz, boş bir alan halinde bırakacaktır.” 107. “Orada hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.” 108. O gün kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye (İsrâfil’e) uyarlar. Sesler, Rahmân’ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı işitebilirsin. 109. O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. 110. O, önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını) bilir. Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz.

111. Bütün yüzler; diri, yaratıklarına hakim ve onları koruyup gözeten Allah’a boyun eğmiştir. Zulüm yüklenen mutlaka hüsrana uğramıştır. 112. Kim de inanmış olarak salih ameller işlerse o, ne zulme uğramaktan korkar, ne yoksun bırakılmaktan.  113. İşte böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker teker sıraladık 114. Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. “Rabbim! İlmimi arttır” de.  115. Andolsun, bundan önce biz Adem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme diye) emrettik. O ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. 116. Hani meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka melekler hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. 117. Biz de şöyle dedik: “Ey Adem! Şüphesiz bu (İblis) sen ve eşin için bir düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” 118. “Şüphesiz senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” 119. “Orada ne susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” 120. Nihayet şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”  121. Bunun üzerine onlar (Adem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Adem Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. 122. Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. 123. Allah şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer tarafımdan size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime uyarsa artık o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” 124. “Her kim de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” 125. O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum halde, niçin beni kör olarak haşrettin?” 126. Allah “Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde bugün de sen unutuluyorsun” der. 127. Haddi aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız. Şüphesiz ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır. 128. Yurtlarında dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helak etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda akıl sahipleri için ibretler vardır. 129. Rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre olmasaydı onlar da hemen cezalandırılırlardı. 130. O halde, onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih et ki hoşnut olasın  131. Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır. 132. Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyoruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.

133. İnanmayanlar, “Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil (bir mucize) getirse ya!” dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara gelmedi mi? 134. Eğer biz onları o Kur’an’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık” derlerdi. 135. Ey Muhammed, de ki: “Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Yakında kimin düz yolun sahipleri olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu bileceksiniz

 

 

VAKI’A SURESİ

1,2. Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır. 3,4,5,6,7. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır. 8. Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! 9. Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir! 10,11. (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir. 12. Onlar, Naîm cennetlerindedirler. 13,14. Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir. 15,16. Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevherâtla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.17,18,19,20,21. Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. 22,23. Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır. 24. (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)  25. Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler. 26. Sadece “selam!”, “selam!” sözünü işitirler.. 27. Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!  28,29,30,31,32,33,34. (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları  altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında,

tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler. 35. Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık..36,37,38. Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık. 39,40. Bunların birçoğu öncekilerden, bir çoğu da sonrakilerdendir.  41. Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir! 42,43,44. Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifiri bir gölge içinde!.. 45. Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi. 46. Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı. 47. Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?” 48. “Evvelki atalarımız da mı?” 49,50. De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.” 51,52. Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz. 53. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız. 54. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz. 55. Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz. 56. İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.

57. Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? 58. Attığınız o meniye ne dersiniz?!

59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz? 60,61. Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. 62. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya! 63. Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? 65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: 66. “Muhakkak biz çok ziyandayız!” 67. “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!” 68. İçtiğiniz suya ne dersiniz?! 69. Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? 70. Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.. 71. Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! 72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? 73. Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. 74. O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt). 75,76. Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir .77. O, elbette değerli bir Kur’an’dır.

78. Korunmuş bir kitaptadır. 79. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.  80. Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir. 81,82. Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz? 83. Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize! 84. Oysa siz o zaman bakıp durursunuz. 85. Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.  86,87. Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize! 88,89. Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır. 90,91. Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selam sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir. 92,93. Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.

94. Bir de cehenneme atılma vardır. 95. Şüphesiz bu, kesin gerçektir. 96. Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.

 

 ŞUARA SURESİ

1. Ta Sin Mim. 2. Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir. 3. Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye adetâ kendini helak edeceksin! 4. Biz dilesek, onlara gökten bir mucize indiririz de, ona boyun eğmek zorunda kalırlar 5. Rahmân’dan kendilerine gelen her yeni öğütten mutlaka yüz çevirirler. 6. Onlar (Allah’ın âyetlerini) yalanladılar, fakat alay edegeldikleri şeylerin haberleri başlarına gelecek.

7. Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik. 8. Şüphesiz bunlarda (Allah’ın varlığına) bir delil vardır, ama onların çoğu inanmamaktadırlar. 9. Şüphesiz senin Rabbin, elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. 10-11. Hani Rabbin Mûsâ’ya, “Zalimler topluluğuna, Firavun’un kavmine git! Başlarına geleceklerden hâlâ korkmuyorlar mı?” diye seslenmişti.

12. Mûsâ şöyle dedi: “Ey Rabbim! Muhakkak ki ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.” 13. “Göğsüm daralır. Akıcı konuşamam. Onun için, Hârûn’a da peygamberlik ver (ve onu bana yardımcı yap).” 14. “Bir de onlara karşı ben suçlu durumundayım. Bu yüzden onların beni öldürmelerinden korkarım.” 15. Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Mucizelerimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.” 16. “Firavun’a gidin ve deyin: “Şüphesiz biz âlemlerin Rabbinin elçisiyiz”, 17. “İsrailoğullarını bizimle beraber gönder.” 18. Firavun şöyle dedi: “Seni biz küçük bir çocuk olarak alıp aramızda büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirdin.” 19. “(Böyle iken) sen o yaptığın işi yaptın (adam öldürdün). Sen nankörlerdensin.”20. Mûsâ şöyle dedi: “Ben onu, o vakit kendimi kaybetmiş bir halde iken (istemeyerek) yaptım.” 21. “Sizden korktuğum için de hemen aranızdan kaçtım. Derken, Rabbim bana hüküm ve hikmet bahşetti de beni peygamberlerden kıldı.” 22. “Senin başıma kaktığın bu nimet (gerçekte) İsrailoğullarını köleleştirmen(in neticesi)dir.” 23. Firavun, “Âlemlerin Rabbi de nedir?” dedi. 24. Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” 25. Firavun, etrafındakilere (alaycı bir ifade ile) “dinlemez misiniz?” dedi. 26. Mûsâ, “O, sizin de Rabbiniz, geçmiş atalarınızın da Rabbidir” dedi.  27. Firavun, “Bu size gönderilen peygamberiniz, şüphesiz delidir” dedi. 28. Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi. 29. Firavun, “Eğer benden başka bir ilah edinirsen, andolsun seni zindana atılanlardan ederim.” 30. Mûsâ, “Sana apaçık bir delil getirmiş olsam da mı?” dedi. 31. Firavun, “Doğru söyleyenlerden isen haydi getir onu,” dedi. 32. Bunun üzerine Mûsâ, asasını attı, bir de ne görsünler asa açıkça kocaman bir yılan olmuş. 33. Elini koynundan çıkardı, bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş.

34.Firavun, çevresindeki ileri gelenlere, “Şüphesiz bu bilgin bir sihirbazdır” dedi. 35. “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Ne dersiniz?” 36. Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy.Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder." 37. “Sana bütün usta sihirbazları getirsinler.” 38. Böylece sihirbazlar, belli bir günün belirlenen bir vaktinde bir araya getirildiler. 39. İnsanlara da “Siz de toplanır mısınız?” denildi.40. “Umarız, üstün gelirlerse sihirbazlara uyarız” (dediler.) 41. Sihirbazlar gelince, Firavun’a, “Eğer biz üstün gelirsek gerçekten bize bir mükafat var mı?” dediler. 42. Firavun, “Evet, hem o takdirde mutlaka bana yakın kimselerden olacaksınız” dedi. 43. Mûsâ onlara, “Hadi ortaya atacağınız şeyi atın” dedi. 44. Bunun üzerine onlar iplerini ve değneklerini attılar ve “Firavun’un gücüyle elbette bizler üstün geleceğiz” dediler. 45. Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asâ onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. 46. Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. 47. “Âlemlerin Rabbine inandık” dediler. 48. “Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbi’ne.” 49. Firavun, “Ben size izin vermeden ona inandınız ha? Mutlaka o size sihri öğreten büyüğünüzdür. Yakında bilip göreceksiniz siz! Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” dedi. 50. Sihirbazlar şöyle dediler: “Zararı yok, mutlaka Rabbimize döneceğiz.” 51. “(Burada) ilk inananlar biz olduğumuz için şüphesiz Rabbimizin, hatalarımızı bağışlayacağını umuyoruz.” 52. Biz Mûsâ’ya, “Kullarımı geceleyin yola çıkar, muhakkak ki takip edileceksiniz” diye vahyettik. 53. Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi. 54. Dedi ki, “Bunlar pek az ve önemsiz bir topluluktur.” 55. “Şüphesiz onlar bize öfke duyuyorlar.” 56. “Ama biz uyanık ve tedbirli bir topluluğuz.” 57,58. Biz de Firavun’un kavmini bahçelerden, pınar başlarından, servetlerden ve iyi bir konumdan çıkardık. 59. İşte böyle yaptık ve onlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık. 60. Firavun ve adamları gün doğarken onları takibe koyuldular .61. İki topluluk birbirini görünce Mûsâ’nın arkadaşları, “Eyvah yakalandık” dediler. 62. Mûsâ, “Hayır!, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi. 63. Bunun üzerine Mûsâ’ya, “Asan ile denize vur” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı. Her parçası koca bir dağ gibiydi. 64. Ötekileri de oraya yaklaştırdık. 65. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık. 66. Sonra ötekileri suda boğduk.

67. Bunda şüphesiz bir ibret vardır. Ama pek çokları iman etmiş değillerdi. 68. Şüphesiz ki senin Rabbin elbette mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir. 69. Ey Muhammed! Onlara İbrahim’in haberini de oku. 70. Hani o babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti. 71. “Putlara tapıyoruz ve onlara tapmağa devam edeceğiz” demişlerdi. 72. İbrahim dedi ki: “Onlara yalvardığınızda sizi işitiyorlar mı?” 73. “Yahut size fayda veya zararları dokunur mu?” 74. “Hayır, ama biz babalarımızı böyle yaparken bulduk” dediler. 75,76. İbrahim şöyle dedi: “Sizin ve geçmiş atalarınızın taptığı şeyleri gördünüz mü?” 77. “Şüphesiz onlar benim düşmanımdır. Ancak âlemlerin Rabbi olan Allah dostumdur.” 78. “O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir.” 79. “O, bana yediren ve içirendir.”

80. “Hastalandığımda da O bana şifa verir.” 81. “O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.” 82. “O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur.” 83. “Ey Rabbim! Bana bir hikmet bahşet ve beni salih kimseler arasına kat.”84. “Sonra gelecekler arasında beni doğrulukla anılanlardan kıl.” 85. “Beni Naîm cennetinin varislerinden eyle.” 86. “Babamı da bağışla. Çünkü o gerçekten yolunu şaşıranlardandır.” 87. “(Kulların) diriltilecekleri gün beni utandırma!” 88. “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!” 89. “Allah’a arınmış bir kalp ile gelen başka.” 90. Cennet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yaklaştırılacak. 91,92,93. Cehennem de azgınlara gösterilecek ve onlara, “Allahı bırakıp da tapmakta olduklarınız nerede? Size yardım ediyorlar mı veya kendilerini kurtarabiliyorlar mı?” denilecek.

94,95. Artık onlar ve o azgınlar ile İblis’in askerleri hepsi birden tepetakla oraya atılırlar. 96. Orada onlar taptıklarıyla çekişerek şöyle derler: 97. “Allah’a andolsun! Biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz.” 98. Çünkü sizi, âlemlerin Rabbi ile bir tutuyorduk.” 99. Bizi ancak (önderlerimiz olan) suçlular saptırdı.” 100. İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.” 101. “Candan bir dostumuz da yok.” 102. Keşke (dünyaya) bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak.  103. Elbet bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman etmiş değillerdi. 104. Şüphesiz senin Rabbin, mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. 105. Nûh’un kavmi de Peygamberleri yalanladı. 106. Hani kardeşleri Nûh, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” 107. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” 108. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 109. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” 110. “O halde Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” 111. Dediler ki: “Sana hep aşağılık kimseler uymuş iken, biz hiç sana inanır mıyız112. Nûh şöyle dedi: “Onların yaptıklarına dair benim ne bilgim olabilir?” 113. “Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!”

114. “Ben inananları kovacak değilim.” 115. “Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

116. Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!” 117. Nûh şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.” 118. “Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.” 119. Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık. 120. Sonra da geride kalanları suda boğduk. 121. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. 122. Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır. 123. Âd kavmi de peygamberleri yalanladı. 124. Hani kardeşleri Hûd, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” 125. “Şüphesiz ben, size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” 126. “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 127. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”

128. “Siz her yüksek yere bir alamet bina yapıp boş şeylerle eğleniyor musunuz?”

129. “İçlerinde ebedi yaşama ümidiyle sağlam yapılar mı ediniyorsunuz?” 130. “Tutup yakaladığınız zaman zorbaca yakalarsınız.” 131. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 132,133,134. “Bildiğiniz her şeyi size veren, size hayvanlar, oğullar, bahçeler ve pınarlar veren Allah’a karşı gelmekten sakının.” 135. “Çünkü ben, sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.”

136. Dediler ki: “Sen ister öğüt ver, ister öğüt verenlerden olma, bize göre birdir137. “Bu, öncekilerin geleneklerinden başka bir şey değildir.” 138. “Biz azaba uğratılacak da değiliz.” 139. Böylece onlar Hûd’u yalanladılar. Biz de bu yüzden onları helak ettik. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. 140. Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. 141. Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı. 142. Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” 143. “Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” 144. “Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!” 145. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” 146,147,148. “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?” 149. “Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.” 150. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 151,152. “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.” 153. Dediler ki: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” 154. “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi bize bir mucize getir.”

155. Salih, şöyle dedi: “İşte bir dişi deve! Onun (belli bir gün) su içme hakkı var, sizin de belli bir gün su içme hakkınız vardır.” 156. “Sakın ona bir kötülük dokundurmayın. Yoksa büyük bir günün azabı sizi yakalar.” 157. Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. 158. Böylece onları azap yakaladı. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. 159. Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır160. Lût’un kavmi de peygamberleri yalanladı. 161. Hani kardeşleri Lût onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” 162. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” 163. “Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” 164. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” 165,166. “Rabbinizin, sizin için yarattığı eşlerinizi bırakıyor da insanlar arasından erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Siz gerçekten haddi aşan bir topluluksunuz.” 167. Dediler ki: “Ey Lût! (İşimize karışmaktan) vazgeçmezsen mutlaka (şehirden) çıkarılanlardan olacaksın!” 168. Lût şöyle dedi: “Şüphesiz ben sizin yaptığınız bu çirkin işe kızanlardanım.” 169. “Ey Rabbim! Beni ve ailemi onların yaptıkları çirkin işten kurtar.” 170,171. Bunun üzerine biz de onu ve geri kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın hariç bütün ailesini kurtardık. 172. Sonra diğerlerini helâk ettik. 173. Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kadar da kötü idi! 174. Şüphesiz bunda büyük bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. 175. Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. 176. Eyke halkı da peygamberleri yalanladı. 177. Hani Şuayb onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

178. “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.” 179. Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin. 180. “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” 181. Ölçüyü tam yapın. Eksik verenlerden olmayın.” 182. “Doğru terazi ile tartın.” 183. “İnsanların mallarını ve haklarını eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”184. “Sizi ve önceki nesilleri yaratana karşı gelmekten sakının.”

185. Onlar şöyle dediler: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.” 186. Sen sadece bizim gibi bir insansın. Biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” 187. “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi gökten üzerimize bir parça düşür.” 188. Şuayb, “Rabbim yaptıklarınızı en iyi bilendir” dedi. 189. Onlar Şuayb’ı yalanladılar. Derken gölge gününün azabı onları yakaladı. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi..190. Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir. 191. Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi ve çok merhametli olandır. 192. Şüphesiz bu Kur’an, âlemlerin Rabbi’nin indirmesidir. 193,194,195. Uyarıcılardan olasın diye onu güvenilir Ruh (Cebrail) senin kalbine apaçık Arapça bir dil ile indirmiştir. 196. Şüphesiz bu (Kur’an’ın indirileceği) öncekilerin kitaplarında da vardı. 197. İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi, onlar (Mekke müşrikleri) için bir delil değil midir? 198,199. Biz onu Arapça bilmeyenlerden birine indirseydik ve o da bunu kendilerine okusaydı yine buna inanmazlardı. 200. İşte böylece biz onu (Kur’an’ı) suçluların kalbine soktuk.

201,202,203. Onlar, farkında olmadan ansızın kendilerine gelecek olan elem dolu azabı görüp de, “Bize mühlet verilmez mi?” demedikçe, ona inanmazlar. 204. Bizim azabımızın çabuklaşmasını mı istiyorlar? 205. Ey Muhammed! Ne dersin; biz onları yıllarca (dünya nimetlerinden) yararlandırsak, 206. Sonra da kendilerine tehdit edildikleri şey gelse, (halleri nice olurdu?) 207. (Dünyada) yararlandırıldıkları şeyler onlara fayda sağlamazdı. 208. Biz hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça

helak etmedik. 209. Bu bir hatırlatmadır. Biz zalim değiliz. 210. O Kur’an’ı şeytanlar indirmemiştir. 211. Zaten bu onların harcı değildir, buna güçleri de yetmez. 212. Çünkü onlar (vahyi) işitmekten uzaklaştırılmışlardır. 213. Öyle ise sakın Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun! 214. (Önce) en yakın akrabanı uyar. 215. Mü’minlerden sana uyanlara kanatlarını indir. 216. Eğer sana karşı gelirlerse, “Şüphesiz ben sizin yaptığınız şeylerden uzağım” de.

217,218,219. Namaza kalktığında seni ve secde edenler arasında dolaşmanı gören; mutlak güç sahibi, çok merhametli olan Allah’a tevekkül et. 220. Şüphesiz O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 221. Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? 222. Onlar, her günahkâr yalancıya inerler. 223. Bunlar da şeytanlara kulak verirler. Onların çoğu ise yalancıdır. 224. Şairlere ise haddi aşan azgınlar uyarlar. 225,226. Görmez misin ki onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve yapmadıkları şeyleri söylerler. 227. Ancak iman edip salih amel işleyen, Allah’ı çok anan ve haksızlığa uğratıldıktan sonra öçlerini alanlar başka. Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.

 

 

NEML SURESİ

1. Ta-Sîn.1 Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. 2,3. Kur’an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü’minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. 4. Şüphesiz, ahiret hayatına inanmayanların işlerini biz kendilerine güzel göstermişizdir de o yüzden bocalayıp dururlar. 5. Onlar, azabın en kötüsü kendilerine has olan kimselerdir. Onlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. 6. Şüphesiz bu Kur’an sana, hüküm ve hikmet sahibi, hakkıyla bilen Allah tarafından verilmektedir. 7. Hani Mûsâ ailesine, “Ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber, yahut ısınasınız diye bir kor ateş getireceğim” demişti. 8. (Mûsâ) Ateşe varınca ona şöyle seslenildi: “Ateşin başındaki de çevresindekiler de kutlu olsun! Âlemlerin Rabbi olan Allah eksikliklerden uzaktır.” 9. “Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.” 10. “Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah şöyle dedi): “Ey Mûsâ korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar.” 11. “Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.” 12. “Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.” 13. Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler. 14. Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri halde sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkar ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!” 15. Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler. 16. Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi. 17. Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı..18. Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi. 19. Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana-babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!” 20. Süleyman kuşlara göz atıp yokladı ve şöyle dedi: “Hüdhüd’ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı?” 21. “Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim.” 22. Derken Hüdhüd çok beklemedi, çıkageldi ve (Süleyman’a) şöyle dedi: “Senin bilmediğin bir şey öğrendim. Sebe’den sana sağlam bir haber getirdim.. 23. “Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm.” 24. “Onun ve kavminin, Allah’ı bırakıp güneşe taptıklarını gördüm. Şeytan onlara yaptıklarını süslü göstermiş ve böylece onları yoldan çıkarmış. Bu yüzden de onlar doğru yolu bulamıyorlar.” 25. “Göklerde ve yerde gizli olanı ortaya çıkaran, sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilen Allah’a secde etmesinler diye (şeytan onları yoldan çıkarmış.)”  26. Allah kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayandır. Büyük Arş’ın Rabbidir. 27. Süleyman, Hüdhüd’e şöyle dedi: “Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz.” 28. “Benim şu mektubumu götür onlara at, sonra da yanlarından ayrıl ve ne sonuca varacaklarına bak.” 29. Sebe kraliçesi Belkıs dedi ki: “Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı.” 30,31. “Mektup Süleyman’dan gelmiştir. O, “Bismillahirrahmânirrahîm” diye başlamakta ve içinde ‘Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslimiyet göstererek bana gelin’ denilmektedir.” 32. “Ey ileri gelenler! Durumum hakkında bana görüş bildirin. Sizler yanımda bulunmadıkça hiçbir işe kesin olarak karar vermem.” 33. Dediler ki: “Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız. Emir senin. Ne emredeceğini düşün.” 34. (Kraliçe Belkıs) şöyle dedi: “Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hale getirirler. İşte onlar böyle yaparlar.” 35. “Ben onlara bir hediye gönderip elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım 36. (Elçilerin sözcüsü) Süleyman’ın huzuruna gelince, Süleyman ona şöyle dedi: “Siz beni

mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.” 37. “Sen onlara dön. Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla gelir ve onları oradan aşağılanmış ve küçük düşürülmüş olarak çıkarırız.” 38. Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?” 39. Cinlerden bir ifrit,” Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. 40. Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman tahtı yanında yerleşmiş halde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.” 41. Süleyman, “Tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi. 42. Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi. 43. Daha önce Allah’tan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu. Çünkü o inkâr eden bir kavimden idi. 44. Ona “köşke gir” denildi. Köşkü görünce onu(zeminini) derin bir su sandı ve eteklerini topladı. Süleyman ona “Bu, (zemini) billurdan döşenmiş bir köşktür” dedi. 44.Belkıs, “Ey Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmetmiştim. Şimdi ise Süleyman ile birlikte âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum” dedi. 45. Andolsun biz, “Allah’a kulluk edin” diye (uyarması için) Semûd kavmine, kardeşleri Salih’i peygamber olarak göndermiştik. Bir de ne görsün, onlar birbiriyle çekişen iki grup olmuşlar. 46. Salih onlara, “Ey kavmim! Niçin iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorsunuz? Merhamet edilmeniz için Allah’tan bağışlanma dileseniz ya!” 47. Onlar, “Sen ve beraberindekiler yüzünden uğursuzluğa uğradık” dediler. Salih, “Sizin uğursuzluğunuzun sebebi Allah katında(yazılı)dır. Aslında siz imtihan edilmekte olan bir kavimsiniz” dedi. 48. Şehirde dokuz kişilik bir çete vardı. Bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar ve ıslaha çalışmıyorlardı. 49. Aralarında Allah adına and içerek şöyle dediler: “Mutlaka onu ve ailesini geceleyin öldüreceğiz sonra da velisine; ‘Biz onun ailesinin öldürülüşüne şahit olmadık. Biz kesinlikle doğru söyleyenleriz’, diyeceğiz.” 50. Onlar bir tuzak kurdular. Farkında değillerken Allah da bir tuzak kurdu.5 51. Bak onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu: Biz onları ve kavimlerini topyekün helak ettik. 52. İşte zulümleri yüzünden harabeye dönmüş evleri! Şüphesiz bunda bilen bir kavim için bir ibret vardır. 53. İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınmakta olanları ise kurtardık. 54. Lût’u da (Peygamber olarak gönderdik.) Hani o kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre o çirkin işi mi yapıyorsunuz?” 55. “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Doğrusu siz ne yaptığını bilmez bir toplumsunuz.” 56. Bunun üzerine kavminin cevabı ancak şöyle demek oldu: “Lût’un ailesini memleketinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz kalmak isteyen insanlarmış(!)”  57. Biz de onu ve ailesini kurtardık. Ancak karısı başka. Onun geride kalıp helak olmasını takdir ettik.  58. Onların üzerine bir yağmur (gibi taş) yağdırdık. (Başlarına gelecekler konusunda) uyarılanların yağmuru ne kötüydü! 59. (Ey Muhammed!) De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. Selam onun seçtiği kullarına.” Allah mı daha hayırlıdır yoksa onların ortak koştukları mı? 60. Yahut gökleri ve yeri yaratan ve size gökten yağmur indirip, onunla, ağaçlarını sizin yetiştiremeyeceğiniz gönül alıcı güzel bahçeler meydana getiren mi? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Hayır onlar (Allah’a) eş tutan bir kavimdir. 61. Yahut yeryüzünü karar kılma yeri yapan, içinde nehirler akıtan, onun için oturaklı dağlar yapan ve iki denizin arasına bir engel koyan mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? Hayır onların çoğu bilmiyor!  62. Yahut kendisine dua ettiği zaman zorda kalmışa cevap veren ve başa gelen kötülüğü kaldıran, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka ilah mı var!? Ne kadar az düşünüyorsunuz!

63. Yahut karanın ve denizin karanlıklarında size yolunuzu gösteren ve rahmetinin önünden rüzgarları bir müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? Allah onların ortak koştuklarından yücedir.64. Yoksa, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var!? De ki, “Eğer doğru söyleyenler iseniz kesin delilinizi getirin.” 65. De ki: “Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler.” 66. Ahiret (gününün gerçekleşeceği) hakkında bilgi (peygamberler aracılığı ile)onlara peşpeşe gelmiştir. Fakat onlar bu konuda şüphe içindedirler. Daha doğrusu onlar ahiretten yana kördürler. 67. İnkar edenler dediler ki: “Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi (diriltilip) çıkarılacağız?”

68. “Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” 69. De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.” 70. Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme. 71. Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar. 72. De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır.” 73. Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler. 74. Şüphesiz senin Rabbin onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka bilir. 75. Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın. 76. Şüphesiz bu Kur’an İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor.77. Şüphesiz o, elbette mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir. 78. Şüphesiz senin Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. O, mutlak güç sahibidir, hakkıyla bilendir. 79. Öyle ise Allah’a tevekkül et. Çünkü sen apaçık bir hak üzere bulunuyorsun. 80. Şüphesiz sen ölülere duyuramazsın. Arkalarına dönüp kaçarlarken sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.. 81. Körleri sapıklıklarından vazgeçirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da müslüman olmuş olanlara duyurabilirsin. 82. (Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler. 83. Her ümmetten âyetlerimizi yalanlayanlarından bir grubu toplayacağımız ve bunların (topluca hesap yerine) sevk edilecekleri günü hatırla.84. Hesap yerine geldiklerinde Allah şöyle der: “Siz benim âyetlerimi, onları ilmen kavramamışken yalanladınız öyle mi? Yoksa ne yapıyordunuz ki?!” 85. Zulümlerinden dolayı sözü edilen azap tepelerine iner de artık konuşamazlar. 86. Onlar görmüyorlar mı ki biz geceyi içinde rahat etsinler diye, gündüzü de (her şeyi) gösterici (aydınlık) olarak yarattık. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette (Allah varlığını gösteren) deliller vardır. 87. Sûr’a üfürüleceği ve Allah’ın dilediği kimselerden başka göklerdeki herkesin, yerdeki herkesin korkuya kapılacağı günü hatırla. Hepsi de boyunlarını bükerek O’na gelirler. 88. Dağları görürsün, onları hareketsiz sanırsın. Halbuki onlar bulutların geçişi gibi hareket ederler. Bunu, her şeyi sağlam ve yerli yerince yapan Allah yapmıştır. Şüphesiz O yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. 89. Her kim iyi amel getirirse, ona ondan daha hayırlısı vardır. Onlar o gün korkudan emindirler. 90. Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.)  91,92. De ki: “Bana ancak, bu beldenin (Mekke’nin); onu mukaddes kılan ve her şey kendisine ait olan Rabbine kulluk yapmam emredildi. Yine bana, müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola girerse yalnız kendisi için girer. Kim de doğru yoldan saparsa de ki: “Ben ancak uyarıcılardanım.” 93. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur. O âyetlerini size gösterecek ve siz de onları tanıyacaksınız. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.”

 

KASSAS SURESİ

1. Tâ-Sîn-Mîm. 2. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir. 3. İman eden bir kavm için Mûsâ ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız.

4. Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o bozgunculardandı. 5. Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.6. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim. 7. Mûsâ’nın annesine, “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu denize (Nil’e) bırak, korkma, üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız” diye ilham ettik. 8. Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı. 9. Firavun’un karısı şöyle dedi: “Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.” Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi. 10. Mûsâ’nın anasının kalbi bomboş kaldı. Eğer biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı. 11. Annesi, Mûsâ’nın kız kardeşine, “Onu takip et” dedi. O da Mûsâ’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi. 12. Biz, daha önce onun, süt analarının sütünü emmemesini sağladık. Kız kardeşi, “Size onun bakımını, sizin adınıza üslenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?” dedi.  13. Böylece biz, anasının gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın va’dinin hak olduğunu bilsin diye onu anasına geri döndürdük. Fakat onların pek çoğu bunu bilmezler 14. Mûsâ olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz iyilik edenleri böyle mükafatlandırırız. 15. Mûsâ halkın habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada biri kendi tarafından, diğeri düşmanı tarafından; kavga eden iki adam gördü. Kendi tarafından olan, düşmanına karşı ondan yardım istedi. Mûsâ da ona bir yumruk indirip onu öldürdü. Mûsâ, “Bu şeytanın işidir. O gerçekten apaçık bir saptırıcı düşmandır” dedi. 16. Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz o, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 17. “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi. 18. Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da ona, “Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi. 19. Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince adam, “Ey Mûsâ! Dün birini öldürdüğün gibi, beni de öldürmek mi istiyorsun. Sen ancak yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun, arabuluculardan olmak istemiyorsun” dedi. 20. Şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında senin durumunu görüşüyorlar. Şehirden hemen çık. Şüphesiz ben sana öğüt verenlerdenim” dedi. 21. Mûsâ korku içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıktı ve “Ey Rabbim! Beni bu zalim kavimden kurtar” dedi.22. (Şehirden çıkıp) Medyen’e doğru yöneldiğinde, “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir” dedi. 23. Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü. Bunların yanında da koyunlarını suya salmamak için uğraşan iki kız gördü. Mûsâ onlara, “(Koyunlarınızı burada tutmaktaki) maksadınız ne?” dedi. Onlar, “Çobanlar sulayıp çekilinceye kadar biz koyunlarımızı sulayamayız. Babamız ise çok yaşlı bir adamdır” dediler. 24. Bunun üzerine Mûsâ onların koyunlarını suladı. Sonra gölgeye çekilip, “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” dedi. 25. Nihayet kızlardan biri utana utana yürüyerek ona gelip, “Bizim için koyunlarımızı sulamanın ücretini vermek üzere babam seni çağırıyor” dedi. Mûsâ onun (Şuayb’ın) yanına gelip başından geçenleri ona anlatınca Şuayb, “Korkma o zalim kavimden kurtuldun” dedi.  26. Kızlardan biri, “Babacığım, onu ücretle tut. Her hâlde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır” dedi. 27. Şuayb, “Ben, sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birisini sana nikahlamak istiyorum. Eğer sen bunu on yıla tamamlarsan o da senden olur. Ben seni zora koşmak da istemiyorum. İnşaallah beni salih kimselerden bulacaksın” dedi. 28. Mûsâ şöyle dedi: “Bu seninle benim aramda bir iş. İki süreden hangisini tamamlarsam bana bir husûmet yok. Allah söylediklerimize vekildir29. Mûsâ süreyi tamamlayıp ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafında bir ateş görmüş ve ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm, (oraya gidiyorum). Umarım oradan size bir haber ya da ısınmanız için ateşten bir kor getiririm” dedi. 30. Mûsâ, ateşin yanına gelince o mübarek yerdeki vadinin sağ tarafındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ! Şüphesiz ben, evet, ben âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.” 31. “Değneğini (yere) at.” (Mûsâ değneğini attı). Onu bir yılanmış gibi süratle hareket eder görünce arkasına bakmadan dönüp kaçtı. (Bu sefer şöyle seslenildi:) “Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Çünkü sen güvenlikte olanlardansın.” 32. “Elini koynuna sok. (Alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın. Korkudan açılan kolunu kendine çek (toparlan). İşte bunlar, Firavun ve ileri gelen adamlarına (göstermen için) Rabbin tarafından (sana verilen) iki delildir. Çünkü onlar fasık bir kavimdirler.” 33. Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Şüphesiz ben onlardan birisini öldürdüm. Onların da beni öldürmelerinden korkuyorum.” 34. “Kardeşim Hârûn’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.” 35. Allah, “Kardeşinle seni destekleyeceğiz ve size bir iktidar vereceğiz de âyetlerimiz sayesinde size (kötü bir amaçla) ulaşamayacaklar. Siz ve size uyanlar galip gelecek olanlardır” dedi.36. Mûsâ onlara delillerimizi apaçık olarak getirince onlar, “Bu ancak uydurulmuş bir sihirdir. Biz geçmiş atalarımızın zamanında böyle bir şeyin varlığını duymadık” dediler. 37. Mûsâ, “Katından kimin hidayet getirdiğini ve bu yurdun (güzel) sonucunun kimin olacağını Rabbim daha iyi bilir. Doğrusu zalimler kurtuluşa eremezler” dedi. 38. Firavun, “Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir ilahınız olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap! Belki Mûsâ’nın ilahına çıkar bakarım(!) Şüphesiz ben onun mutlaka yalancılardan olduğunu sanıyorum” dedi. 39. O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar. 40. Biz de onu ve askerlerini yakaladık ve onları denize attık (Orada boğuldular). Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bak! 41. Biz onları, ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü de kendilerine yardım edilmeyecektir. 42. Bu dünyada onları lanete uğrattık. Kıyamet gününde de onlar iğrenç kılınmış kimselerden olacaklardır. 43. Andolsun, ilk nesilleri yok ettikten sonra Mûsâ’ya -düşünüp ibret alsınlar diye- insanların kalp gözünü açan deliller ve bir hidayet rehberi, bir rahmet olarak Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik 44. Ey Muhammed! Mûsâ’ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin. 45. Fakat biz (Mûsâ’dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz. 46. Yine biz (Mûsâ’ya) seslendiğimiz zaman Tûr’un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz. 47. Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik. 48. Onlara katımızdan gerçek gelince, “Mûsâ’ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi” dediler. Onlar daha önce Mûsâ’ya verilen (mucize)leri inkar etmemişler miydi? Onlar, “İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor” dediler. “Biz hepsini inkar ediyoruz” dediler. 49. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur’an’dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım.” 50. Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah zalimler toplumunu doğruya iletmez 51. Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur’an âyetlerini) onlara peşpeşe ulaştırdık. 52. Bu Kur’an’dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar. 53. Kur’an kendilerine okunduğu zaman, “Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık” derler. 54. İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükafatları kendilerine iki kez verilecektir. 55. Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz” derler. 56. Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O doğru yola gelecekleri daha iyi bilir.

57. Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. 58. Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helak etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz. 59. Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe memleketleri helak edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helak etmeyiz.60. (Dünyalık olarak) size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katındaki ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? 61. Kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz ve o vaad edilen şeye kavuşacak olan kimse, dünya hayatının geçimliklerinden yararlandırdığımız, sonra da kıyamet günü (hesaba çekilmek için) huzura getirilecek kimse gibi midir? 62. Allah’ın onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım?” diyeceği günü hatırla! 63. Haklarında azap hükmü gerçekleşenler, “Ey Rabbimiz! İşte şunlar bizim azdırdıklarımızdır. Kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Şimdi de onlardan uzaklaşıp sana döndük. Zaten (gerçekte) onlar bize tapmıyorlardı” diyeceklerdir. 64. Onlara, “Haydi ortaklarınızı çağırın!” denir. Onlar da çağırırlar fakat ortakları onlara cevap veremez. Azabı görürler. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi. 65. Allah’ın onlara seslenerek, “Peygamberlere ne cevap verdiniz? diyeceği günü hatırla.” 66. O gün onlara karşı bütün haberler kapanmıştır. Artık birbirlerine de soramazlar. 67. Ama tövbe edip iman eden ve salih amel işleyen kimsenin kurtuluşa erenlerden olması umulur. 68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Onların ise seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır ve yücedir. 69. Rabbin, onların sinelerinin gizlediğini de açığa vurduklarını da bilir. 70. O, Allah’tır. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Dünyada da ahirette de hamd O’na mahsustur. Hüküm yalnızca O’nundur. Kesinlikle O’na döndürüleceksiniz

71. De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize geceyi kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilah size bir aydınlık getirir? Hâlâ duymayacak mısınız?” 72. De ki: “Ne dersiniz? Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar sürekli kılsaydı, Allah’tan başka hangi ilah size içinde dinleneceğiniz bir gece getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?” 73. Allah, rahmetinden ötürü geceyi içinde dinlenesiniz; gündüzü de, lütfundan isteyesiniz ve şükredesiniz diye sizin için yarattı. 74. Allah’ın, onlara seslenerek, “Hani benim, var olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarım”? diyeceği günü hatırla. 75. Her ümmetten bir şahit çıkarırız ve (kafirlere), “Kesin delilinizi getirin” deriz. Onlar da gerçeğin Allah’a ait olduğunu bilirler ve (Allah’a ortak diye) uydurdukları şeyler kendilerini yüzüstü bırakıp kaybolup gitmişlerdir. 76. Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz ona, anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah böbürlenip şımaranları sevmez.” 77. “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.”78. Kârûn, “Bunlar bana bendeki bilgi ve beceriden dolayı verilmiştir” dedi. O, Allah’ın kendinden önceki nesillerden, ondan daha kuvvetli ve daha çok mal biriktirmiş kimseleri helak etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Suçlulukları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmaz (Çünkü Allah hepsini bilir). 79. Kârûn, zineti ve görkemi içerisinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzu edenler, “Keşke Kârûn’a verilen (servet) gibi bizim de (servetimiz) olsaydı. Şüphesiz o büyük bir servet sahibidir” dediler.

80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, “Yazıklar olsun size! İman edip de iyi işler yapanlara Allah’ın vereceği mükafat daha hayırlıdır. Ona da ancak sabredenler kavuşturulur” dediler. 81. Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine batırdık. Allah’a karşı ona yardım edebilecek adamları da yoktu. Kendisini savunup kurtarabileceklerden de değildi! 82. Daha dün onun yerinde olmayı arzu edenler, “Vay! Demek ki Allah, kullarından dilediği kimselere rızkı bol verir ve (dilediğine) kısarmış. Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki kafirler iflah olmayacak” demeye başladılar. 83. İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmayanlara has kılarız. Sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır. 84. Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. 85. Kur’an’ı sana farz kılan Allah, şüphesiz seni dönülecek bir yere döndürecektir. De ki: “Rabbim hidayetle geleni ve apaçık bir sapıklık içinde olanı daha iyi bilir.” 86. Sen, bu kitabın sana verileceğini ummuyordun. Ancak o Rabbinden bir rahmet olarak sana verildi. Öyle ise kafirlere sakın arka çıkma. 87. Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, sakın seni onlardan çevirmesinler. Rabbin’e çağır ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma! 88. Sen Allah ile beraber başka bir ilaha ibadet etme. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. Onun zatından başka her şey yok olacaktır. Hüküm yalnızca O’nundur ve kesinlikle O’na döndürüleceksiniz.

 

 

İSRA SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Bütün varlıkların tespihi o kudretedir ki, kulunu, gecenin birinde Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya yürütmüştür. Bu, ayetlerimizden bir kısmını o kulumuza göstermek / onu ayetlerimizden biri olarak göstermemiz içindir. Hiç kuşkusuz, O Semi’dir, Basir’dir. 2. Musa’ya Kitap’ı verdik ve onu, “benden başka bir vekil tutmayın” buyruğuyla Beniisrail’e bir kılavuz kıldık. 3. Ey Nuh ile beraber taşıdığımız kişilerin soyu! Gerçek şu ki, Nuh çok şükreden bir kuldu. 4. Biz, Beniisrail’e Kitap’ta şu yolda bir yargıda bulunduk: Siz yeryüzünde muhakkak iki kez bozgun vücuda getireceksiniz ve muhakkak büyük bir kibirle böbürleneceksiniz.

5. Nihayet o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize, aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.

6. Sonra onlar üzerinde size tekrar egemenlik verdik, mallar ve oğullarla sizi güçlendirdik ve sizi toplum olarak çoğalttık. 7. Eğer güzel davranırsanız, kendi benlikleriniz için güzellik sergilemiş olursunuz. Ve eğer kötülük yaparsanız o da benlikleriniz aleyhine olur. Bu sırada, yüzlerinizi çirkinleştirsinler, ilk kez girdikleri gibi mabede girsinler ve kontrol altına aldıklarını yerle bir etsinler diye ikinci vaat geldi.8. Rabbiniz size belki rahmet eder. Ve eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de döneriz. Ve biz cehennemi, küfre batanlar için, çepeçevre kuşatan bir zından ypmışızdır.9. Şüpheniz olmasın ki bu Kur’an en kalıcı, en doğru olana kılavuzlar ve müminlere şu yolda müjde verir: Barışa yönelik iyi işler yapanlar için büyük ödül vardır.10. Ahirete inanmayanlar var ya, onlar için biz korkunç bir azap hazırlamışızdır.11. İnsan, hayra davet eder gibi şerri çağırıyor / hayra duasıyla şerri davet ediyor. İnsan çok acelecidir. 12. Biz geceyi ve gündüzü iki ayet yaptık; sonra gecenin ayetini silip gündüzün ayetini gösterici yaptık ki, Rabbinizden bir lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabı bilesiniz. Biz her şeyi iyice ayrıntılı bir biçimde açıkladık.13. Her insanın uğursuzluk kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız:14. “Oku kitabını! Bugün sana hesap sorucu olarak öz benliğin yeter.”15. Kim yola gelirse kendisi için yola gelmiş olur. Sapıtan da kendi aleyhine sapıtmış olur. Hiçbir günahkar, bir başka günahkarın yükünü taşımaz. Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz. 16. Biz bir ülkeyi / medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz de onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur; biz de oranın altını üstüne getiririz.17. Nuh’tan sonra da nice kuşakları helak ettik. Kullarının günahlarını haber alıcı ve görücü olarak Rabbin yeter. 18. Peşin isteyene dünyada peşin veririz: Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da ona cehennemi sunarız; yaslanır ona, kınanmış ve kovulmuş olarak. 19. Kim de ahireti ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa, böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır. 20. Rabbinin lütfundan nimetlerle hepsine uzanırız: Onlara da bunlara da. Rabbinin lütfu kimse tarafından engellenemez / kısıtlanamaz. 21. Bak nasıl, kimini kimine üstün kıldık. Ama ahiret, dereceler bakımından elbette daha büyük, lütuflandırma bakımından daha yücedir. 22. Allah’ın yanına başka bir ilah koyma ki, yapayalnız ve horlanmış olarak oturup kalmayasın. 23. Rabbin şöyle hükmetti: O’ndan başkasına kulluk / ibadet etmeyin, anaya-babaya çok iyi davranın: Onlardan birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına gelirse sakın onlara “öf” bile deme; onları azarlama, onlara tatlı-iltifatlı söz söyle. 24. İndir onlar için rahmetten tevazu kanadını ve de ki: “Rabbim, merhametli davran onlara, tıpkı küçüklüğümde beni koruyup büyüttükleri gibi.” 25. Benliklerinizin içindekini Rabbiniz daha iyi bilir. Eğer siz barışsever / iyi kişiler olursanız O, tövbeye sarılanları affeder. 26. Akrabaya hakkını ver. Çaresize, yolda kalana da. Fakat saçıp savurma. 27. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleri olurlar. Ve şeytan kendi Rabbine nankörlük etmiştir. 28. Eğer onlardan, Rabbinden ümit ettiğin bir rahmeti bekleme yüzünden yüz çevirecek olursan, o zaman onlara yumuşak / tatlı bir söz söyle. 29. Elini bağlayıp boynuna asma. Ama onu büsbütün de açma. Sonra kınanır, hasret içinde bir köşede büzülür kalırsın. 30. Hiç kuşkusuz, Rabbin, dilediğine rızkı açar da kısar da. O, kullarını görüyor, onlardan haber alıyor.31. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da sizi de biz rızıklandırıyoruz. Kuşkusuz, onları öldürmek büyük bir günahtır. 32. Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o iğrenç bir iştir; yol olarak da çok kötüdür. 33. Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine yetki / söz hakkı vermişizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiştir. 34. Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar, güzel bir yolla ilgilenebilirsiniz. Ahdinize vefalı olun, çünkü verilen söz sorumluluk gerektirir. 35. Ölçtüğünüz zaman tam ve dürüst ölçün. Hilesiz teraziyle tartın. Bu, hem hayırlı hem de sonuç bakımından güzeldir. 36. Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönlün hepsi bundan sorumlu tutulacaktır. 37. Yeryüzünde kasıkıp kabararak yürüme! Çünkü sen yeri asla yırtamazsın, uzunlukça da dağlara ulaşamazsın. 38. Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbin katında çirkin görülmüştür. 39. Bunlar, Rabbinin sana, hikmetten vahyetmiş olduklarıdır. Allah’ın yanına başka tanrı koyma ki, kınanmış ve kovulmuş bir halde cehenneme atılmayasın. 40. Rabbiniz, oğulları seçip size özgüledi de kendisi meleklerden kızlar mı edindi? Gerçekten siz çok dehşet verici bir söz söylüyorsunuz! 41. Biz, gerçeği, Kur’an’da türlü biçimlerde ifade ettik ki, düşünüp anlayabilsinler. Fakat bu onların sadece kaçışlarını artırıyor. 42. De ki: “Eğer onların dediği gibi Allah’la beraber ilahlar olsaydı, o zaman onlar arşın sahibine varmak için elbette bir yol ararlardı.” 43. O hep tespih edilen, onların söylediklerinden çok uzak ve çok yüksek; hem de ölçüye sığmayacak kadar yüksek…44. Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O’nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halim’dir, Gafur’dur. 45. Kur’an okuduğunda, seninle, ahirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz. 46. Kalpleri üzerine, onu anlamamaları için kabuklar geçiririz, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Rabbini yalnız Kur’an’da andığın zaman, nefretle geriye dönüp kaçarlar. 47. Onların seni dinlerken, neye kulak verdiklerini biz daha iyi biliriz. Aralarında fısıldaşırken de şöyle konuşurlar o zalimler: “Büyülenmiş bir adamdan başkasının ardısıra gitmiyorsunuz!” 48. Bak nasıl örnekler verdiler sana, nasıl sapıttılar. Artık hiçbir yola varamazlar. 49. Dediler ki: “Biz bir yığın kemik olduğumuz, un-ufak hale geldiğimiz zaman mı, gerçekten biz o zaman mı yeni bir yaradılışla diriltileceğiz.”50. De ki: “İster taş olun ister demir!”

51. “İsterseniz gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun.” Diyecekler ki: “Peki bizi yeniden kim yaratacak?” De ki: “Sizi ilk kez yaratan kimse, o.” Bunun üzerine başlarını sana doğru alaylı bir biçimde sallayarak şöyle konuşacaklar: “Ne zaman o?” De ki: “Çok yakın olabilir!” 52. Sizi çağıracağı gün onu hamd ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz. 53. Kullarıma de ki: En güzel olan neyse onu söylesinler. Çünkü şeytan, aralarına yamukluk sokar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır. 54. Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size rahmet eder, dilerse size azap eder. Biz seni onlar üzerine vekil göndermedik. 55. Rabbin, göklerdeki ve yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun biz, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Davud’a da Zebur’u verdik. 56. De ki: “O’nun dışında bel bağladıklarınızı çağırın; onlar, başınızdaki zorluk ve sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.” 57. O yakarıp durduklarının kendileri, en çok yakınlık kazanmışları da dahil, Rablerine varmaya vesile ararlar; O’nun rahmetini umarlar, O’nun azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı gerçekten korkulasıdır. 58. Hiçbir kent / medeniyet dışta kalmamak üzere, kıyamet gününden önce hepsini ya helak edeceğiz yahut da şiddetli bir azapla azaplandıracağız. İşte bu, Kitap’ta satır satır yazılmış bulunuyor.59. Bizi, mucizeler göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka birşey değildir. Semud kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, mucizeleri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz. 60. Hani sana: “Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır.” demiştik. Sana gösterdiğimiz o rüyayı da Kur’an’da lanetlenmiş bulunan o ağacı da insanları sınamak dışında bir sebeple göndermedik. Biz onları korkutuyoruz ama bu onların kudurganlığını artırmaktan başka bir katkı sağlamıyor. 61. Hani meleklere: “Adem’e secde edin.” demiştik; onlar da secde etmişlerdi. Ama İblis secde etmemiş, şöyle demişti: “Çamur olarak yarattığın kişiye secde mi ederim?” 62. Yine dedi: “Şu benden üstün kıldığına bir baksana! Yemin olsun, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, hükmüm altına alacağım.” 63. Allah buyurdu: “Defol git! Onlardan kim sana uyarsa, cezanız cehennem olacaktır. Ne de mükemmel ceza.” 64. “Onlardan güç yetirdiğini sesinle yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla yaygara çıkarıp üzerlerine çullan. Mallarda, evlatlarda onlara ortak ol, onlara habire vaatte bulun.” Şeytan onlara bir aldanıştan başka ne vaat eder ki?! 65. “Kuşkusuz, benim kullarım üzerinde senin hiçbir sultan olmayacaktır.” Vekil olarak Rabbin yeter. 66. Rabbiniz odur ki, lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütüyor. O, size karşı gerçekten çok merhametlidir. 67. Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O’nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür. 68. Peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız. 69. Yoksa sizi bir kez daha oraya gönderip üstünüze kırıp geçiren bir fırtına salarak, inkar ettiğinizden dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? Sizin adınıza, bizden bunun öcünü alacak birini de bulamazsınız.

70. Andolsun biz, Ademoğullarını onur ve üstünlükle donattık, onları karada ve denizde binitlere yükledik. Onları, güzel ve temiz rızıklarla besledik. Ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

71. Gün olur, insan gruplarından herbirini kendi önderiyle çağırırız. O gün kitabı kendisine sağdan verilenler, kitaplarını okuyacaklar ve bir kıl kadar haksızlığa uğratılmayacaklar. 72. Bu dünyada kör olan, ahirette de kördür. Yolca da daha sapıktır o. 73. Az kalsın seni, sana vahyettiğimizden uzaklaştırarak ondan gayrısını bize isnat edesin diye fitneye düşüreceklerdi. İşte o taktirde seni dost edinirlerdi. 74. Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, andolsun onlara birazcık meylediverecektin.75. İşte o zaman sana, hayatın da ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Ve bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın. 76. Az kalsın bu topraktan çıkarmak için seni sıkıştıracaklardı. Böyle bir durumda onlar orada senin arkandan çok az bir süre kalacaklardı. 77. Senden önce gönderdiğimiz resullerimize uygulanan yasa da buydu. Sen bizim yol ve yasamızda değişme bulamazsın. 78. Güneşin kaymasından / aşağı sarkmasından, gecenin kararmasına kadar namazı kıl. Sabah Kur’an’ını da gözet. Çünkü sabah okunan Kur’an tanıklarca izlenmektedir. 79. Sana özgü bir ibadet olarak, gecenin bir kısmında o Kur’an’la meşgul olmak üzere uyanık ol / uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övülmüş bir makama / Makam-ı Mahmud’a ulaştırması umulur. 80. Şöyle yakar: “Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç / kanıt ver.”81. Ve de ki: “Hak geldi batıl yıkılıp gitti. Batıl, yok olmaya zaten mahkumdu.”82. Biz Kur’an’dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor. 83. İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da hemen ümitsiz oluverir. 84. De ki: “Herkes, kendi varlık yapısına uygun iş görür. Yolca daha doğru gidenin kim olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.” 85. Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin emrindendir. Ve size, ilimden sadece az birşey verilmiştir.”

86. Andolsun, biz dilesek sana vahyetmiş olduğumuzu tamamen gideriveririz, sonra onu elde etmek için bizim katımızda kendine bir vekil de bulamazsın. 87. Ancak Rabbinden bir rahmet müstesna… Kuşkusuz, O’nun sana lütfu pek büyüktür. 88. De ki: “Andolsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansanlar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler.”89. Andolsun, biz bu Kur’an’da, insanlar için her örnekten nicelerini sıraladık. Ama insanların çoğu inkardan başka birşeyde diretmediler. 90. Dediler ki: “Bizim için yerden bir pınar fışkırtmadığın sürece sana asla inanmayacağız.” 91. “Yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı. Onların aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın.” 92. “Yahut iddia ettiğin gibi, göğü parçalar halinde üzerimize düşürmelisin, yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza dikmelisin.” 93. “Yahut altından bir evin olmalı, yahut göğe yükselmelisin. Ancak senin göğe çıktığına, okuyacağımız bir kitabı bize indireceğin zamana kadar, asla inanmayız.” De ki: “Rabbimin şanı yücedir. Ben, insan bir resulden başka neyim ki?” 94. Kendilerine hak kılavuzcusu geldiğinde, insanların iman etmelerine, şöyle demelerinden başka birşey engel olmadı: “Allah, bir insanı mı resul gönderdi?” 95. De ki: “Eğer yeryüzünde doygunluğa ulaşmış melekler dolaşır olsaydı, elbette gökten onlara bir melek-resul gönderirdik.” 96. De ki: “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah yeter. O, kullarından haberdardır, onları görmektedir.” 97. Allah kime hidayet verirse doğru yolu bulan odur. Kimi de şaşırtırsa, böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Kıyamet günü böylelerini kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzleri üstüne sürerek haşrederiz. Varacakları yer cehennemdir ki, alevi dindikçe kızgın ateşini körükleyiveririz. 98. Cezaları işte budur. Çünkü ayetlerimizi inkar ettiler ve şöyle dediler: “Biz, bir kemik yığını olduktan, un-ufak hale geldikten sonra mı, sahi bundan sonra mı, yeni bir yaradılışla diriltileceğiz?”  99. Görmediler mi ki, o gökleri ve yeri yaratan Allah, kendilerinin benzerlerini yaratmaya da Kaadir’dir. Onlar için bir süre belirlenmiştir, bunda kuşku yok. Ama zalimler, inkardan başka birşeyde direnmiyorlar. 100. De ki: “Eğer Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da harcanır-biter korkusuyla cimri davranırdınız.” İnsan çok cimridir. 101. Andolsun biz, Musa’ya açık-seçik dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor: Hani Musa onlara geldiğinde Firavun ona şöyle demişti: “Ben senin kesinlikle büyülendiğini düşünüyorum, ey Musa.” 102. Musa dedi: “Yemin olsun, sen bilmektesin ki, bunları, o göklerin ve yerin Rabbi birer basiret / basiretle görülebilecek birer ibret olmak üzere indirdi. Vallahi ben de seni mahvolmuş görüyorum, ey Firavun!”103. Firavun onları o topraktan sürüp çıkarmak istedi de biz onu ve yanındakilerin tümünü boğduk. 104. Bunun ardından, İsrailoğullarına şöyle dedik: “Şu toprakta oturun. Ahiret vaadi / ikinci vaat gelince, sizi toplayıp biraraya getireceğiz.”105. Biz onu hak ile indirdik ve o hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. 106. Onu bir Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye kısımlara ayırıp ağır ağır indirdik 107. De ki: “İster inanın ona, ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar.”108. Ve diyorlar: “Rabbimizin şanı yücedir, Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir.”  109. Ağlayarak çeneleri üstü kapanıyorlar; o onların huşuunu artırıyor.110. De ki: “İster Allah diye yakarın, ister Rahman diye yakarın. Hangisiyle yakarırsanız yakarın, en güzel isimler O’nundur. Namazında sesini yükseltme, kısma da. İkisinin ortası bir yol tut.” 111. Şöyle de: “Hamd, o Allah’a özgüdür ki, çocuk edinmemiştir; mülk ve yönetiminde ortağı yoktur; acizlik yüzünden dost edinmemiştir.” Ve tekbir edip yücelt O’nu.

 

YUNUS SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Elif, Lam, Ra. İşte sana hikmetlerle dolu Kitap’ın ayetleri.

2. “İnsanları uyar, iman edenlere de kendileri için Allah katında yüksek bir doğruluk derecesi bulunduğunu müjdele” diye içlerinden bir er kişiye vahiy göndermemiz, insanlara şaşırtıcı mı geldi? Küfre batanlar: “Bu adam açık bir büyücüdür.” dediler.3. Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenlik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah’tır. O’nun izni olmadıkça, hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah’tır sizin Rabbiniz. Artık O’na kulluk / ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz? 4. Allah’tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüşü yalnız O’nadır. Yaradılışı başlatır, sonra yarattıklarını varlık alanına ardarda çıkarır ki, iman edip barışa / hayra yönelik amelleri yerli yerince sergileyenleri ödüllendirsin. Küfre dalanlara gelince, onlar için, nankörlük edip gerçeği örtmeleri yüzünden, kaynar sudan bir içki ve acıklı bir azap öngörülmüştür.5. Güneş’i ısı ve ışık kaynağı; Ay’ı, hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye bir nur yapıp ona evreler takdir eden O’dur. Allah bütün bunları rastgele değil, şaşmaz ölçülere bağlı olarak yaratmıştır. Bilgiyle donanmış bir topluluk için ayetleri detaylandırıyor.6. Şu bir gerçek ki, geceyle gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında, Allah’ın göklerde ve yerde vücut verdiği şeylerde, sakınan bir topluluk için sayısız ayetler vardır.7. Şu bir gerçek ki, bize kavuşmayı ummayanlar, iğreti hayatla tatmin bulup onunla rahatlayanlar ve ayetlerimizden uzaklaşıp gaflete dalanlar,8. Kazandıkları şeyler yüzünden varış yerleri ateş olacakların ta kendileridir.9. İman edip barışa / hayra yönelik amel sergileyenlere gelince, Rableri onları imanlarıyla doğruya ve güzele iletir. Nimetlerle dolu cennetlerde onların altlarından ırmaklar akacaktır.10. Orada onların yakarışı, “tespih ederiz seni ey Allahımız” ve birbirlerine esenlik dilemeleri, “selam” şeklindedir. Ve onların son çağırışları şudur: Bütün övgüler alemlerin Rabbi Allah’adır.11. Allah insanlara şerri, onların hayrı acele istedikleri gibi çabucak verseydi, ecellerinin onlara ulaşmasına çoktan hükmedilmiş olurdu. Ama biz, bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde körü körüne bocalamaya bırakırız.12. İnsana zorluk dokunduğu zaman; yan yatarken, otururken, ayaktayken bize yalvarır. Ama sıkıntısını çözdüğümüzde, kendisine dokunan bir zorluk yüzünden bize hiç yalvarmamış gibi çekip gider. Haksızlığa / aşırılığa sapanlara, yapmakta oldukları işte böyle süslü gösterilmiştir. 13. Andolsun ki biz sizden önceki kuşakları, zulmettikleri ve resulleri kendilerine açık kanıtlar getirdiği halde inanmadıkları için, helak ettik. Günaha batanlar topluluğunu biz böyle cezalandırırız. 14. Sonra onların ardından yeryüzünde sizi hükmedenler kıldık ki, nasıl iş yapacağınızı görelim.15. Ayetlerimiz onlara açık-seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: “Bundan başka bir Kur’an getir yahut bunu değiştir.” De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim.” 16. De ki: “Allah dileseydi, onu size okumazdım, onu size bildirmezdi de. Ondan önce içinizde bir ömür kalmıştım. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” 17. Yalan düzerek Allah’a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayan kişiden daha zalim kim var? Şu bir gerçek ki, suçlular iflah etmezler. 18. Allah’ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır.” De onlara: “Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştukarından arınmıştır O. 19. İnsanlar bir tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz öne geçmemiş olsaydı, tartışıp durdukları konuda aralarında hüküm verilir / iş mutlaka bitirilirdi. 20. Şöyle derler: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Gayb Allah’ın tekelinde. Hadi bekleyin; sizinle birlikte ben de bekleyenlerdenim.” 21. İnsanlara, kendilerine dokunan bir darlıktan sonra bir rahat tattırdığımızda, ayetlerimiz hakkında hemen bir tuzak sergilerler. De ki: “Tuzak kurma bakımından Allah daha hızlıdır.” Zaten resullerimiz, kurmakta oldukları tuzakları kaydediyorlar. 22. O yürütüyor sizi karada ve denizde. Diyelim gemidesiniz: Gemiler, içindekileri latif bir rüzgarla götürüyor. İçerdekiler ferah ve sevinç duymaktalar. Birden korkunç bir kasırga geliverdi. Her taraftan dalgalar üzerlerine çullandı. Çepeçevre kuşatıldıklarını düşünüp dini yalnız Allah’a özgüleyerek duaya koyuldular: “Eğer bizi şu durumdan kurtarırsan, yemin olsun sana şükredenlerden olacağız.”23. Ama Allah onları kurtarınca, hiç vakit geçirmeden yeryüzünde haksızlığa sapıp azgınlaşırlar. Ey insanlar! Şu iğreti hayatın menfaati için yaptığınız azgınlık ve taşkınlık yalnız sizin aleyhinizedir. Bir süre sonra bize döndürüleceksiniz ve yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz. 24. Şu iğreti hayatın durumu gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların yedikleri yeryüzü bitkisi onunla karışmıştır. Nihayet toprak, takılarını kuşanmış, süslenmiştir. Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını sanmaktadırlar. Tam bu sırada emrimiz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu, sanki dün yerinde yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri böyle detaylandırıyoruz biz. 25. Allah, esenlik yurduna çağırır ve dilediğini dosdoğru bir yola kılavuzlar.26. Güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik var. Dahası da var. Onların yüzlerine ne kara bulaşır ne de zillet ulaşır. Cennetin dostlarıdır onlar; sürekli kalıcıdırlar orada. 27. Kötülük kazananlara ise kötülüğün miktarınca karşılık vardır. Ama yüzlerini bir zillet de kaplar. Onları Allah’tan kurtaracak kimse yoktur. Yüzleri gece parçalarından karanlıklarla kaplanmış gibidir. Ateşin dostudur bunlar. Sürekli kalıcıdırlar içinde. 28. Gün olur onları bir araya toplarız; sonra şirke batmışlara sesleniriz: “Siz ve ortak yaptıklarınız, yerlerinize!” Aralarını ayırmışızdır. Ortak tuttukları şöyle haykırırlar: “Siz bize kulluk etmiyordunuz.” 29. “Sizinle bizim aramızda tanık olarak Allah yeter. Doğrusu biz sizin ibadetinizden tamamen habersizdik.” 30. İşte orada, her benlik önceden gönderdiği şeyi kendisi deneyecektir. Hepsi gerçek Mevla’larına döndürülmüş, iftira aracı yaptıkları şeyler kendilerini koyup gitmiştir. 31. Sor: “Sizi gökten ve  yerden kim rızıklandırıyor? Ya o işitme gücünün ve gözlerin sahibi kim? Kim çıkarıyor ölüden diriyi ve kim çıkarıyor diriden ölüyü? Kim çekip çeviriyor iş ve oluşu?” Hemen, “Allah” diyecekler. De ki: “Hala kendinize gelmiyor musunuz?” 32. İşte bu Allah’tır sizin Hak Rabbiniz. Hak’tan sonra sapıklıktan başka ne kalır ki? Peki, nasıl oluyor da yüz geri döndürülüyorsunuz? 33. Bu, budur. Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki, “onlar iman etmezler” sözü gerçekleşmiştir.34. De ki: “Ortak tuttuklarınız içinde, yaratışa başlayan, sonra, yarattığını çevirip bir daha yaratan kim var?” De ki: “Allah! Yaratışı başlatır, sonra onu çevirip yeniden yaratır. O halde nasıl oluyor da başka bir yöne döndürülüyorsunuz?” 35. Şunu da söyle: “Ortak tuttuklarınızdan kim var hakka götüren?” De ki: “Allah götürür hakka. Hakka götürebilen mi izlenmeye daha layıktır yoksa kılavuzlanmadıkça yolu bulamayan mı? Peki, ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz siz?” 36. Onların çoğu sanıdan başka birşeyin ardınca gitmiyor. Doğrusu da şu ki sanı, haktan hiçbir şey ifade etmez. Allah onların yaptıklarını iyice bilmektedir. 37. Bu Kur’an, Allah’tan başka birileri tarafından uydurulmuş değildir. O, kendinden öncekinin tasdiki ve Kitap’ın detaylandırılmasıdır. Kuşku ve çelişme yoktur onda. Alemlerin Rabbi’ndendir o.38. Yoksa onu “uydurdu” mu diyorlar! De ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz Allah dışında, elinizin yettiklerini de çağırın da onun benzeri bir sure ortaya çıkarın. 39. Hayır, düşündükleri gibi değil. Onlar, ilmini kuşatamadıkları ve yorumu kendilerine hiç gelmemiş birşeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamıştı. Bak da gör nasıl olmuştur zalimlerin sonu!40. İçlerinden buna inanacak var, inanmayacak var. Bozguncuları Rabbin daha iyi bilir. 41. Seni yalanladılarsa şöyle söyle: “Benim yaptığım bana, sizin yaptığınız size. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin yaptığınızdan uzağım.”

42. İçlerinde sana kulak verenler de vardır. Peki, sağırlara sen mi işittireceksin? Hele bir de akıllarını kullanmıyorlarsa!43. Onlardan sana bakanlar da vardır. Peki, körlere sen mi kılavuzluk edeceksin? Hele kalp gözleriyle de görmüyorlarsa!44. Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar .45. Onları huzurunda toplayacağı gün, gündüzün bir saatinden başka, dünyada durmamış gibidirler; aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yolu tutmamış bulunanlar, hüsrana uğramışlardır. 46. Onlara vaat ettiğimizin bazısını sana göstersek de seni vefat ettirsek de dönüşleri bizedir. Sonunda Allah, işlemiş olduklarına tanıklık edecektir. 47. Her ümmet için bir resul öngörülmüştür. Resulleri gelince, aralarında adaletle hüküm verilir. Hiçbir zulme uğratılmazlar. 48. Diyorlar ki: “Doğru sözlülerseniz bu vaat ne zaman?”49. De ki: “Ben kendime bile Allah’ın istediği dışında bir zarar verme yahut yarar sağlama gücünde değilim. Her ümmetin bir eceli var. Ecelleri geldiğinde bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler.. 50. Şöyle söyle: “Diyelim O’nun azabı size gündüzün veya geceleyin gelecektir. Suçlular bunlardan hangisini aceleyle ister?” 51. O azap başınıza patladıktan sonra mı iman ettiniz? Şimdi mi? Hani onu aceleden isteyip duruyordunuz? 52. Sonra zulmedenlere şöyle denecek: “Sonsuzluğun azabını / sonsuz azabı tadın. Kazandığınız şeyler dışında bir şeyle cezalandırılmayacaksınız.” 53. Soruyorlar sana: “Doğru mu bu?” De ki: “Evet! Rabbime yemin ederim, o doğrunun ta kendisidir. Ve siz ondan yakayı kurtaramayacaksınız.”54. Zulmetmiş her benlik, yeryüzündekiler kendinin olsa, kurtulmak için tümünü fidye verecektir. Azabı gördüklerinde pişmanlığı ta içlerinde duyarlar. Aralarında adaletle hükmedilmiştir. Asla zulme uğratılmazlar 55. Gözünüzü açın, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Gözünüzü açın Allah’ın vaadi haktır. Ama onların çokları bilmiyorlar. 56. O hayat verir, O öldürür. O’na döndürüleceksiniz. 57. Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi. 58. De ki: “Allah’ın lütfuyla, O’nun rahmetiyle, sadece onunla sevinip ferahlasınlar. O, onların toplayıp yığdıklarından hayırlıdır.” 59. De ki: “Ne oldu size de Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir haram yaptınız bir de helal?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” 60. Yalanı Allah’a yakıştıranlar, kıyamet günü hakkında ne düşünüyorlar? Allah, insanlara karşı elbette lütuf sahibidir, fakat onların çokları şükretmiyorlar. 61. Bir iş ve oluşta bulunsan, Kur’an’dan birşey okusan; herhangi bir iş yapsanız, siz ona dalıp gitmişken biz üstünüzde mutlaka tanıklarız. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca birşey, ondan daha küçüğü de daha büyüğü de Rabbinden uzakta / gizli kalmaz; tümü apaçık bir Kitap’tadır. 62. Gözünüzü açın! Allah’ın velileri için hiçbir korku yoktur. Tasaya da düşmezler onlar. 63. Onlar inanmış, takvaya sarılmışlardır. 64. Dünya hayatında da ahirette de müjde vardır onlara. Allah’ın kelimeleri değişmez. İşte budur o büyük kurtuluş. 65. Onların sözü seni üzmesin. Tüm onur ve kudret Allah’ındır. O herşeyi işitir, herşeyi bilir. 66. Gözünüzü açın! Göklerde kim var yerde kim varsa Allah’ındır. Allah’ı bırakıp da başka şeylere yalvaranlar, ortak koştuklarına uymuyorlar / Allah’ın yanında ortaklara yalvaranlar neyin ardısıra gidiyorlar? Onlar sadece sanıya uyuyorlar ve onlar sadece saçmalıyorlar. 67. O, odur ki, içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceye vücut verdi, gündüzü de aydınlık kıldı. Hiç kuşkusuz bunda, dinleyecek bir topluluk için ibretler vardır.68. “Allah çocuk edindi.” dediler. Haşa! Allah bundan arınmıştır. O Gani’dir, hiçbir şeye muhtaç olmaz. Göklerdekiler de yerdekiler de O’nundur. Elinizde, söylediğinize ilişkin hiçbir kanıt yok. Allah hakkında bilmediğiniz şeyi mi söylüyorsunuz?

69. De ki: “Allah hakkında yalan düzüp iftira edenler iflah etmeyeceklerdir. 70. Dünyada biraz nimetlenme, ardından dönüşleri bize. Sonra biz, inkar ettiklerinden ötürü şiddetli azabı onlara tattıracağız. 71. Onlara Nuh’un haberini de oku. Hani toplumuna şöyle demişti: “Eğer benim konumum ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa artık ben, Allah’a dayandım. Siz de ortaklarınızla biraraya gelip işinize bakın. Yapacağınız şey size bir kaygı da vermesin, hükmünüzü bana uygulayın. Ve bana fırsat da vermeyin.” 72. “Yüz çevirdiyseniz çevirin. Ben sizden bir ücret istemedim. Benim ücretim Allah’tan gelecektir. Bana, müslümanlardan olmam emredildi.” 73. Bunun üzerine onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber bulunanları kurtardık, onları yöneticiler yaptık; ayetlerimizi yalanlayanları da batırıp boğduk. Bak da gör, önceden uyarılanların sonu nice oluyor! 74. Nuh’un ardından birçok resulleri daha toplumlarına gönderdik. Onlara açık-seçik kanıtlar getirdiler. Ama onlar daha önceden yalanladıkları şeye bir türlü inanmadılar. Azgınlığa sapanların kalplerini biz, işte böyle mühürleriz. 75. Onların ardından da Musa ile Harun’u ayetlerimiz eşliğinde Firavun ve kurmaylarına gönderdik. Kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oldular. 76. Gerçek, katımızdan onlara geldiğinde şöyle demişlerdi: “Hiç kuşkusuz bu, apaçık bir büyüdür.” 77. Musa dedi ki: “Gerçek size ulaştığında böyle mi konuşuyorsunuz? Büyü müdür bu? Büyücülerin kurtuluşu yoktur.” 78. Dediler ki: “Sen bize, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden bizi çeviresin de bu toprakta devlet ve ululuk ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz.” 79. Firavun seslendi: “Tüm bilgin büyücüleri huzuruma getirin.” 80. Büyücüler gelince, Musa onlara şöyle dedi: “Ortaya koyma gücünde olduğunuz şeyleri sergileyin.” 81. Onlar hünerlerini ortaya koyunca Musa dedi ki: “Sergilediğiniz şey büyüdür. Allah onu mutlaka hükümsüz kılacaktır. Çünkü Allah, bozguncuların işini düzgün yürütmez.” 82. “Ve günahkarlar hoşgörmese de Allah, gerçeği kelimeleriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır.” 83. Firavun ve kodamanlarının kendilerine kötülük etmelerinden korktukları için, kavmi arasından bir gençlik grubu dışında hiç kimse Musa’ya inanmadı. Çünkü Firavun, o toprakta gerçekten çok üstündü ve gerçekten sınır tanımaz azgınlardan biriydi. 84. Musa dedi ki: “Ey toplumum! Eğer Allah’a inandınızsa, gerçekten müslümansanız, yalnız Allah’a dayanıp güvenin.” 85. Şöyle yakardılar: “Yalnız Allah’a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma.” 86. “O küfre sapmış toplumdan rahmetinle bizi kurtar.” 87. Musa’ya ve kardeşine şunu vahyettik: Kavminiz için kendilerini yerleştirmek üzere Mısır’da evler hazırlayın. Evlerinizi kıble yapın / karşılıklı yapın ve namaz kılın. İnananlara müjde ver. 88. Musa şöyle dedi: “Rabbimiz! Sen, Firavun ve kodamanlarına şu geçici hayatta debdebe verdin, mallar verdin. Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür, kalplerini şiddetle sık ki, acıklı azabı görünceye kadar inanmasınlar.” 89. Allah cevap verdi: “İkinizin duası kabul edildi. Doğruluktan şaşmayın. İlimden nasipsizlerin yolunu izlemeyin. 90. Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve ordusu azgınlık ve düşmanlıkla onları izlemekteydi. Nihayet boğulma ümüğüne çökünce şöyle dedi: “İman ettim. İsrailoğullarının inanmış olduğu dışında ilah yok. Ben de O’na teslim olanlardanım. 91. “Şimdi mi? Daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun. 92. Bugün senin bedenini kurtaracağız ki, arkandan gelenlere bir ibret olasın. Ama insanların çoğu bizim ayetlerimizden gerçekten habersiz bulunuyor .93. Andolsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler. Hiç kuşkusuz Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.94. Şayet sen, sana indirdiğimizden kuşkulanmakta isen, senden önce Kitap’ı okuyanlara sor. Andolsun, hak sana Rabbinden gelmiştir. O halde sakın kuşkulananlardan olma.95. Ve sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan olma, yoksa hüsrana düşenlerden olursun.96. Aleyhlerine Rabbinin kelimesi hak olanlar iman etmezler;97. Tüm ayetler onlara gelse bile. Ta, o korkunç azabı görünceye kadar…98. Bir kent inansa da imanı kendisine yarar sağlasa ya! Yunus’un kavmi müstesna. Onlar inanınca, dünya hayatında rezillik azabını üstlerinden kaldırmış ve kendilerini belirli bir süreye kadar nimetlendirmiştik.99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın!

100. Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.101. De ki: “Göklerde ve yerde neler var / neler oluyor, bir bakın!” O ayetler ve uyarılar iman etmeyen bir toplumun hiçbir işine yaramaz.102. Onlar, sırf kendilerinden önce gelip geçenlerin günleri gibisini bekliyorlar. De ki: “Bekleyin. Sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim.”103. Sonunda biz, resullerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte böyledir. Üzerimize bir borç olarak, inananları kurtarırız.104. De ki: “Ey insanlar, benim dinimden kuşkuda iseniz, ben sizin Allah dışındaki kulluk ettiklerinize kulluk etmeyeceğim. Tam aksine ben, sizin canınızı alacak olan Allah’a kulluk edeceğim. Bana müminlerden olmam emredildi.”105. Şu da emredildi: “Yüzünü, bir hanif olarak dine çevir. Sakın müşriklerden olma.”106. “Allah’ı bırakıp da sana yarar sağlamayacak ve zarar veremeyecek şeylere yakarma. Eğer bunu yaparsan mutlaka zalimlerden olursun.”107. Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil yine O’dur. O sana bir hayır dilerse, O’nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafur’dur O, Rahim’dir.108. De ki: “Ey insanlar! Şu bir gerçek ki hak size Rabbinizden gelmiştir. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir; sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim.” 109. Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hakimlerin en hayırlısıdır

 

 

HUD SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Elif, Lam, Ra. Bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, sonra detaylandırılıp açıklanmış. Hakim ve Habir kudrettendir o.2. Başkasına değil, yalnız Allah’a kulluk edin. Kuşkusuz ben size O’ndan gelen bir uyarıcı ve müjdeciyim.3. Af dileyin Rabbinizden; sonra da tövbe ile O’na yönelin ki, belirlenmiş bir süreye kadar sizi güzel bir nimetle nimetlendirsin ve her farklı derece sahibine hak ettiği ödülü versin. Eğer yüz çevirirseniz, o taktirde sizi büyük bir günün azabıyla korkuturum.4. Yalnız Allah’adır dönüşünüz. Ve O, herşeye Kadir’dir.5. Dikkatle bakın! Onlar O’ndan gizlenmek için göğüslerini bükerler. Dikkat edin! Onlar örtülerine büründükleri zaman da O, onların neyi gizlemekte olduklarını ve neyi açığa vurduklarını bilmektedir. Çünkü O, göğüslerin içini çok iyi bilir.6. Yerde hiçbir debelenen yoktur ki, rızkı Allah üzerinde olmasın. O, onun karar kıldığı noktayı da bilir, emanet edildiği yeri de. Herşey, apaçık bir Kitap’tadır.7. O, odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. O’nun arşı da su üzerinde idi. Böyle yapması, iş ve davranış yönünden hanginizin daha güzel olduğunu belirlemek için sizi denemeye yöneliktir. Sen, “kuşkusuz, sizler ölümden sonra diriltileceksiniz” dediğinde, küfre batanlar hemen ve kesinlikle şöyle derler: “Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir.”8. Ve eğer onlardan azabı, belirlenmiş bir süreye kadar ertelersek, mutlaka şöyle diyeceklerdir: “Onu erteleyen de ne?” Gözünüzü açın, azap onlara geldiği gün, kendilerinden geri çevrilecek değildir. Ve alay edip durdukları şey, kendilerini sarmış olacaktır.9. İnsana bizden bir rahmet tattırıp sonra onu ondan çekip alsak, insan elbette çok ümitsiz, çok nankör bir hale düşer.10. Ve eğer ona, kendisine gelip çatan bir zorluk ve kederden sonra bolluk ve nimet tattırsak, hiç kuşkusuz şöyle diyecektir: “Tüm sıkıntı ve kötülükler benden uzaklaşmıştır.” Bu durumda o, bir sevinç şımarığı, bir kendini beğenmiş olur.11. Sabredip barışçıl / hayırlı amel sergileyenler böyle yapmazlar. Bunlar kendileri için bir bağışlanma ve büyük bir ödül öngörülen kişilerdir.12. Belki de sen; onlar, “ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya” diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanın bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise herşey üzerinde bir Vekil’dir.13. Yoksa, “onu uydurdu” mu diyorlar! De ki: “Öyleyse hadi, onun benzeri, uydurma on sure de siz getirin; eğer doğru sözlüler iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”14. Eğer size cevap veremedilerse artık bilin ki o, ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir. Ve O’ndan başka da ilah yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?15. Her kim iğreti hayatı ve onun süsünü isterse böylelerinin yapıp ettiklerinin karşılığını kendilerine bu hayatta tam olarak veririz. Onlar dünyada hiçbir eksiltmeye uğratılmazlar.16. Öyleleridir ki bunlar, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Sanayi olarak ürettikleri orada işe yaramaz olmuştur. Yapıp ettikleri de batıl hale gelmiştir.17. Böyleleri şu kimse gibi olur mu: Rabbinden bir beyyine üzerindedir, O’ndan bir tanık da kendisini izler. Tanıktan önce de bir kılavuz ve rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Onlar ona inanırlar. Hiziplerden onu inkar edenin varış yeri ateştir. Ondan asla kuşkuya düşme; o Rabbinden bir haktır ama insanların çokları inanmıyorlar.18. Yalan düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim var? Onlar Rablerine arz edilecekler. Tanıklar diyecekler ki: “İşte bunlardır Rableri hakkında yalan uyduranlar.” Herkes duysun ki, Allah’ın laneti zalimler üstünedir.19. O zalimler ki, Allah’ın yolundan alıkoyarlar, o yolu yamultmak isterler. Onlar, evet onlar ahireti de inkar ederler.

20. Bunlar yeryüzünde kimseyi aciz bırakamazlar, Allah’tan başka hiçbir dostları da yoktur. Onlara azap kat kat verilecektir. Hem işitmeye güçleri yetmiyordu hem de göremiyorlardı.

21. İşte bunlardır öz benliklerini hüsrana uğratan. İftira için kullandıkları şeyler de kendilerini bırakıp kaybılmuştur.22. Hiç kuşku yok ki bunlar, ahirette de hüsranın en beterine uğrayanlar olacaklardır.

23. İman edip barışa yönelik işler / iyilikler yaparak Rablerine içten bir bağlılıkla boyun eğenlere gelince, onlar cennet halkıdırlar. Sürekli kalacaklardır orada.24. Bu iki topluluğun durumu körle sağır, görenle işiten farkına benzer. Örnek olarak bu ikisi bir olur mu? Hala düşünüp taşınmıyor musunuz?25. Andolsun biz, Nuh’u da toplumuna resul olarak göndermiştik. “Ben sizin için açık bir uyarıcıyım.”26. “Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Korkunç bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum.” demişti de,27. Toplumunun küfre sapanlarından bir grup kodaman şöyle konuşmuştu: “Bize göre sen, bizim gibi bir insandan başkası değilsin. Bakıyoruz sana, ayak takımımızın basit görüşlü insanlarından başkası ardına düşmüyor. Sizin bize hiçbir üstünlüğünüzün olduğuna da inanmıyoruz. Aksine, sizi yalancılar sayıyoruz.”28. Nuh dedi ki: “Ey toplumum! Bir düşünün! Ya ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeysem; katından bana bir rahmet vermiş de o rahmet sizin gözlerinizden saklanmışsa! Siz ona tiksintiyle bakarken, biz sizi ona zorla mı ulaştıracağız?”29. “Hem ben sizden buna karşı bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah’tandır. Ama ben iman edenleri paylayıp kovamam. Çünkü onlar Rablerine varacaklar. Ama sizin cehalete batmış bir toplum olduğunuzu görüyorum.”30. “Ey toplumum! Eğer ben onları paylayıp kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edebilir? Hala düşünmüyor musunuz?”31. “Ben size demiyorum ki, Allah’ın hazineleri benim yanımdadır. Ben gaybı bilmem. Ben bir meleğim de demiyorum. Ama gözlerinizin horlayarak baktığı kişiler için, ‘Allah bunlara hiçbir hayır vermeyecek’ diyemem. Onların benliklerinde neyin saklı olduğunu Allah daha iyi bilir. Başka türlü davranırsam kesinlikle zalimlerden olurum.”32. Dediler ki: “Ey Nuh! Sen bizimle uğraştın, bizimle mücadelede çok da ileri gittin. Eğer doğru sözlülerden isen bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir.”33. Nuh dedi: “Onu size, dilediği taktirde ancak Allah getirir, siz de hiçbir engel çıkaramazsınız.”34. “Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermeyi gaye edinsem de öğüdüm size hiçbir yarar sağlamaz. O’dur sizin Rabbiniz ve O’na döndürüleceksiniz.”35. Yoksa, “onu kendisi uydurdu” mu diyorlar. De ki: “Eğer onu uydurmuşsam işlediğim suç benim aleyhimedir. Ama ben, sizin işlemekte olduğunuz suçlardan sorumlu değilim.”36. Nuh’a şöyle vahyolundu: “Toplumundan, daha önce inanmış olanlar dışında hiç kimse iman etmeyecektir. Artık onların yaptıkları yüzünden tasalanıp durma.”37. Vahyimize bağlı olarak gözlerimizin önünde gemiyi yap. Ve zulmedenler hakkında benimle karşılıklı laf edip durma. Onlar, mutlaka boğulacaklardır.38. Gemiyi yapıyordu. Toplumundan herhangi bir grup yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. Dedi ki Nuh: “Bizimle alay ediyorsanız, biz de sizinle alay edeceğiz. Tıpkı sizin eğlendiğiniz gibi.”39. Rezil eden azabın kime geleceğini, sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.40. Nihayet emrimiz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: “Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları.” Ama Nuh’la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti.41. Nuh dedi: “Binin içine. Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah’ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafur’dur, Rahim’dir.”42. Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nuh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma.”43. Oğlu cevap verdi: “Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.” Nuh dedi: “Allah’ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah’ın kararından kurtaracak yoktur.” Ve ikisi arasında dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.44. Ve denildi: “Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut” Ve su çekildi. İş bitirilmişti. Gemi, Cudi üzerine oturdu ve haykırıldı: “O zalimler topluluğu geri gelmez olsun.”45. Bu arada Nuh, Rabbine yakardı da dedi ki: “Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen, hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin.” 46. Allah buyurdu: “Ey Nuh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım.”47. Nuh dedi: “Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum.”48. Şöyle denildi: “Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selamla aşağıya in. Bazı ümmetler de var, kendilerini önce nimetlendireceğiz sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklayacak.”49. İşte bunlar, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Ne sen ne de toplumun bundan önce onları bilmiyordunuz. Artık sabırlı ol. Sonuç, takvaya sarılanlarındır.50. Ad’a da kardeşleri Hud’u gönderdik. Dedi ki: “Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yok. Siz sadece uydurmalara bel bağlamışsınız.”51. “Ey toplumum! Bu tebliğime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına düşmez. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?”52. “Ey toplumum! Rabbinizden af dileyin, sonra O’na yönelin ki üzerinize göğü bol bol göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Günahkarlar olup da Allah’tan yüz çevirmeyin.”53. Dediler ki: “Ey Hud! Bize hiç bir kanıt getirmedin. Senin sözünle ilahlarımızı terk edecek değiliz. Zaten biz sana inanmıyoruz.”54. “Sadece şunu söylüyoruz: ‘İlahlarımızdan biri seni kötü çarpmış.’” Hud dedi: “Ben Allah’ı tanık tutuyorum, siz de tanık olun ki, ben sizin Allah’a ortak yaptıklarınızdan uzağım.”55. “Allah dışındaki tanrılarınızdan uzağım. Hadi, hep birlikte bana tuzak kurun, bana hiç göz açtırmayın.”56. “Ben, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayanıp güvendim. Hiçbir canlı yoktur ki O, onu perçeminden yakalamış olmasın. Hiç kuşkusuz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”57. “Eğer yüz çevirirseniz ben, bana gönderilen şeyi size tebliğ etmiş bulunuyorum. Rabbim, yerinize başka bir topluluk getirir ve siz O’na hiçbir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz benim Rabbim herşey üzerinde bir Hafız’dır; kollar, gözetir.”58. Emrimiz gelince, Hud’u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık.59. İşte buydu Ad. Rablerinin ayetlerine kafa tuttular, O’nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular.60. Bu dünyada ve kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı. Dikkat edin; Ad, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Hud’un kavmi olan Ad geri gelmez oldu.

61. Semud’a da kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: “Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yok. Sizi topraktan oluşturan ve size orada ömür geçirten O’dur. Artık O’ndan af dileyin, O’na dönün. Rabbim Karib’dir, bize çok yakındır; Mucib’dir, bize cevap verir.”

62. Dediler ki: “Ey Salih! Sen bundan önce, aramızda aranan / ümit beslenen bir kişi idin. Şimdi kalkmış, atalarımızın kulluk ettiklerine kulluk etmemizi mi engelliyorsun? Gerçek şu ki biz, bizi çağırdığın şey hakkında kafaları karıştıran bir kuşku içindeyiz.”63. Dedi ki: “Ey kavmim! Hiç düşündünüz mü? Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana kendisinden bir rahmet sunmuşsa! Bu durumda ben O’na isyan edersem, bana Allah’a karşı kim yardım eder? Sizin bana, yıkım ve hüsranı artırmak dışında bir katkınız olamaz.”64. “Ey toplumum! İşte şu size, Allah’ın bir mucize olan devesi. Rahat bırakın onu. Allah’ın toprağında karnını doyursun. Bir kötülük dokundurmayın ona. Yoksa sizi çok yakın bir azap enseler.”65. Ama deveyi yere yıkıp kestiler. Salih dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha nimetlenin. Bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.”66. Emrimiz gelince Salih’i ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. O günün rezilliğinden kurtardık. Senin Rabbin, evet O, Kavi’dir, Aziz’dir.67. Zulme sapmış olanları o korkunç titreşimli ses yakaladı da öz yurtlarında yere çökmüş bir hale geldiler.68. Sanki hiç hayat sürmemişlerdi orada. Dikkat edin! Semud kavmi, Rablerine nankörlük etmişti. Dikkat edin, Semud geri dönmez olmuştur.

69. Andolsun, resullerimiz İbrahim’e muştu getirip “selam” demişlerdi. O da “selam” demiş, fazla beklemeden kızartılmış bir buzağı getirmişti.70. Ellerinin ona ulaşmadığını görünce onlardan işkillendi. Ve kendilerinden ürpermeye başladı. “Korkma, dediler, biz Lut kavmine gönderildik.”

71. Orada dikilmekte olan karısı güldü. Bunun üzerine ona İshak’ı müjdeledik, İshak’ın arkasından da Yakub’u.72. “Vay başıma, dedi. Doğuracak mıyım ben? Kendim bir kocakarı, kocam bir ihtiyar. Gerçekten şaşılacak şey bu.”73. Dediler ki: “Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamid’dir, Mecid’dir.”74. İbrahim’den korku gidip yerine müjde gelince, Lut kavmi hakkında bizimle tartışır oldu.75. İbrahim, gerçekten yufka yürekli bir insandı; herkes için ah eder, içini çekerdi, yalvarıp yakarırdı.76. “Ey İbrahim! Bu halinden vazgeç. Rabbinin emri gelmiştir. Geri çevrilemez bir azap onların enselerine binecektir.”77. Elçilerimiz Lut’a geldiğinde onlar için kaygılanmış, göğsü daralmış da şöyle demişti: “Bu zorlu bir gün!”78. Lut’un kavmi koşarak onun yanına geldi. Bunlar daha önce de kötülükler yapmışlardı. Lut dedi ki: “Ey toplumum! İşte şunlar kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Allah’tan korkun da misafirlerim önünde beni rezil etmeyin. İçinizde olgun bir adam yok mu?”79. Dediler ki: “Senin kızlarında hakkımız olmadığını çok iyi biliyorsun. Ne istediğimizi de çok iyi biliyorsun.”80. Dedi: “Ah, size karşı koyacak bir gücüm olsaydı yahut sağlam bir kaleye sığınabilseydim.”81. Melekler dediler: “Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?”82. Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, pişirilmiş çamurdan yapılıp istif edilmiş taş yağdırdık.83. Rabbin katında damgalanmış taşlar. Zalimlerden çok uzak değildir bu.84. Medyen’e kardeşleri Şuayb’ı göndermiştik. Dedi ki: “Ey toplumum! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum.”85. “Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın.”

86. “Eğer inananlar iseniz, Allah’ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinize bir bekçi değilim.”87. Dediler ki: “Ey Şuayb! Namazın mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi? Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın.”88. Dedi: “Ey toplumum! Ya ben Rabbimden bir beyyine üzerindeysem, bana lütfundan güzel bir rızık vermişse!.. Size yasakladığım şeylerde, size söylediğimin aksine davranmak istemiyorum. Gücüm ölçüsünde barış ve iyilikten başka birşey de istemiyorum. Başarım ancak Allah’ın desteğiyledir. Yalnız O’na güvendim ben, yalnız O’na yöneliyorum.

89. “Ey toplumum! Bana kafa tutmanız, sakın sizi Nuh kavminin yahut Hud kavminin yahut Salih kavminin başlarına gelen musibetle yüzyüze getirmesin. Lut kavmi de sizden pek uzak değil.”

90. “Rabbinizden af dileyip O’na yönelin. Rabbim Rahim’dir, rahmeti sınırsızdır; Vedud’dur, çok sevgilidir.”91. Dediler ki: “Ey Şuayb! Söylediklerinin birçoğunu anlamıyoruz. Ve biz seni aramızda zayıf bir adam olarak görüyoruz. Hani kabilen olmasa, kafanı taşla ezivereceğiz. Senin bize karşı hiçbir üstünlüğün yok.”92. Dedi: “Ey toplumum! Sizce kabilem Allah’tan daha mı güçlü ve onurlu? Allah’ı arkanıza atıp dışlanmış hale getirdiniz. Rabbim, yapıp ettiklerinizi çepeçevre kuşatmıştır.”93. “Ey toplumum! Elinizden geleni yapın, ben görevimi yapıyorum. Yakında bileceksiniz rezil edici bir azabın kime geleceğini, yalancının kim olduğunu! Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetliyorum.”

94. Emrimiz gelince Şuayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri o yüksek titreşimli sayha enseledi de öz yurtlarında yere çömelmiş hale geldiler.

95. Sanki hiç yurt tutmamışlardı orada. Bakıp görün ki, Medyen de tıpkı Semud gibi dönüşü olmayan bir gidişle gitti.96. Andolsun Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir kanıtla gönderdik;97. Firavun’a ve kodamanlarına. Ama onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa ki, Firavun’un emri doğruya ve güzele ulaştırmıyordu.98. Kıyamet günü kavmine önderlik eder. İşte onları suya götürür gibi ateşe götürdü. Ne kötü varış yeridir o götürüldükleri yer!99. Peşlerine lanet takılmıştır: Hem burada hem kıyamet gününde. Ne kötü destektir o arkalarına takılmış olan!100. İşte bunlar o kentlerin / medeniyetlerin haberlerinden bir kısmı, anlatıyoruz sana. Kimi hala ayakta onların, kimi kökünden biçilip gitmiştir.

101. Onlara biz zulmetmedik. Ama onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da yakardıkları ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. İlahları onların sadece hasar ve hüsranlarını artırdı.102. Rabbin zulme sapan kentleri / medeniyetleri çarptığı zaman, işte böyle çarpar. O’nun çarpması gerçekten korkunçtur,şiddetlidir.103. Ahiret azabından korkan için bunda elbette ki ibret vardır. O, insanları biraraya getiren bir gündür. Görülesi bir gündür o!104. Biz onu, sadece belirli bir süre için erteliyoruz.105. O geldiği gün hiçbir benlik, O’nun izni olmadan söz söyleyemez. Onların bir kısmı bahtsız, bir kısmı mutludur.106. Bahtsızlığa düşenler ateş içindedir. Çok ıstıraplı bir soluyuş ve hıçkırışları vardır orada.107. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar orada hep kalacaklardır. Rabbin, dilediğini öyle bir yerine getirir ki!..108. Mutluluğa erdirilenlere gelince, onlar cennettedirler. Rabbinin dilemesi hariç, gökler ve yer durdukça onlar, hep orada kalacaklardır. Kesintisiz bir lütuf olarak…109. Şunların kulluk etmekte oldukları şeyler yüzünden bir kuşku içine girme. Daha önce atalarının kulluk ettikleri gibi kulluk ediyorlar, hepsi bu. Biz onlara da nasiplerini hiç eksiltmeden elbette vereceğiz.110. Andolsun, Musa’ya Kitap’ı verdik de onda da ihtilafa düşüldü. Rabbinden bir kelime, önceden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onlar bunun hakkında, kafaları karıştıran bir kuşku içindedirler.111. Hiç kuşkusuz Rabbin hepsinin amellerinin karşılığını tam tamına kendilerine verecektir. O, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

112. O halde sen, emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Seninle birlikte tövbe edenler de… Sakın aşırılık edip azmayın. O, yapmakta olduklarınızı görüyor.113. Zulmedenlere eğilim göstermeyin. Yoksa ateş sizi sarmalar. Allah’tan başka dostlarınız kalmaz, size yardım da edilmez.

114. Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl. Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah’ı ananlara bir öğüttür.115. Sabret. Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.116. Sizden önceki kuşakların söz ve eser sahibi olanları, yeryüzünde bozgunculuktan alıkoymalı değiller miydi? Ama içlerinden kurtarmış olduklarımızın az bir kısmı dışında hiçbiri bunu yapmadı. Zulme sapanlar ise içine gömüldükleri servet şımarıklığının ardına düşüp suçlular haline geldiler.117. Halkı barışseverler / iyilik yapanlar olsaydı, Rabbin o kentleri / medeniyetleri zulümle helak edecek değildi ya!118. Eğer Rabbin dileseydi insanları elbette bir tek ümmet yapardı. Ama birbiriyle tartışmaya devam edeceklerdir.119. Rabbinin rahmet ettikleri müstesna. O, onları işte bunun için yaratmıştır. Rabbinin, “andolsun ben cehennemi, tümden insanlar ve cinlerle dolduracağım” sözü tamamlanacaktır.120. Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız herşeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.121. İnanmayanlara de ki: “Yapabildiğinizi yapın, biz de işimizi yapıyoruz.”122. “Bekleyin, biz de bekliyoruz.”123. Göklerin ve yerin gizli bilgileri Allah’a aittir. Tüm iş ve oluş O’na döndürülür. O halde O’na kulluk et, O’na dayanıp güven. Rabbin, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir

 

YUSUF SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

1. Elif, Lam, Ra. O apaçık, apaydınlık Kitap’ın ayetleridir bunlar.2. Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.3. Biz bu Kur’an’ı sana vahyederek, hikayelerin en güzelini anlatıyoruz. Oysa ki sen, bundan önce bunlardan tamamen habersiz olanlardandın.4. Bir vakit Yusuf babasına şöyle demişti: “Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla, güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ediyorlar gördüm.”5. “Yavrucuğum, dedi, rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra sana bir oyun oynarlar. Hiç kuşkusuz şeytan insan için açık bir düşmandır.”6. İşte böyle! Rabbin seni seçip yüceltecek, olayların ve sözlerin tevilinden, sana birşeyler öğretecek, hem senin hem Yakub soyunun üzerinde nimetini tamamlayacaktır. Tıpkı bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine o nimeti tamamladığı gibi. Şu kesin ki, senin Rabbin Alim’dir, Hakim’dir.7. Yemin olsun ki, Yusuf ve kardeşlerinde istek ve arayış içinde olanlar için ibretler / işaretler vardır.8. O vakit onlar şöyle demişlerdi: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevimli, bu bir gerçek. Ama biz de birbirini her hal ve şartta destekleyen bir ekibiz. Şu da kuşkusuz ki, bizim babamız inkar edilemez bir şaşkınlık içindedir.”9. “Yusuf’u öldürün yahut bir yere götürüp atın ki, babanızın ilgisi yalnız size yönelsin ve bunun ardından barışçıl / iyilik yapan bir topluluk haline gelesiniz.”10. İçlerinden söz alan biri şöyle konuştu: “Yusuf’u öldürmeyin. Onu bir kuyunun dibine bırakın; gelip geçen kafilelerden biri onu bulup alır. Yapacaksanız böyle yapın.”

11. Dediler ki: “Ey babamız, ne oluyor da Yusuf konusunda bize güvenmiyorsun. Oysa ki biz ona hep öğüt vermekteyiz.”

12. “Yarın onu bizimle gönder, gezip oynasın. Kuşkun olmasın biz onu çok güzel korur, gözetiriz.”

13. Dedi ki: “Onu götürmeniz beni çok çok üzer. Ve korkarım ki siz ondan habersiz bir haldeyken onu kurt yer.”

14. Dediler ki: “Vallahi biz böylesine dayanışma içinde bir ekipken onu kurt yerse, o taktirde biz hüsrana gömülmüş kişiler oluruz.”15. Onu götürüp kuyunun dibine koymaya karar verdiklerinde biz de ona şöyle vahyettik: Andolsun ki sen onlara, şu yaptıklarını hiç farkında olmayacakları bir sırada haber vereceksin.16. Yatsı vakti babalarına geldiler; ağlıyorlardı.

17. “Ey babamız, dediler, gittik, yarışıyorduk; Yusuf’u eşyamızın yanında bırakmıştık, kurt onu yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek sen bize inanmayacaksın.”18. Yusuf’un gömleği üstüne sahte bir kan çalmışlardı, getirdiler. Babaları dedi ki: “İş söylediğiniz gibi değil. Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmek. Anlattıklarınıza karşı yalnız Müstean olan Allah’tan yardım istenir.”19. Bir yolcu kafilesi gelmişti. Sucularını gönderdiler. O da kovasını sarkıttı. “Müjde! Bu bir oğlan!” diye haykırdı. Ticaret maksadıyla onu sakladılar. Allah ne yaptıklarını çok iyi biliyordu.20. Onu basit bir karşılıkla, birkaç paraya sattılar. Ona fazla rağbet gösterenler değillerdi.21. Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: “Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu.” İşte bu şekilde biz Yusuf’a yeryüzünde imkan verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olayların / haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Galib’dir / kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar.22. Yusuf gerekli olgunluğa ulaşınca ona hükmetme yeteneği ve ilim verdik. Güzel düşünüp güzel davrananları biz işte böyle ödüllendiririz.23. Yusuf’un evinde kaldığı kadın, onun nefsinden gönlünü tatmin etmek istedi. Kapıları kilitledi, “hadi gel” dedi. Yusuf: “Allah’a sığınırım, Rabbim beni güzel bir barınağa kavuşturmuştur. Zalimler iflah etmez.” dedi.24. Andolsun, kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin gerçeğe dikkat çeken delilini görmeseydi, o da onu arzulamıştı. Biz böylece ondan, kötülüğü ve fuhşu uzak tutuyorduk. Çünkü o, bizim samimi / seçkin kullarımızdandı.25. İkisi birden kapıya koştular. Kadın onun gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında kadının beyi ile yüzyüze geldiler. Kadın seslendi: “Senin ailene kötülük düşünenin cezası nedir; hapsedilmek mi, acıklı bir işkence mi?”26. Yusuf dedi ki: “O, gönlünü eğlendirmek için beni kullanmak istedi.” Kadının ailesinden bir tanık da şu yolda tanıklık etti: “Eğer erkeğin gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, bu durumda erkek yalancılardandır.27. Eğer erkeğin gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Bu durumda erkek, doğru sözlülerdendir.”28. Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce şöyle konuştu: “Bu sizin tuzaklarınızdandır. Sizin tuzaklarınız gerçekten çok yamandır.”29. “Yusuf, sakın bundan bahsetme. Kadın, sen de günahının affını dile. Sen, gerçekten günahkarlardan oldun.”30. Şehirde bazı kadınlar şöyle konuştular: “Aziz’in karısı genç uşağının nefsinden gönlünü eğlendirmek istemiş. Aşktan yüreğinin zarı delinmiş. Öyle anlıyoruz ki, kadın tam bir çılgınlığa düşmüş.”31. Kadın onların oyunlarını işitince, onlara haber gönderdi. Kendilerine, yaslanarak yiyebilecekleri bir sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yusuf’a: “Karşılarına çık.” dedi. Nihayet Yusuf’u görünce onu öylesine yücelttiler ki, kendilerinin ellerini doğradılar. Şöyle dediler: “Aman Allahım! Bu bir insan değil; asil bir melek bu!”32. Kadın dedi ki: “İşte budur o, hakkında beni kınadığınız. Vallahi, ben onunla gönlümü eğlendirmek istedim de o masum bir tavırla bundan çekindi. Ama, eğer kendisine emrettiğimi yapmazsa yemin ediyorum hapse tıkılacak ve horlananlardan olacaktır.”33. Yusuf dedi: “Rabbim! Zından benim için bunların beni çağırdığı şeyden daha sevimlidir. Eğer onların oyununu benden uzak tutmazsan onlara meyleder de cahillerden olurum.” 34. Rabbi onun duasını kabul etti de kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Herşeyi duyar O, herşeyi bilir. 35. Bunca delili gördükten sonra bile Yusuf’u bir süreye kadar zındana tıkmaları kararı onlara egemen oldu. 36. Onunla birlikte zındana iki genç daha girmişti. Bir tanesi dedi ki: “Rüyada gördüm, şarap sıkıyordum.” Öteki de şöyle dedi: “Ben de gördüm ki, başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar ondan yiyor. Bunun yorumunu bize bildir. Biz senin, güzel düşünüp güzel davrananlardan olduğun kanısındayız.”37. Yusuf dedi ki: “Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti de tamamen inkar eden bir toplumun dinini terk ettim.”38. “Ve atalarım İbrahim’in, İshak’ın Yakub’un milletine uydum. Bizim herhangi birşeyi Allah’a ortak tutmamız sözk konusu olamaz. İşte bu, Allah’ın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar.”39. “Ey benim zından arkadaşlarım! Parçalara bölünüp fırkalaşmış rabler mi daha hayırlıdır, Vahid ve Kahhar olan Allah mı?”40. “O’nun yanında nelere kulluk ediyorsunuz? Sadece bir takım isimlere ki, adlarını siz ve atalarınız koymuştur. Onlar hakkında Allah, hiçbir kanıt indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah’ındır. O, yalnız ve yalnız kendisine kulluk etmenizi emretti. Eskimez ve pörsümez din işte budur. Ama insanların çokları bilmiyorlar.”41. “Ey benim zından arkadaşlarım! Rüyanıza gelince: Bir taneniz rab edindiği kişiye şarap sunacak. Ötekiniz ise asılacak da kuşlar başından yiyecek. Hakkında fetva sorduğunuz iş, böyle hükme bağlanmıştır.”42. Yusuf o iki kişiden, kurtulacağını düşündüğüne şöyle dedi: “Rab edindiğin kişi yanında beni an.” Ama şeytan o adama, rab edindiği kişiye hatırlatmayı unutturdu. Böylece Yusuf yıllarca zındanda kaldı.

43. Kral dedi ki: “Düşümde yedi semiz inek görüyorum. Bunları yedi cılız inek yiyor. Ayrıca yedi yeşil başak, yedi de kuru başak görüyorum. Ey bendelerim! Eğer rüya tabir ediyorsanız, bu rüyam hakkında bana bir fetva verin.”44. Dediler ki: “Bunlar, demet demet hayallerden ibarettir. Biz, hayal ve kuruntuların yorumunu bilenler değiliz.”45. Zındandaki iki adamdan kurtulanı, uzun bir zamandan sonra eskiyi hatırladı da şöyle dedi: “Onun yorumunu size ben haber veririm. Siz beni zındana gönderin.” 46. “Yusuf, ey özü-sözü doğru insan! Şu rüyayı yorumla bize. Yedi semiz inek var, yedi cılız inek bunları yiyor; yedi yeşil başak, bir yedi tane de kuru başak. Umarım buradan insanların yanına giderim, onlar da öğrenirler.”47. Yusuf dedi: “Alışılageldiği şekliyle yedi yıl ekin ekeceksiniz. Biçtiklerinizden yiyecek kadar az bir miktar alır, gerisini başağında bırakırsınız.”48. “Bunun ardından yedi kurak yıl gelecek. Bu yıllar, saklıyabileceğiniz bir miktar ekin hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip tüketecek.” 49. “Bunun arkasından bir yıl gelecek ki, halk onda bol yağmura kavuşup rahat edecek; meyva suyu sıkıp süt sağacaklar.” 50. Kral: “Bu yorumu yapanı bana getirin.” dedi. Elçi kendisine gelince, Yusuf dedi ki: “Kralına dön de sor bakalım, o ellerini doğrayan kadınların derdi neydi? Rabbim, o kadınların hilelerini çok iyi bilmektedir.”51. Kral dedi: “Yusuf’un nefsinden murat almak istediğinizde, derdiniz ne idi?” Dediler ki: “Allah şahit, biz onun hiçbir kötülüğünü bilmiyoruz.” Aziz’in karısı dedi ki: “İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onunla gönül eğlendirmek istemiştim. O, özü-sözü doğru insanlardandı.” 52. “Gerçeği söylüyorum ki, Yusuf, gıyabında ona hainlik etmediğimi, Allah’ın, hainlerin tuzağını başarıya ulaştırmayacağını bilsin.”53. “Nefsimi ak-pak gösteremem. Çünkü nefs, Rabbimin merhamet ettiği durumlar hariç, olanca gücüyle kötülüğü emreder. Ama Rabbim çok affedici, çok esirgeyicidir.”54. Kral dedi ki: “Onu bana getirin, kendime özel dost edineyim.” Yusuf’la konuşunca da şöyle dedi: “Artık bugün yanımızda mevkii olan, güvenilir bir dostsun.”55. Yusuf dedi ki: “Beni ülke hazinelerine bakan yap. Ben iyi bir koruyucuyum; bilgiliyim.”56. İşte böylece biz Yusuf’a yeryüzünde imkan ve mevki verdik. Ülkede, istediği yerde konaklayabiliyordu. Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi ulaştırırız; güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmeyiz. 57. İman edip takvaya sarılanlar için ahiretteki ödül elbette daha değerlidir . 58. Nihayet Yusuf’un kardeşleri çıkageldiler; o onları tanıdı. Ama onlar onu tanıyamıyorlardı.59. Onların yüklerini hazırlatıp bağlatınca şöyle konuştu: “Sizin, aynı babadan bir kardeşiniz var, onu bana getirin. Görüyorsunuz, ben ölçüyü titizlikle yerine getiriyorum. Ben, konukseverlerin de en hayırlısıyım.” 60. “Eğer onu bana getirmezseniz, artık yanımda sizin için ölçülecek birşey yok, bir daha bana yaklaşmayın.”61. Dediler: “Onu babasından isteyip getirmeye çalışacağız, herhalde bunu yapacağız da.”62. Yusuf muhafızlarına dedi ki: “Onların sermayelerini yüklerinin içine koyun. Bakarsın ailelerine döndüklerinde onu fark eder de tekrar gelirler.”63. Babalarına döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız! Ölçü bizden yasaklandı. Şimdi kardeşimizi bizimle gönder ki, ölçüp alabilelim. Biz onu gerçekten iyi koruyacağız.”64. Dedi: “Daha önce kardeşi için güvendiğim gibi yine güveneyim size, değil mi? Her neyse, koruyucu olarak Allah’tır en hayırlı olan. Merhamet edenlerin en merhametlisi de O’dur.”65. Yüklerini açtıklarında sermayelerini buldular; onlara geri verilmişti. “Ey babamız, dediler, daha ne istiyoruz! İşte sermayemiz, bize geri verilmiş. Ailemize yeniden yiyecek alırız. Kardeşimizi koruruz. Bir deve yükü zahire de ilave ederiz. Zaten şu aldığımız az bir miktardır.” 66. Yakub dedi: “Hepinizin çepeçevre kuşatması müstesna, onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah’tan bir garanti vermedikçe, onu sizinle asla göndermem.” Kardeşler ona garanti varince şöyle dedi: “Şu söylediğinize Allah Vekil’dir.”67. Yakub şunu da söyledi: “Oğullarım, birtek kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben, Allah’ın takdir ettiği birşeyi sizden savamam, hüküm yalnız Allah’ındır. Yalnız O’na dayandım ben, yalnız O’na güvenip dayansın tevekkül sahipleri.” 68. Babalarının emrettiği yerlerden kente girdiklerinde, bu onlardan Allah’ın herhangi bir takdirini uzak tutmamıştı; sadece Yakub’un içindeki bir isteği gerçekleştirmişti. Yakub, bizim ona öğretmemizden dolayı bilgi sahibi idi. Ama halkın çoğu bunu bilmezdi.

69. Kardeşler Yusuf’un yanına girdiklerinde, Yusuf öz kardeşini yanına çekip dedi: “Ben var ya, ben senin kardeşinim. Onların yapıp ettiklerine üzülme. 70. Yusuf, kardeşlerinin yüklerini hazırlatırken su kabını öz kardeşinin yükü içine koydu. Sonra bir ünleyici şöyle haykırdı: “Ey kafile, siz herhalde hırsızlık ettiniz!”71. Onlara dönüp şöyle dediler: “Ne kaybettiniz?” 72. Dediler: “Kralın su tasını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Kefili benim.. 73. Kardeşler dediler: “Vallahi, siz de biliyorsunuz ki, biz bu toprağa bozgunculuk yapmak için gelmedik, hırsız da değiliz biz.” 74. Sordular: “Eğer yalan söylüyorsanız, hırsızlığı yapanın cezası nedir?” 75. Kardeşler dedi: “Cezası şu: Çalınan mal kimin yükünde çıkarsa yükün sahibi çalınan mala karşılık olacaktır. Biz zalimleri böyle cezalandırıyoruz.”76. Bunun üzerine Yusuf öz kardeşinin heybesinden önce, öteki kardeşlerinin heybelerini aramaya başladı. Nihayet su kabını, öz kardeşinin heybesinden çıkardı. Yusuf’a böyle bir tuzak öğretmiştik. Yoksa Yusuf, Allah’ın dilemesi dışında, kralın dinine göre öz kardeşini alamazdı. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. 77. Kardeşler dediler ki: “Bu çaldı ya, bundan önce de onun kardeşi çalmıştı.” Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açıklamadı. Şöyle diyordu: “Kötü bir konumdasınız. O sizin dilinize doladığınız şeyi Allah daha iyi biliyor.” 78. Kardeşler dediler ki: “Ey vezir! Bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Senin iyilikseverlerden olduğuna inanıyoruz.” 79. “Ne, dedi Yusuf, Allah korusun. Eşyamızı yükünde bulduğumuz adamdan başkasını tutamayız. Öyle birşey yaparsak zalimlerden oluruz.”

80. Yusuf’tan ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yusuf’a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O. 81. Babanıza dönüp şöyle deyin: “Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize tanıklık ettik. Biz gaybı bilenler değiliz.” 82. “İçinde bulunduğumuz kente, beraberinde döndüğümüz kervana sor. Biz gerçeğin ta kendisini söylüyoruz.” 83. Yakub dedi ki: “Hayır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş. Bana düşen yine güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü Alim olan O, Hakim olan O’dur.” 84. Ve yüzünü onlardan öteye döndürdü de şöyle inledi: “Ey Yusuf’a duyduğum gam, neredesin!” Ve kederden gözlerine ak düştü. Durmadan yutkunuyordu. 85. Dediler ki: “Hala Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden eriyeceksin yahut da helak olup gideceksin.”  86. Dedi ki: “Ben, içimi doldurup taşan özlemimi, kederimi Allah’a arz ederim. Ve Allah’ın yardımıyla sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” 87. “Ey oğullarım! Gidin, artık Yusuf’u ve kardeşini bulmak için dikkat kesilin. Allah’ın rahmetinden de ümit kesmeyin çünkü, Allah’ın rahmetinden, küfre sapanlar topluluğundan başkası ümit kesmez.”

88. Tekrar Yusuf’un yanına girdiklerinde şöyle dediler: “Ey Vezir! Bize de ailemize de zorluk dokundu. Önemsiz bir sermaye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir.” 89. Dedi: “O cahil zamanınızda Yusuf’a ve kardeşinize ne yaptığınızı biliyorsunuz değil mi?” 90. Dediler ki: “Sen, yoksa sen Yusuf musun?” “Evet, dedi, ben Yusuf’um. İşte şu da kardeşim. Allah bize lütufta bulundu. Kim Allah’tan korkar, sabrederse Allah güzel düşünüp davrananların ödülünü yitirmez.” 91. Dediler: “Vallahi, Allah seni bizden üstün kıldı / seni bize tercih etti. Doğrusu biz de büyük suç işlemiştik.” 92. Yusuf dedi: “Bugün azarlanmayacaksınız. Allah sizi affeder. O, rahmet edenlerin en merhametlisidir.” 93. “Şu gömleğimi götürün, babamın yüzü üstüne koyun ki, gözü görür hale gelsin. Ve sonra da bütün ailenizle toplanıp bana gelin.. 94. Kervan oradan ayrılınca, öte yandan babaları şöyle seslendi: “Yemin olsun, ben Yusuf’un kokusunu duyuyorum. Umarım bana bunaklık isnat etmezsiniz.” 95. Dediler: “Vallahi, sen hala o eski sapıklığında diretiyorsun!” 96. Müjdeci gelip gömleği yüzünün üstüne bırakınca, gözü derhal görür hale geldi. Yakub: “Ben size demedim mi? Allah’ın izniyle sizin bilmediklerinizi bilirim.” diye konuştu. 97. Oğulları dediler ki: “Ey babamız! Günahlarımızın affını dile. Gerçekten biz hata işledik.” 98. Dedi: “Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Çok affedicidir O, çok merhametlidir.” 99. Nihayet Yusuf’un huzuruna vardıklarında Yusuf, ana-babasına sarılıp kucakladı. Ve şöyle dedi: “Girin Mısır’a, Allah dilerse emniyet ve güven içinde olacaksınız.” 100. Ana-babasını tahtın üstüne çıkardı. Hepsi, Yusuf’un önünde secde eder gibi eğildiler. Yusuf dedi: “Babacığım, işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. O, bana çok güzel lütuflarda bulundu. Şeytan, benimle kardeşlerim arasına yamukluk soktuktan sonra, O beni zındandan çıkardı. Sizi de çölden getirdi. Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alim olan O’dur, Hakim olan O’dur.” 101. “Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da ahirette de Veli’m sensin. Beni müslüman olarak öldür ve beni barış ve iyilik sevenler arasına kat.” 102. İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Onlar birlikte karar verip tuzak kurarlarken sen yanlarında değildin. 103. Sen hırslanasıya istesen de, insanların çoğu inanmayacaktır . 104. Sen, bu tebliğin için onlardan bir ücret istemiyorsun. O, bütün alemler için bir hatırlatmadan başka şey değildir. 105. Göklerde ve yerde nice mucizeler var ki, yanlarından geçerler de dönüp bakmazlar bile. 106. Onların çoğu şirke bulaşmış olmadan Allah’a iman etmez. 107. Peki onlar, Allah’ın azabından bir sarıp sarmalayanın gelmesinden yahut hiç farkında olmadıkları bir sırada kıyametin ansızın tepelerine inmesinden emin mi bulunuyorlar? 108. De ki: “İşte benim yolum budur. Ben, Allah’a basiret üzere çağırırım / dua ederim. Beni izleyenler de… Şanı yücedir Allah’ın! Ben müşriklerden değilim.” 109. Senden önce gönderdiklerimiz de kentler halkından kendilerine vahyettiğimiz bazı erlerden başkası değildi. Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nice oldu görsünler. Elbette ki ahiret yurdu sakınanlar için daha hayırlıdır. Hala akıllarınızı kullanmayacak mısınız?” 110. Ne zaman ki resuller ümitsizlğe düşüp yalanlandıkları kanısına vardılar, işte o zaman yardımımız kendilerine ulaştı da dilediklerimiz kurtarıldı. Azabımız, suçlular topluluğundan geri çevrilemez. 111. Andolsun ki, resullerin hikayelerinde, aklını ve gönlünü çalıştıranlar için bir ibret vardır. Bu Kur’an, uydurulacak bir hadis / bir söz değildir; aksine o, kendinden önceki vahyi tasdik eder, herşeyi ayrıntılarıyla gösterir. İnanan bir topluluk için de bir kılavuz ve rahmettir

 

 

 

 

HİCR SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Elif, Lam, Ra. İşte sana o Kitap’ın ve açık anlatımlı Kur’an’ın ayetleri. 2. O küfre batmış olanlar zaman zaman, keşke Müslüman olsaydılar diye derin bir özlem duyarlar. 3. Bırak onları yesinler, nimetlenip zevk etsinler ve sonu gelmez arzu kendilerini oyalasın. Ama yakında bilecekler. 4. Biz hiçbir yurt ve medeniyeti, belirlenmiş bir yazgısı olmadan ortadan kaldırmadık. 5. Hiçbir ümmet kendisi için belirlene sürenin ne önüne geçebilir ne de o süreyi geriletebilir. 6. Şöyle haykırdılar: “Hey! Kendisine o vahiy indirilen. Sen gerçekten tam bir delisin.” 7. “Hadi, getirsene bize o melekleri, eğer doğru sözlülerdensen.” 8. Biz o melekleri ancak ve ancak hak üzre, hak bir yolla indiririz. Ve o zaman inkarcılara göz açtırılmaz. 9. Hiç kuşkusuz, o Zikir’i / Kur’an’ı biz indirdik, biz. Ve herhalde onun koruyucusu da biziz. 10. Andolsun ki, senden öncekilerin o ilk kümeleri içine de nebiler gönderdik biz… 11. Onlara bir tanrı elçisi gelir gelmez, onunla mutlaka alay ederlerdi. 12. Biz o Zikir’e, günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz. 13. Ona inanmazlar. Oysa ki, öncekilerin davranış ve akıbetleri gözlerinin önünden geçmiştir. 14. Üzerlerine gökten bir kapı açsak da oradan yükseliyor olsalardı, 15. Kesinlikle şöyle diyeceklerdi: “Bizim gözlerimiz döndürüldü, bakışlarımız sarhoş edildi. Belki de biz büyüye çarptırılmış bir toplumuz.” 16. Andolsun, biz gökte burçlar oluşturduk ve onu, seyredenler için süsledik. 17. Ve onu, her kovulup taşlanmış şeytandan koruduk. 18. Ancak kulak hırsızlığı eden olur; onun peşine de parlak bir ateş alevi düşer. 19. Yeri yayıp döşedik, ona kuvvetli dağlar diktik ve içinde ölçülü / ahenkli herşeyden bitirdik. 20. Orada sizin için ve rızıklandırıcısı siz olmadığınız kimse için geçimlikler yarattık. 21. Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri bizim yanımızda olmasın. Ama biz onu ancak belirli bir ölçüde indiririz. 22. Rüzgarları dölleyiciler olarak gönderdik; gökten bir su indirdik de onunla sizi suvardık. Onun depolayıcıları siz değilsiniz. 23. Biziz, elbette biziz o hayat vermekte olan, o öldürmekte olan. Ve biziz sonunda mirasçı kalan. 24. Andolsun, sizin önden gidenlerinizi bilmişizdir; andolsun, geriye kalanları da bilmişizdir. 25. Hiç kuşkusuz, Rabbindir, evet O’dur onları haşredecek olan. Hakim’dir O, Alim’dir. 26. Andolsun, biz insanı; kuru çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattık.27. Cini / İblis’i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. 28. Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, “ben, kupkuru bir çamurdan, değişken-cıvık balçıktan bir insan yaratacağım” demişti. 29. “Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın.”30. Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler. 31. İblis müstesna. O, secde edenlerle beraber olmaya karşı çıktı. 32. Allah dedi: “Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?” 33. Dedi: “Kuru bir çamurdan, değişken-cıvık bir balçıktan yarattığın bir insana secde etmek için var olmadım.”34. Buyurdu: “Öyleyse çık oradan, çünkü kovuldun.” 35. “Din gününe kadar üzerinde lanet var.” 36. Dedi: “Rabbim, onların diriltileceği güne kadar bana süre ver.” 37. Buyurdu: “Hadi, süre verilenlerdensin.” 38. “Bilinen vaktin gününe kadar…”39. Dedi: “Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım.”40. “İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna.” 41. Buyurdu: “İşte bana varan dosdoğru yol budur.” 42. “Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç / kanıt olmayacak. Azgınların seni izleyenleri müstesna.”43. Cehennem onların tümünün şaşmaz buluşma yeridir. 44. Yedi kapısı vardır onun. Her kapıya onlardan bir bölük ayrılmıştır. 45. Allah’tan korkup korunanlar ise cennetlerde pınarlar içindedir. 46. “Güvene kavuşmuş olarak selamla girin oraya.” 47. Göğüslerindeki kini çekip almışızdır. Köşkler / divanlar üzerinde karşı karşıya oturan kardeşler olmuşlardır. 48. Orada kendilerine zahmet / yorgunluk dokunmaz. Oradan çıkarılmazlar da. 49. Haber ver kullarıma: Hiç kuşkusuz benim, evet benim, Gafur ve Rahim. 50. Ama acıklı azabın ta kendisidir azabım benim. 51. Onlara İbrahim’in misafirlerinden bahset.52. Hani onun yanına girmişlerdi de “selam” demişlerdi. O da “biz sizden korkuyoruz” diye konuşmuştu.53. “Korkma! Biz sana bilgin bir oğlan müjdeliyoruz.” dediler.54. Dedi: “İhtiyarlık yakama yapıştıktan sonra mı bana müjde veriyorsunuz! Neye dayanarak müjde veriyorsunuz?”

55. Dediler: “Hakk’a dayanarak müjdeledik sana, sakın ümitsizliğe düşenlerden olma.” 56. Dedi: “Sapıtmışlardan başka kim ümit keser Rabbinin rahmetinden!”57. “Amacınız nedir ey elçiler?” diye sordu. 58. Dediler: “Biz, günahkar bir topluluğa gönderildik.” 59. “Yalnız Lut’un ailesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız.” 60. “Lut’un karısı hariç. O, günahkarlarla geride kalacaktır. Öyle takdir ettik.” 61. Elçiler Lut ailesine geldiklerinde, 62. Lut: “Siz tanınmayan kimselersiniz.” dedi. 63. Dediler: “Gerçek şu ki biz, günahkarların, hakkında kuşku edip durdukları şeyi sana getirdik.” 64. “Sana gerçeği getirdik. Biz, özü-sözü doğru olanlarız.” 65. “Gecenin bir yerinde aileni yola çıkar. Sen de arkalarından onları izle. Hiçbiriniz geri dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere kadar gidin.” 66. Ona şu emri, bir hüküm olarak ilettik: Şunlar, kökleri kesilmiş olarak sabahlayacaklardır. 67. Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi. 68. Lut dedi: “Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın.”69. “Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin.”70. Dediler: “Seni elalemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?” 71. Lut dedi: “Eğer birşey yapacaksanız, işte kızlarım.” 72. Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı. 73. Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı. 74. O kentin üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık. 75. Hiç kuşkusuz bunda, işaretlerden anlam çıkaranlar için ibretler vardır. 76. O kentin haberleri, hala işleyen bir yol üzerindedir. 77. İnananlar için bunda elbette bir ibret vardır. 78. Eyke halkı da gerçekten zalim insanlardı. 79. Onlardan da intikam aldık. Her ikisi önde, belirgin bir biçimde durmaktadır. 80. Andolsun, Hicr halkı da gönderilen elçileri yalanladı. 81. Ayetlerimizi onlara verdik ama onlardan yüz çeviriyorlardı. 82. Dağlardan güvenli güvenli evler yontuyorlardı. 83. Korkunç titreşimli ses onları da sabaha girecekleri sırada yakaladı. 84. Kazanıp durdukları şeylerin kendilerine hiçbir yararı olmadı. 85. Biz gökleri, yeri ve bunların arasındakileri hak olarak yarattık, başka değil! O saat elbette gelecektir. Şimdi sen ellerini tut, güzel davran. 86. Kuşkusuz, senin Rabbin, evet O, Hallak’tır, hiç durmadan yaratır; en iyi şekilde bilir. 87. Andolsun ki biz sana ikişerlerden / ikililerden / iç içe kıvrımlar halindeki çift manalılardan yedi taneyi ve şu büyük Kur’an’ı verdik. 88. Sakın, onlardan bazı çiftlere sunduğumuz nimet ve zevklere gözlerini dikme. Onlar için tasalanma da. Müminler için kanadını indir sen! 89. Ve de ki: “Ben, evet ben, açıkça uyaran bir haberciyim.” 90. Aynı şekilde, o bölücülere / yemin edip duranlara da indirmiştik. 91. Onlar ki Kur’an’ı parça parça / bölük bölük yaptılar. 92. Rabbine yemin olsun ki, biz onları toplu halde sorgu suale çekeceğiz / hepsinden mutlaka hesap soracağız; 93. Yapıp ettiklerinden… 94. Emrolunduğum şeyi, kafalarını çatlatırcasına tebliğ et; şirke bulaşmışlara aldırma. 95. Alay edip eğlenenlere karşı biz sana yeteriz. 96. Allah ile beraber başka tanrılar benimzeyenler yakında bilecekler. 97. Andolsun ki, onların söyledikleri yüzünden senin göğsünün daraldığını biliyoruz. 98. Şimdi sen, Rabbine hamd ile tespih et ve secde edenlerden ol. 99. Sana şaşmaz ve kesin bilgi gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

 

 

EN’AM SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Hamd Allah’adır. O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar. 2. Sizi bir balçıktan yaratmış olan O’dur. Sonra hüküm verip bir süre belirlemiştir. Belirlenmiş başka bir süre de onun katındadır. Bütün bunlardan sonra siz hala kuşkulanıp duruyorsunuz. 3. O, göklerde de Allah’tır, yerde de. O, sizin iç dünyanızı da bilir, açığa vurduklarınızı da. Neler kazanmakta olduğunuzu da bilir O… 4. Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelir gelmez, ondan hemen yüz çeviriyorlardı. 5. Böylece hakkı, kendilerine geldiği anda yalanladılar. Fakat yakında onlara alay etmekte oldukları şeyin haberleri gelecektir. 6. Kendilerinden önce nice yurt ve medeniyeti yerle bir ettiğimizi görmediler mi? Biz o yurtlara yeryüzünde size vermediğimiz imkanları vermiş, üzerlerine gök bereketini bol indirmiş, nehirleri altlarından akar hale getirmiştik. Derken onları kendi günahlarıyla helak ettik ve arkalarından başka bir nesil oluşturduk. 7. Eğer biz sana kağıt üzerine yazılı bir kitap göndermiş olsaydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsalardı, o küfre batmışlar, hiç kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: “Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir.” 8. Şunu da söylediler: “Bu peygambere bir melek indirilseydi ya!” Eğer böyle bir melek indirmiş olsaydık iş mutlaka bitirilmiş olurdu da kendilerine göz bile açtırılmazdı. 9. Eğer o peygamberi bir melek kılsaydık kuşkusuz onu bir er kişi yapacaktık ve içine yuvarlandıkları kuşku ve karmaşayı onların üzerlerine giydirmiş olacaktık. 10. Yemin olsun ki, senden önceki resullerle de alay edildi; fakat eğlence konusu yaptıkları şey, o maskaralığı sergileyenleri kıskıvrak sarıverdi. 11. Şunu söyle: Dolaşın yeryüzünde de bakın nasıl olmuş gerçeği yalanlayanların sonları. 12. Sor: “Kimindir gökler ve yer?” Cevap ver: “Allah’ındır.” O Allah ki, rahmeti öz benliği üzerine yazmıştır. O sizi, varlığında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde biraraya mutlaka toplayacaktır. Benliklerini hüsrana yuvarlamış kişiler var ya, onlar iman etmezler. 13. Gecenin ve gündüzün içinde yeralan herşey O’nundur. O, Semi’dir, herşeyi duyar; Alim’dir, herşeyi bilir. 14. De ki: “Göklerin ve yerin Fatır’ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen Allah’tan başkasını mı dost edineyim?” De ki: “Bana, İslam’ı seçenlerin ilki olmam emredildi.” Ve sakın şirke sapanlardan olma. 15. Şunu da söyle: “Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım ben.”

16. Kendisinden azap uzaklaştırılana o gün rahmet etmiştir. İşte açık kurtuluş budur. 17. Allah sana bir keder dokundurursa, onu O’ndan başka açacak yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa, O herşey üzerinde güç sahibidir. 18. Ve kulları üzerinde hüküm ve egemenlik sahibi Kaahir’dir O. Tüm hikmetlerin kaynağıdır O. Herşeyden haberdardır. 19. Sor: “Tanıklık bakımından hangi şey daha büyüktür?” De ki: “Benimle sizin aranızda Allah tanıktır. Bu Kur’an bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım. Siz gerçekten Allah’ın yanında başka ilahların bulunduğuna tanıklık ediyor musunuz?” De ki: “Ben buna tanıklık etmiyorum.” De ki: “O, sadece tek bir tanrıdır. Ve ben, sizin ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım.” 20. O kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanıyıp bilirler. Ama öz benliklerini hüsrana uğratan bunlar, iman etmezler. 21. Yalan düzerek Allah’a iftira eden yahut onun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır? Şu da bir gerçek ki, zalimler asla kurtulamazlar. 22. Gün olur onları bir araya toplar haşrederiz. Sonra şirke batanlara sorarız: “Nerededir o birşey zannedip durduğunuz ortaklarınız?” 23. Sonunda şunu söylemekten başka bahaneleri kalmaz: “Rabbimiz Allah’a yemin olsun ki, biz ortak koşanlar değildik.” 24. Bak da gör, nasıl yalan söylediler öz benliklerine karşı! Ve iftira için kullandıkları şeyler, onları bırakıp kayboldu. 25. İçlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur. Tüm mucizeleri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana gelip seninle çekişerek şöyle derler küfre sapanlar: “Bu, eskilerin masallarından başka birşey değildir.” 26. Hem ondan alıkoyarlar hem ondan uzaklaşırlar. Öz benliklerinden başkasını helak etmiyorlar. Ama farkında değiller. 27. Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: “Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek.”

28. İşin doğrusu şu: Önceden gizlemekte oldukları karşılarına dikildi. Geri gönderilselerdi yasaklandıkları şeyi mutlaka yineleyeceklerdi. Doğrusu onlar, tam yalancıdırlar. 29. Dediler ki: “Şu dünya hayatımızdan başkası yok. Biz diriltilecek de değiliz.” 30. Rableri huzurunda durdurulduklarını bir görsen! Sordu: “Gerçek değil miymiş bu?” Dediler: “Rabbimize yemin olsun ki, gerçekmiş.” Dedi: “O halde, küfre sapmış olmanızdan dolayı tadın azabı.” 31. Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğradılar. Sonunda o saat ansızın kendilerine gelip çatınca, sırtlarında günahlarını taşır bir halde şöyle demişlerdir: “Dünya hayatında düştüğümüz aşırılıklardan dolayı vay hasretimize!” Dikkat edin! Ne kötü şeylerdir taşıyıp durdukları. 32. Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için ahiret yurdu elbette ki daha iyidir. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? 33. Söylediklerinin seni kederlendirdiğini çok iyi biliyoruz. Gerçek şu ki, onlar seni yalanlamıyorlar; o zalimler Allah’ın ayetlerine karşı direnmekteler. 34. Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlamalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah’ın kelimelerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir. 35. Eğer yüz çevirip gitmeleri sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa, yerin içinde bir delik yahut gökte bir merdiven ara da onlara bir mucize getir. Allah dileseydi onları doğru ve güzelde birleştirirdi. Artık cahillerden olma. 36. Ancak gereğince dinleyenler çağrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O’na döndürülecekler. 37. Dediler ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Kuşkusuz, Allah bir mucize indirmeye Kaadir’dir. Fakat çokları bilmiyorlar.” 38. Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir. Biz bu Kitap’ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar sonunda Rableri önünde haşredilirler. 39. Bizim ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklara gömülmüş sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kişiyi şaşırtır, dilediğini de dosdoğru yol üzerine koyar. 40. De ki: “Bir düşünün bakalım! Allah’ın azabı yakanıza yapışsa yahut o saat gelip çatsa, Allah’tan başkasına mı yakarırsınız? Doğru sözlü iseniz söyleyin!”

41. Hayır, yalnız O’na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz . 42. Andolsun ki, senden önce de ümmetlere elçiler göndermiştik. O ümmetleri, bize yaklaşıp sığınsınlar diye zorluklar ve darlıklarla yakalamıştık. 43. Zorluğumuz kendilerine gelip çattığında bir sığınabilselerdi! Ne yazık ki kalpleri katılaştı; şeytan, yapmakta olduklarını onlara süslü-püslü gösterdi. 44. Öğütlenmeye çağırıldıkları şeyi unutunca, herşeyin kapılarını üzerlerine açıverdik. Nihayet, kendilerine verilenle sevinç şımarıklığına daldıkları bir sırada, ansızın onları yakaladık. Tüm ümitlerini bir anda yitirdiler. 45. Böylece zulme saplanan topluluğun kökü kesilmişti; hamd olsun alemlerin Rabbi’ne. 46. De ki: “Düşünün bakalım. Allah, işitme gücünüzü, gözlerinizi alsa, kalpleriniz üzerine mühür bassa, Allah’tan başka hangi ilah onları size geri verecek?” Bak nasıl türlü türlü açıklıyoruz ayetleri, yine de yüz çeviriyorlar! 47. Şunu da söyle: “Düşünün bakalım! Allah’ın azabı size ansızın, açıktan geliverse, zalimler topluluğundan başkası mı helak edilecek?” 48. Biz o gönderilen elçileri, müjdeciler ve uyarıcılar olmaktan öte birşey için göndermiyoruz. İman edip barışı yerleştirenlere / iyi işler yapanlara korku yoktur. Tasalanmayacaklardır onlar. 49. Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, fenalığa bulaşmaları yüzünden kendilerine azap dokunacaktır. 50. Onlara şunu söyle: “Ben size Allah’ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben. Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vahyedilene uyarım ben.” Sor onlara: “Körle gören bir olur mu? Hala düşünmüyor musunuz?” 51. Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O’ndan başka ne bir dostları vardır ne de şefaatçıları! 52. Sabah akşam, yüzünü isteyerek Rablerine yalvarıp yakaranları kovma. Onların hesabından birşey sana ait olmadığı gibi, senin hesabından birşey de onlara ait değildir. O halde onları kovarsan zalimlerden olursun. 53. Biz böylece onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihana çektik ki, şunu söylesinler: “Allah aramızdan şunlara mı lütufta bulundu?” Allah şükredenleri daha iyi bilmiyor mu? 54. Ayetlerimize iman edenler sana geldiğinde şöyle söyle: “Selam size! Rabbiniz, benliği üzerine rahmeti yazmıştır. İçinizden her kim bilgisizlikle bir kötülük işler de ardından tövbe edip halini düzeltirse, hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok merhametlidir.” 55. İşte biz, ayetlerimizi bu şekilde detaylandırıyoruz ki, günaha sapmışların yolu açık-seçik ortaya çıksın. 56. De ki: “Ben, Allah’ı bırakıp da yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım.” De ki: “Sizin keyiflerinize uymam. Çünkü bunu yaparsam sapıtmış olurum, doğruyu ve güzeli bulanlardan olmam.” 57. De ki: “Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah’ındır. Hakkı O anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O’dur.” 58. Şunu da söyle: “Acele istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş çoktan bitirilmiş olurdu. Zalimleri, Allah daha iyi bilir.”59. Gaybın anahtarları O’nun yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde olanı da bilir. O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. Toprağın karanlıklarındaki bir dane, yaş ve kuru herşey apaçık bir Kitap’ın içindedir. 60. O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra yapıp ettiklerinizi size haber verecektir. 61. Kulları üzerinde egemenlik sahibi Kaahir’dir O. Üzerinize koruyucular gönderir. Nihayet ölüm birinize geldiğinde, elçilerimiz onu vefat ettirirler. Ne vaktinden önce iş yaparlar onlar ne de vaktinden sonra. 62. Sonra onlar gerçek Mevla’ları olan Allah’a götürülürler. Gözünüzü açın! Hüküm yalnız O’nundur. Ve hesap görenlerin en süratlisi de O’dur. 63. Şunu sor: “‘Bizi bu durumdan kurtarırsa andolsun şükredenlerden olacağız’ diye boyun büküp ürpererek O’na yakardığınızda, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim kurtarıyor?” 64. De ki: “Ondan da tüm sıkıntılardan da sizi Allah kurtarıyor; sonra siz O’na ortak koşuyorsunuz.” 65. De ki: “O size, üstünüzden yahut ayaklarınızın altından bir azap göndermeye yahut sizi bölük bölük birbirinize düşürerek kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya Kaadir’dir.” Bak nasıl sıralıyoruz ayetleri, iyice kavrayabilsinler diye. 66. O, hak olduğu halde senin toplumun onu yalanladı. De ki: “Ben size vekil değilim.”67. Her haberin gerçekleşeceği bir zaman / mekan vardır. Yakında bileceksiniz. 68. Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma. 69. Allah’tan korkanlara onların hesabından birşey yoktur ama yine de bir hatırlatma olmalı. Belki sakınırlar. 70. Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur’an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır. 71. De ki: “Allah’ı bırakıp da bize ne yarar ne de zarar veremeyecek şeylere mi yakaralım? Allah bize kılavuzluk ettikten sonra ökçelerimiz üstüne geri mi döndürülelim? O kişi gibi ki, şeytanlar kendisini ayartıp yeryüzünde şaşkın dolaşır hale getirmişlerdir. Oysa ki onun, “bize gel” diye doğruya ve güzele çağıran arkadaşları vardır.” De ki: “Allah’ın kılavuzluğudur gerçek kılavuzluk. Alemlerin Rabbi Allah’a teslim olmakla emrolunduk biz.” 72. Ve “namazı kılın, O’ndan korkun” diye emrolunduk. Huzurunda haşrolunacağınız O’dur. 73. Gökleri ve yeri hak olarak yaratan da O’dur. “Ol” dediği gün, hemen oluverir. Sözü haktır O’nun. Sura üfleneceği gün de mülk ve yönetim O’nundur. Alim’dir, görünmeyeni de görüneni de bilen O’dur. O’dur Hakim, O’dur Habir. 74. İbrahim, babası Azer’e şöyle demişti: “Putları tanrılar mı ediniyorsun? Seni de toplumunu da açık bir sapıklık içinde görüyorum.”

75. Böylece biz İbrahim’e göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun. 76. Gece üstüne çökünce bir yıldız gördü de “işte Rabbim bu” dedi. Yıldız battığında ise “batıp gidenleri sevmem” diye konuştu. 77. Ay’ı doğar halde görünce, “Rabbim bu” dedi. O batınca da şöyle konuştu: “Eğer Rabbim bana kılavuzluk etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum.” 78. Nihayet güneşin doğmakta olduğunu gördüğünde, “benim Rabbim bu, bu daha büyük” dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: “Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben.” 79. “Ben bir hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.” 80. Toplumu ona karşı çıkıp kanıt getirmeye kalkıştı. O dedi ki: “Allah hakkında benimle çekişiyor musunuz? Beni doğru yola o iletti. O’na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Rabbimin dilediği dışında hiçbir şey olmaz. Rabbim bilgice herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Hala öğüt almayacak mısınız?” 81. “Hem siz, hakkında size hiçbir kanıt inmediği şeyleri Allah’a ortak koştuğunuz halde korkmuyorsunuz da ben, ortak tuttuğunuz şeylerden nasıl korkarım!” Şimdi, eğer biliyorsanız, iki gruptan hangisi güvende olmaya / güvenilmeye daha layıktır? 82. İman edip de imanlarını bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma / güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır. 83. İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz kanıtlardır. Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz. Senin Rabbin Hakim’dir, Alim’dir. 84. Biz ona İshak’ı ve Yakub’u hediye ettik. Hepsini doğruya ve güzele kılavuzladık. Daha önce Nuh’a ve onun soyundan olan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’e, Yusuf’a, Musa’ya, Harun’a da kılavuzluk etmiştik. Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz. 85. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas… Hepsi barış için çalışanlardandı. 86. İsmail, Elyesa’,Yunus ve Lut… Hepsini alemlere üstün kıldık. 87. Atalarından, soylarından, kardeşlerinden bir kısmını da… Onları seçtik ve onları dosdoğru bir yola kılavuzladık. 88. Allah’ın yol göstermesidir bu. Kullarından dilediğini bununla iletir iyiye ve güzele. Eğer onlar şirke bulaşsalardı yapıp ettikleri kendilerine yararsız hale gelirdi. 89. İşte bunlardır kendilerine kitap, hükmetme gücü ve peygamberlik verdiklerimiz. Şimdi şu insanlar bütün bunları inkar ederlerse biz, bunları inkar etmeyecek bir topluluğu onlara vekil ederiz. 90. İşte böyleleri, Allah’ın yol gösterdiği kimselerdir. Sen de onların yolunu izle ve şöyle söyle: “Ben şu yaptığıma karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O sadece alemlere bir öğüttür.” 91. Allah’ı, büyüklüğüne yaraşır şekilde tanıyamadılar. Çünkü, “Allah, insana hiçbir şey vahyetmemiştir” dediler. De ki: “Musa’nın insanlara bir ışık, bir kılavuz olarak getirdiği Kitap’ı kim indirdi? Siz o Kitap’ı birtakım parşömenler yapıp ortaya sürüyorsunuz, birçoğunu da saklıyorsunuz. Size, sizin de atalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi.” “Allah” de, sonra da bırak onları saplandıkları batakta oynayadursunlar. 92. Bu da bizim, kentlerin / medeniyetlerin anasını uyarman için indirdiğimiz bir Kitap. Kutsal-bereketli, kendinden öncekini doğrulayıcı. Ahirete inananlar, ona da inanırlar ve onlar namazlarına devam ederler. 93. Yalan düzüp Allah’a iftira eden veya kendine birşey vahyedilmediği halde “bana vahyedildi” diyen kişi ile, “Allah’ın ayet indirdiği gibi ben de indireceğim” diyen kimseden daha zalim kim vardır! Bir görsen, o zalimleri ölüm dalgaları içindeyken. Melekler ellerini uzatmış, “çıkarın canlarınızı” diye! Bugün zillet azabıyla cezalandırılacaksınız; çünkü Allah’a karşı gerçek dışı şeyler söylüyordunuz ve çünkü O’nun ayetlerine karşı büyüklük taslıyordunuz. 94. Andolsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız / teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyoruz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız. 95. Hiç kuşkusuz Allah’tır daneyi yaran, çekirdeği patlatan. Ölüden diri çıkarır O; diriden ölüyü çıkaran da O’dur. İşte budur Allah! Peki nasıl ters bir yöne çevriliyorsunuz? 96. Şafağı yarıp sabahı ortaya çıkaran O’dur. Geceyi dinlenme zamanı yaptı; Güneş’i ve Ay’ı hesap aracı. İşte budur ölçülendirmesi o Aziz’in, o Alim’in. 97. Karanın ve denizin karanlıklarında, kendileriyle yol bulmanız için yıldızları hizmetinize veren O’dur. Bilen bir topluluk için ayetleri gerçekten detaylandırmışızdır. 98. Sizi birtek canlıdan vücuda getiren O’dur. Bu oluşumda bir karar kılma yeri var, bir de emanet olarak kalma yeri. İyice araştırıp kavrayan bir topluluk için ayetleri biz tam bir biçimde detaylandırdık. 99. Size gökten su indiren de O’dur. Biz o suyla herşeyin bitkisini çıkardık. Ondan da bir yeşillik çıkardık. O yeşillikten birbiri üzerine binmiş daneler çıkardık. Hurma ağacının, tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzümlerden bağlar, zeytin, nar çıkardık. Birbirine benzeyeni var, benzemeyeni var. Meyva verdiğinde ve meyvalar olgunlaştığında bir bakın onun ürününe! Bu size gösterilenlerde, iman eden bir topluluk için, çok ibretler vardır. 100. Allah’a bir de cinleri / gözle görülmeyen yaratıkları ortak koştular. Oysa ki, onları O yaratmıştır. Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar isnat etme saçmalığını gösterdiler. Şanı yücedir O’nun. Onların nitelemelerinin ötesindedir O. 101. Gökleri ve yeri yaratıp donatan Bedi’ O’dur. Nasıl çocuğu olur O’nun, kendisinin bir eşi olmadı ki! Herşeyi O yarattı ve herşeyi en iyi şekilde bilen de O’dur. 102. Rabbiniz Allah işte budur! İlah yok O’ndan başka. Herşeyin yaratıcısıdır, Haalik’tir O. O’na kulluk / ibadet edin. O herşeye Vekil’dir. 103. Gözler onu fark edip kavrayamaz. Oysa ki O, gözleri görür / bilir. O Latif’tir, lütfu çok olduğu halde kendisi görülemez; Habir’dir, herşeyden haberdardır. 104. Gerçek şu ki size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına… Ben sizin üzerinize bekçi değilim. 105. Ayetleri bu şekilde, çeşitli başlıklarla veriyoruz ki “sen ders aldın” desinler, biz de ilimden nasiplenen bir toplum için onu iyice açıklayalım.

106. Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir.

107. Allah dileseydi, şirke batmazlardı. Biz seni onlar üzerine bekçi yapmadık. Sen onlara vekil de değilsin. 108. Onların Allah dışında dua ettiklerine sövmeyin. Yoksa onlar da düşmanlıkla ve bilgisizce Allah’a söverler. Biz her ümmete yaptığı işi bu şekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüşü Rablerinedir. O, onlara, yapmakta olduklarını haber verecektir. 109. Tüm yeminleriyle Allah’a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: “Mucizeler ancak Allah’ın katındadır.” Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?

110. Biz onların gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz, ilk seferinde buna iman etmedikleri gibi bırakırız kendilerini de azgınlıkları içinde körü körüne bocalar dururlar. 111. Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuşsaydı ve herşeyi toplayıp karşılarına dikseydik, Allah’ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı. Nevarki, çokları cehalet sergiliyorlar. 112. İşte böyle, biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine lafın yaldızlısını fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Bırak onları, düzdükleri iftiralarla başbaşa kalsınlar; 113. Ki ahirete inanmayanların gönülleri ona ısınsın, ondan hoşlansınlar, elde ettikleri şeylere sahip olmaya devam etsinler. 114. Allah size Kitap’ı detaylandırmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun, Rabbinden hak olarak indirildiğini biliyorlar. Sakın kuşkuya düşenlerden olma. 115. Rabbinin sözü hem doğruluk hem de adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. En iyi işiten, en iyi bilendir O. 116. Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar. 117. Kendi yolundan kimin saptığını en iyi senin Rabbin bilir. Hidayete ermiş olanları en iyi bilen de O’dur. 118. O halde, O’nun ayetlerine inanıyorsanız, üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan yiyin. 119. Size ne oluyor da üzerine Allah’ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Zorda kalışınız dışında üzerinize haram kıldığını bizzat kendisi size detyalı bir biçimde açıklamıştır. Birçokları ilimsiz bir biçimde kendi keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin sınır tanımaz azgınları çok iyi bilmektedir. 120. Günahın açığını da bırakın, gizlisini de. Günah kazananlar yapıp ettiklerinin karşılığını yakında göreceklerdir. 121. Üzerine Allah’ın adı anılmayanlardan yemeyin. Böyle birşey tam bir yoldan çıkıştır. Şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için gizlice telkinde bulunurlar. Onlara boyun eğerseniz siz de müşriklerden oldunuz demektir. 122. Bir ölü iken kendisine hayat verdiğimiz, insanlar içinde yürümesi için kendisine ışık sunduğumuz kişinin durumu, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamayan kişininki gibi olur mu? İşte böyle! Küfre sapanlara, yapmakta oldukları süslü-püslü gösterilmiştir. 123. Biz bu şekilde her kentte / her medeniyette kodamanları, o kent ve medeniyetin suçluları yaptık ki, orada oyunlar tezgahlayıp tuzaklar kursunlar. Aslında onlar öz benliklerinden başkasına oyun oynamıyorlar ama farkında değiller. 124. Onlara bir ayet geldiğinde şöyle demişlerdir: “Allah resullerine verilenin tıpkısını bize de verilmedikçe asla inanmayacağız.” Allah resullük görevini nereye sunacağını daha iyi bilir. Suç işleyenlere, oynadıkları oyunlar yüzünden Allah katında bir küçüklük ve şiddetli bir azap öngörülmüştür. 125. Allah, iyiye ve güzele götürmek istediğinin göğsünü İslam’a açar. Saptırmak dilediğinin de göğsünü öylesine daraltıp tıkar ki, o, göğe yükseliyormuş gibi olur. Allah, iman etmeyenler üzerine pisliği işte böyle atıverir. 126. Rabbinin yolu işte budur, dosdoğru, kıvamında… Biz öğüt alan bir topluluğa ayetleri detaylı bir biçimde açıkladık. 127. Rableri katındaki huzur ve esenlik yurdu onlarındır. İşler oldukları ameller yüzünden O, onların Veli’si oluvermiştir.

128. Gün olur şöyle diyerek onları huzurunda toplar: “Ey cinler / görünmez varlıklar topluluğu! Şu insanlara gerçekten çok ettiniz.” Onların insanlardan olan dostları şöyle derler: “Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlanmıştı. Bizim için belirlediğin sürenin sonuna geldik.” Buyurur ki: “Barınağınız ateştir. Dilediğim zamanlar hariç orada süreklisiniz.” Senin Rabbin Hakim’dir, Alim’dir. 129. İşte biz, zalimlerin bir kısmını bir kısmına, kazanır oldukları şeyler yüzünden bu şekilde dost ederiz / musallat ederiz. 130. Ey cinler ve insanlar topluluğu! İçinizden, size ayetlerimi anlatan ve şu gününüzle yüzyüze geleceğiniz hususunda sizi uyaran resuller gelmedi mi?” “Kendi aleyhimize tanıklık ettik.” dediler. İğreti hayat onları aldattı da küfre saptıklarına ilişkin öz benlikleri aleyhinde tanıklık ettiler. 131. Sebep şudur: Rabbin, halkı habersiz bir haldeyken kentleri helak edici değildir. 132. Herbirinin, yapıp ettiklerinden kaynaklanan dereceleri vardır. Rabbin onların işlediklerinden gafil değildir. 133. Senin o Gani Rabbin rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi bir başka topluluğun soyundan vücuda getirdiği gibi, ardınızdan da dilediğini sizin yerinize getirir. 134. Size vaat edilen şeyler kesinlikle meydana gelecektir. Siz engel olamazsınız. 135. Ey toplumum! Yapabileceğinizi yapın. Ben de yapıp ediyorum. Yakında yurdun sonunun kime ait olacağını bileceksiniz. Gerçek olan şu ki, zalimler kurtulamayacaktır. 136. Kendi yarattığı ekinden ve hayvanlardan Allah’a bir pay ayırdılar da kendi zanlarınca şöyle dediler: Bu Allah için, bu da ortaklarımız için.” Ortakları için olan Allah’a ulaşmaz. Ama Allah için olan, ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü hüküm veriyorlar! 137. Aynen bunun gibi, müşriklerden birçoğuna, Allah’a ortak koştukları putlar öz evlatlarını öldürmeyi güzel göstermiştir ki, hem onları yok etsinler hem de dinlerini karmakarışık hale getirsinler. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları, düzdükleri iftiralarla başbaşa bırak. 138. Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: “Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları.” Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmış; bir kısım hayvanları da Allah’a iftira ederek üzerlerine Allah’ın adını anmadan boğazlarlar. Allah onları düzdükleri iftiralar yüzünden cezalandıracaktır. 139. Şunu da söylediler: “Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir. Kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir.” Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakim’dir O, Alim’dir. 140. İlimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenler, Allah’a iftira ederek, Allah’ın kendilerine verdiği rızıkları haramlaştıranlar hüsrana uğramışlardır, sapıtmışlardır; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar. 141. Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimlerde oluşturan O’dur. Herbirinin meyvasından olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez.  142. Hayvanlardan yük taşıyanı da sergi yapılanı da yaratan yine O’dur. Allah’ın size verdiği rızıklardan yiyin, şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o sizin için açık bir düşmandır. 143. Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin.”

144. Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?” İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor. 145. De ki: “Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış birşey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti –ki o bir pisliktir- Allah’tan başkası adına boğazlanmış bir murdar.” Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. 146. Yahudilere tüm tırnaklı hayvanları haram kıldık. Onlara ayrıca sığır ve koyunun yağlarını da haram kıldık. Sığır ve koyunun sırtlarının ve bağırsaklarının taşıdığı yağlarla, kemiklerle karışan yağlar bunun dışındadır. Bunu onlara azgınlıkları yüzünden bir ceza olarak yaptık. Biz elbette sözünde duranlarız. 147. Artık seni yalanlarlarsa şunu söyle: “Rabbiniz çok geniş bir rahmetin sahibidir. Ancak O’nun azabı günaha batmışlar topluluğundan uzak tutulamaz.” 148. Şirke batanlar şöyle diyecekler: “Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık.” Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: “Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka birşeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz.” 149. En mükemmel kanıt Allah’ındır. O dileseydi hepinizi toptan doğru yola iletirdi. 150. Şunu da söyle: “Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin.” Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme. Ayetlerimizi yalanlayanlarla ahirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme. Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar. 151. De ki onlara: “Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah’ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.” 152. “Yetimin malına yaklaşmayın. Ancak rüştüne erişinceye kadar en güzel yolla ilgilenme hali müstesna. Ölçme ve tartmayı tam bir dürüstlükle yerine getirin. Hiç kimseye yaratılış kapasitesinin üstünde yükümlülük getirmiyoruz. Konuştuğunuz zaman, yakınlarınız aleyhine de olsa, adaleti gözetin. Ve Allah’a verdiğiniz söze sadık kalın. Düşünüp öğüt alasınız diye O size bunları önerdi. 153. Bu benim dosdoğru yolumdur, onu izleyin, başka yolları izlemeyin ki, sizi O’nun yolundan ayırıp parçalara bölmesinler. Sakınıp korunasınız diye O bunu önermiştir size. 154. Sonra güzel davrananlara nimetimizi tamamlamak, herşeyi detaylandırmak, bir kılavuz ve rahmet olmak üzere Musa’ya o Kitap’ı verdik ki onlar Rablerine kavuşacaklarına inanabilsinler. 155. Bu da bizim indirdiğimiz bir kitaptır. Kutsal ve bereketli. Artık ona uyun ve korunun ki size rahmet edilebilsin. 156. “Kitap, bizden önceki iki topluluğa indirildi. Biz onu okuyup araştırmaktan gerçekten habersizdik.” demeyesiniz. 157. Şunu da söylemeyesiniz: “Eğer bize Kitap indirilmiş olsaydı, onlardan daha doğru yürüyüşlü olurduk.” Artık size de Rabbinizden bir beyyine, bir kılavuz ve bir rahmet gelmiş bulunuyor. Allah’ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim var? Ayetlerimize sırt dönenleri, yüz çevirmeleri yüzünden azabın en acıklısıyla cezalandıracağız. 158. Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı mucizelerinin gelmesini mi? Rabbinin bazı mucizeleri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olamamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır. De ki: “Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz.” 159. Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir. 160. Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığı kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. 161. De ki: “Beni, dosdoğru yola Rabbim iletmiştir. Güçlü, pürüzsüz bir dine, hanif olan İbrahim’in dinine. Müşriklerden değildi o.” 162. De ki: “Benim namazım, ibadetlerim / kurbanlarım, hayatım, ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” 163. “Ortağı yoktur O’nun. Bununla emrolundum ben. Ve Müslümanların ilkiyim ben.” 164. Şunu da söyle: “Allah herşeyin Rabbi iken O’ndan başka rab mı arayayım? Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkar bir başka günahkarın yükünü taşımaz. Nihayet dönüşünüz Rabbinizedir. Tartışmaya girdiğiniz şeyleri O size haber verecektir.” 165. Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükseltmiştir. Rabbin ceza verdiğinde çok süratli verir. Ama O, gerçekten çok affedici, çok merhametlidir

 
  Bugün 18 ziyaretçi (25 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol