kenzulars
  KURAN-I KERİM-4.bölüm
 
 SAFFAT SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Andolsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere / o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara, 2. O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara, 3. O Zikir okuyanlara, 4. Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir. 5. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O. 6. Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık. 7. Ve her türlü inatçı-asi şeytandan koruduk. 8. Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar; 9. Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır. 10. Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır.11. Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık. 12. Ama sen şaşırdın, onlarsa alay ediyorlar. 13. Düşünüp taşınmaya çağırıldıklarında düşünmüyorlar. 14. Bir ayetle yüzyüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar. 15. Şöyle dediler: “Bu apaçık bir büyüden başka şey değildir.” 16. “Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı? Biz gerçekten diriltilecek miyiz?” 17. “Önceki atalarımız da mı?” 18. De ki: “Evet! Ve, siz de. Aşağılanmış, ezilmiş olarak.” 19. Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar. 20. Şöyle derler: “Vay başımıza! Din günüdür bu.” 21. O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu. 22. Toplayın o zulmedenleri; eşlerini de. O tapınıp durmuş olduklarını da toplayın: 23. Allah’tan başka tapınmış olduklarını. Sürün onları cehennemin yoluna. 24. Durdurun onları, çünkü hepsi sorguya çekilecekler. 25. Neniz var da birbirinize yardım etmiyorsunuz? 26. Edemezler. Bugün hepsi teslim bayrağını çekmiş durumdadır. 27. Birbirlerine dönerek birşeyler sorup duruyorlar. 28. Dediler: “Siz bize sağ taraftan geliyordunuz.” 29. Ötekiler dediler: “Hayır, siz zaten inanmıyordunuz!” 30. “Bizim size karşı bir sultamız yoktu. İşin esası şu ki siz azmış bir topluluktunuz.” 31. “Rabbimizin sözü üzerimize hak oldu. Tadacağımızı elbette tadacağız.” 32. “Sizi saptırıp azdırmıştık. Çünkü biz de sapıp azmış kişilerdik.” 33. Onlar o gün azap içinde ortaklık kurmuşlardır. 34. İşte böyle yaparız biz suçlulara / günahkarlara. 35. Onlar, kendilerine, “Allah’tan başka ilah yoktur” dendiğinde, kibirleniyorlardı. 36. Ve şöyle diyorlardı: “Mecnun bir şair yüzünden ilahlarımızı mı terk edeceğiz?” 37. Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmişti. Diğer peygamberleri de tasdik etmişti. 38. Yemin olsun, siz o acıklı azabı mutlaka tadacaksınız. 39. Ve yalnız yapıp ettiklerinizin karşılığıyla cezalandırılacaksınız. 40. Allah’ın ihlasa erdirilmiş temiz kulları başkadır. 41. Onlar için belirlenmiş bir rızık vardır. 42. Çeşit çeşit meyvalar vardır. İkramla karşılanan kişilerdir onlar. 43. Nimetlerle dolu cennetlerdedirler. 44. Karşılıklı koltuklar üzerindedirler. 45. Kaynaktan doldurulmuş kadehler dolandırılır çevrelerinde. 46. Bembeyaz, içenlere lezzet sunan kadehler. 47. Sersemletme / başağrısı yok onda. Sarhoş da olmazlar ondan. 48. Yanlarında, gözlerini onlara dikmiş, iri gözlü dilberler vardır. 49. Korunmuş yumurtalar gibidir onlar. 50. Birbirlerine dönüp birşeyler sorarlar. 51. İçlerinden bir sözcü şöyle der: “Benim yakın bir arkadaşım vardı.” 52. Derdi ki: “Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden misin?” 53. “Biz ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacak mıyız?” 54. Dedi: “Siz de bir araştırır mısınız?” 55. Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü. 56. Dedi: “Vallahi, az kalsın sen beni de buralara düşürecektin.” 57. “Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım.” 58. “Peki, biz artık ölmeyecek miyiz?” 59. “Sadece ilk ölümümüz; azaba da uğratılmayacağız, öyle mi?” 60. Doğrusu bu, büyük başarının ta kendisidir. 61. Çalışanlar, böylesi için çalışsınlar. 62. Ödül ve ikram olarak, bu mu daha hayırlı yoksa zakkum ağacı mı? 63. O ağaç ki, zalimler için onu bir fitne yaptık. 64. Cehennemin ta dibinden çıkan bir ağaçtır o. 65. Tomurcukları tıpkı şeytanların başlarıdır. 66. Onlar ondan mutlaka yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklar.67. Sonra onların, o yedikleri üzerine, kaynar su karıştırılmış bir içecekleri vardır. 68. Sonra onların dönüşleri doğrudan doğruya cehennemedir. 69. Çünkü onlar, babalarını sapıtmış kişiler halinde bulmalarına rağmen, 70. Kendileri de hala onların eserleri ardınca koşturuluyorlar. 71. Andolsun, daha önce ilk nesillerin çoğu da sapmıştı. 72. Andolsun, onların içlerinde uyarıcılar görevlendirmiştik. 73. Bir bak, nasıl oldu uyarılanların sonu!  74. Ancak Allah’ın ihlaslı, temiz kulları kurtuldu.75. Andolsun, Nuh bize yakarmıştı da ne güzel karşılık vermiştik biz. 76. Ve kurtarmıştık onu da ailesini de o büyük sıkıntıdan.77. Onun zürriyetini, evet onları kalıcılar yaptık. 78. Sonrakiler içinde, ona işaret eden birşey bıraktık. 79. Selam olsun Nuh’a alemler içinde. 80. İşte böyle ödüllendiririz biz, güzel davrananları. 81. O bizim inanan kullarımızdandı. 82. Sonra ötekileri boğuverdik. 83. Hiç kuşkusuz İbrahim de onların grubundandı.84. Rabbine, tertemiz / kinsiz bir kalple gelmişti. 85. Babasına ve toplumuna sormuştu: “Siz neye kulluk / ibadet ediyorsunuz?” 86. “Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?” 87. “Alemlerin Rabbi hakkında düşünceniz nedir?” 88. Bu arada İbrahim yıldızlara bir göz attı, 89. Şöyle dedi: “Ben hastayım.” 90. Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar. 91. O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: “Birşey yemez misiniz?” 92. “Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!”

93. İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi. 94. Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim’e geldi. 95. İbrahim dedi: “Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?” 96. “Oysa ki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır.” 97. Dediler: “Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın.” 98. Ona tuzak kurmak istediler ama, biz onları sefiller-reziller haline getirdik. 99. İbrahim dedi: “Kuşkunuz olmasın ki ben Rabbime gideceğim, O bana kılavuzluk edecek.” 100. “Rabbim, bana iyilik ve barış sevenlerden birini lütfet.” 101. Bunun üzerine biz İbrahim’e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.  102. Çocuk onunla birlikte konuşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: “Yavrucuğum, uykuda seni kestiğimi görüyorum. Bak bakalım, sen ne görürsün / sen ne dersin?” “Babacığım, dedi, emrolunduğun şeyi yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.”103. Böylece ikisi de teslim olup İbrahim onu alnı üzerine yatırınca, 104. Biz şöyle seslendik: “Ey İbrahim!” 105. “Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.” 106. “Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi.” 107. Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik. 108. Sonra gelenler içinde onu hatırlatan birşey bıraktık. 109. Selam olsun İbrahim’e. 110. Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri. 111. O da bizim inanan kullarımızdandı. 112. Biz ona, barışseverlerden bir peygamber olan İshak’ı müjdeledik. 113. Ona da İshak’a da bereketler lütfettik. Onların zürriyetinden iyi düşünüp iyi davranan da var, öz benliğine açıkça zulmeden de var. 114. Yemin olsun, biz Musa ve Harun’a da lütufta bulunduk. 115. Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık. 116. Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular. 117. Onlara, açık-seçik bilgi sunan Kitap’ı verdik. 118. Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık. 119. Sonradan gelenler içinde, her ikisini hatırlatan birşey bıraktık. 120. Selam olsun Musa ve Harun’a. 121. Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz. 122. O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı. 123. İlyas da elbette ki peygamberlerdendi.

124. O da toplumuna şöyle demişti: “Hala korkup sakınmıyor musunuz?” 125. “Baa’l’e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?” 126. “Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı terk mi ediyorsunuz?” 127. Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir. 128. Allah’ın ihlaslı seçkin kulları müstesna. 129. Sonrakiler içinde İlyas’ı hatırlatacak birşey de bıraktık. 130. Selam olsun İlyas’a. 131. Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz. 132. Bizim inanan kullarımızdandı o. 133. Hiç kuşkusuz, Lut da peygamberlerdendi. 134. Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz. 135. Ancak terk edilenler içinde kalan kocakarı hariç. 136. Sonra ötekileri yerle bir ettik. 137. Kuşkusuz ki, siz onların yanından sabahları geçiyorsunuz. 138. Geceleyin de. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz? 139. Yunus da gönderilen elçilerdendi. 140. Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı. 141. Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu. 142. Derken kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu. 143. Eğer tespih edenlerden olmasaydı, 144. İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı. 145. Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı. 146. Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. 147. Onu yüzbin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik. 148. Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik. 149. Şimdi sor şunlara: “Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?” 150. Yoksa biz melekleri, bunların tanıklık ettikleri bir sırada, dişiler olarak mı yarattık? 151. Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlak şöyle diyecekler: 152. “Allah doğurdu.” Vallahi onlar yalancıdırlar. 153. Allah, kızları oğlanlara tercih mi etmiş? 154. Ne oluyor size, o nasıl hüküm veriyorsunuz? 155. Hala düşünüp ibret almıyor musunuz? 156. Yoksa apaçık bir kanıtınız mı var. 157. Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı! 158. Allah’la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini / cinler de bilmiştir, bunların Allah’ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını. 159. Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden. 160. Allah’ın ihlaslı seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır. 161. Siz ve kulluk ettiğiniz şeyler, 162. O’na karşı kimseyi fitneye düşüremezsiniz. 163. Cehenneme salınacak olan müstesna. 164. Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır. 165. O saf saf dizilenler elbette biziz. 166. O durmadan tespih edenler elbette biziz. 167. O inkarcılar şunu da söylüyorlardı: 168. “Eğer katımızda öncekilere verilenlerden bir mesaj olsaydı, 169. Elbette biz de Allah’ın ihlaslı, seçkin kullarından olurduk.” 170. Fakat sonradan o mesajı inkar ettiler. Yakında bilecekler. 171. Yemin olsun, elçi olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz hükümleşmişti: 172. Onlar, yardım görenlerin ta kendileri olacaklar. 173. Ordularımız, galip gelenlerin ta kendileri olacaklar. 174. Bir vakte kadar onlardan yüz çevir. 175. Gözün üstlerinde olsun; yakında görecekler. 176. Azabımız gelsin diye acele mi ediyorlar? 177. Azap, yurtlarına indiğinde, uyarılanların sabahı ne kötü olacaktır! 178. Yüz çevir onlardan belli bir vakte kadar. 179. Ve gör neler olacak. Onlar da görecekler. 180. Senin Rabbinin, o ululuk ve kudretin Rabbinin şanı yücedir onların verdiği sıfatlardan… 181. Selam olsun tüm hak elçilerine… 182. Hamd olsun alemlerin Rabbi Allah’a

 

LOKMAN SURESİ

1. Elif Lâm Mîm.2,3. Bunlar, hikmet dolu Kitab’ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir.  4. Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. 5. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. 6. İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız sözleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.  7. Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner. Ona, elem dolu bir azabı müjdele. 8,9. Şüphesiz, iman edip salih amel işleyenler için içlerinde ebedi kalacakları Naîm cennetleri vardır. Allah (bu konuda) gerçek bir vaadde bulunmuştur. O mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.  10. Allah gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.  11. İşte Allah’ın yarattıkları! Haydi, Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler.12. Andolsun, biz Lokmân’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye lâyıktır.  13. Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür.”  14. İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur.3 (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır.”  15. “Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.”  16. (Lokmân öğütlerine şöyle devam etti:) “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır.” 17. “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” 18. “Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”  19. “Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!”20. Göklerde, yerde ne varsa hepsini Allah’ın sizin hizmetinize verdiğini ve açıkça yahut gizlice üzerinizdeki nimetlerini

tamamladığını görmediniz mi? Yine de insanlar arasında, hiçbir bilgisi, yol göstericisi ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında tartışıp duranlar vardır.  21. Kendilerine, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiği zaman, “Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Şeytan kendilerini cehennem azabına çağırıyor olsa da mı?  22. Kim iyilik yaparak kendini Allah’a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur. İşlerin sonu ancak Allah’a varır.  23. Kim inkar ederse, onun inkarı seni üzmesin. Onların dönüşleri ancak bizedir. Biz de onlara yaptıklarını haber veririz. Allah göğüslerin içindekini (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.  24. Biz onları (dünyada) biraz yararlandırırız. Sonra da onları ağır bir azaba sürükleriz.  25. Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka “Allah” derler. De ki, “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu bilmezler.  26. Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Şüphesiz Allah her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye layık olandır.  27. Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri (yazmakla) yine de tükenmez. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.  28. (Ey insanlar!) Sizin yaratılmanız ve öldükten sonra tekrar diriltilmeniz ancak bir tek insanı yaratmak ve diriltmek gibidir. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir 29. Görmedin mi ki Allah geceyi gündüzün içine ve gündüzü de gecenin içine sokuyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri (kendi yörüngesinde) belli bir zamana kadar akar gider. Şüphesiz Allah işlediklerinizden hakkıyla haberdardır.  30. Bu böyledir. Çünkü Allah hakkın ta kendisidir, onu bırakıp da taptıkları ise bâtıldır. Şüphesiz Allah yücedir, büyüktür. 31. Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır. 32. Onları (denizde,) bir dalga gölgelikler gibi kapladığında, dini Allah’a has kılarak ona yalvarırlar. Allah onları kurtarıp karaya çıkarınca, onlardan bir kısmı orta yolu tutar. Bizim âyetlerimizi ise ancak son derece kaypak, son derece nankör olanlar inkar eder. 33. Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah hakkında sizi aldatmasın. 34. Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (herşeyden) hakkıyla haberdar olandır.

 

 

SEBE SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Hamd, göklerde ve yerde bulunanlar kendisine ait olan Allah’adır. Ölüm ötesi alemde de hamd O’nadır. Hakim’dir O, Habir’dir. 2. Yerin içine gireni, oradan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni O bilir. Rahim’dir O, Gafur’dur. 3. Küfre sapanlar şöyle dediler: “Kıyamet saati bize gelmez.” De ki: “Hayır, öyle değil! Gaybı bilen Rabbime andolsun ki, o size mutlaka ve mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile Rabbimden gizli kalmaz. Zerreden daha küçük veya daha büyük hiçbir şey istisna olmamak üzere, herşey apaçık bir Kitap’ta belirlenmiştir; 4. Ki Allah, iman edip hayra ve barışa yönelik işler sergileyenleri ödüllendirsin. İşte bunlar için bir bağışlanma ve kutlu-bereketli bir rızık vardır.” 5. Ayetlerimizi hükümsüz kılmak uğruna koşuşup duranlar var ya, onlar için pislikten, inletici bir azap vardır. 6. Kendilerine ilim verilenler, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu, Hamid ve Aziz olan Allah’ın yoluna kılavuzladığını görürler. 7. Küfre batanlar şöyle dediler: “Dağılıp parçalandığınızda, kesinlikle yepyeni bir yaratılış içinde olacağınız yolunda, peygamberce haberler veren bir adamı size gösterelim mi?”

8. “Yalan düzüp Allah’a iftira mı ediyor, yoksa çıldırmış mı bu?” Hayır, söyledikleri gibi değil. Gerçek şu ki, ahirete inanmayanlar, dönüşü olmayan bir sapıklık ve bir azap içindedirler. 9. Onlar önlerinde ve arkalarında, gökten ve yerden neler var, görmediler mi? Dilesek onları yere batırırız, ya da üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. Hiç kuşkusuz, bütün bunlarda Allah’a yönelen her kul için mutlak bir ibret vardır. 10. Yemin olsun, biz Davud’a katımızdan bir lütuf sunduk. “Ey dağlar, onunla birlikte tespih edin ve kuşlar siz de.” dedik. Ve onun için demiri yumuşattık. 11. Geniş ve uzun zırhlar yap. Dokumasında titiz davran. Siz de iyilik ve barışa yönelik iş yapın. Kuşkusuz, ben yaptıklarınızı görüyorum.

12. Süleyman için de sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay olan rüzgarı görevlendirdik. Onun için erimiş katran / bakır kaynağını sel gibi akıttık. Cinlerden öylesi vardı ki, Rabbinin izniyle onun önünde iş yapardı. Onlardan hangisi buyruğumuzdan yan çizse, alevli ateş azabını kendisine tattırırdık.

13. Onlar Süleyman için, mihraplardan / kalelerden, heykellerden, havuzlar gibi çanaklardan, yerinden kaldırılamaz kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi, şükür olarak iş yapın. Kullarım içinden şükredenler o kadar az ki…14. Sonunda Süleyman için ölüm hükmünü verdiğimizde, onun ölümünü, değneğini yiyen bir ağaç kurdundan başkası onlara göstermedi. Süleyman yere yığılınca, açıkça anlaşıldı ki, eğer cinler gaybı bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap içinde bekleyip durmazlardı.

15. Andolsun, Sebe’ için kendi meskenlerinde bir ibret vardı. Sağ ve soldan iki bahçe. Rabbinizin rızkından yiyin de O’na şükredin. Tertemiz bir belde ve hep affeden bir Rab. 16. Ne var ki onlar yüz çevirdiler; biz de üzerlerine Arim selini gönderdik. Onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı, birazcık da sedir ağacı bulunan iki bahçeye çevirdik. 17. İşte böyle! Nankörlük ettikleri için onları cezalandırdık. Nankörlerden başkasına ceza verir miyiz hiç! 18. Biz onlarla, içini bereketlerle doldurduğumuz kentler arasında sırt-sırta vermiş kasabalar oluşturduk; bunlar arasında gidiş-gelişler belirledik. “Geceleri ve gündüzleri, güven içinde gezip dolaşın oralarda.” dedik. 19. Ama onlar, tutup şöyle dediler: “Rabbimiz, seferimizin arasını uzaklaştır.” Böylece kendilerine zulmettiler de biz de onları efsaneler haline getirdik; hepsini darmadağın ettik. İşte bunda, gereğince sabreden, yeterince şükreden herkes için elbette ibretler vardır. 20. Andolsun, İblis onlarla ilgili sanısında isabet etti. İnananlardan bir grup dışındakiler ona uydular. 21. Oysa ki onun, onlar üzerinde hiçbir sultası yoktu. Sadece biz; ahirete inananı, onun hakkında kuşkuya düşenden ayırmak için böyle yapıyorduk. Rabbin herşey üzerinde Hafız’dır; kollar, korur, gözetir. 22. De ki: “Allah dışındaki o birşey sandıklarınızı çağırın / onlara yalvarın. Ama onlar, ne göklerde ne de yerde zerre kadar birşeye sahip olamazlar. O göklerde ve yerde onların ortaklığı da yoktur. Ve O’nun onlardan bir destekçisi de yoktur.”

23. O’nun katında, bizzat kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaatı yarar sağlamaz. Sonunda, kalplerinden korku giderilince: “Rabbimiz ne dedi?” derler. “Hakkı söyledi, O’dur Aliyy, O’dur Kebir.” 24. De ki: “Göklerden ve yerden sizi kim rızıklandırıyot?” De ki: “Allah! O halde biz yahut siz ya tam hidayet üzerindeyiz yahut açık bir sapıklık içinde.” 25. De ki: “Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz.” 26. De ki: “Rabbimiz hepimizi biraraya toplayacak, sonra da aramızı hak ile ayıracak. O’dur Fettah, O’dur Alim.”

27. De ki: “Ortaklar olarak O’nun yanına koymaya kalktıklarınızı bana gösterin. Hayır, iş sandığınız gibi değil. O, Allah’tır; Aziz’dir, Hakim’dir.  28. Biz seni, bütün insanlara bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik, başka değil. Ama insanların çokları bilmiyorlar. 29. Diyorlar: “Doğru sözlülerseniz, bu tehdit ne zaman?” 30. De ki: “Size bir gün vaat edilmiştir; ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz ne de ileri geçebilirsiniz.” 31. Küfre sapanlar dediler ki: “Biz, ne bu Kur’an’a ne de bundan öncekine asla inanmayacağız.” Ah, bir görsen o zalimleri Rableri huzurunda, tutuklanmış halde. Bir kısmı bir kısmına söz atar durur. Basit görülüp horlananları, büyüklük taslayanlara şöyle derler: “Siz olmasaydınız, vallahi biz inanacaktık.” 32. Büyüklük taslayanları ise basit görülüp horlananlara şöyle derler: “Hidayet size geldikten sonra, sizi ondan biz mi geri çevirdik? Hayır, siz kendiniz günahkarlardınız.”

33. Bu kez, basit görülüp horlananlar büyüklük taslayanlara şöyle derler: “Hayır, öyle değil. İşiniz gece gündüz düzenbazlıktı. Siz bize Allah’a nankörlük etmemizi, O’na eşler-ortaklar tutmamızı emrediyordunuz.” Nihayet, azabı gördüklerinde, pişmanlığı içlerine gömerler. Biz ise inkarcıların boyunlarına bukağıları vurmuşuzdur. Yapıp ettiklerinden başka, neyin karşılığını görüyorlar ki!…

34. Biz, hangi ülkeye bir uyarıcı göndermişsek, onun servet ve refahla şımaranları mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz sizin elçilik yaptığınız şeyi inkar ediyoruz.” 35. Şunu da söylemişlerdir: “Biz, malca da evlatça da çoğuluz. Azaba uğratılacak olanlar, bizler değiliz.” 36. De ki: “Rabbim dilediğine rızkı genişletip açar, dilediğine ölçülü verir / kısar. Fakat insanların çoğu bilmiyor.” 37. Sizi bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara, yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır. Onlar, seçkin odalarda güven içindedirler.  38. Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için koşuşanlara gelince, onlar azabın içinde hazır bulundurulacaklardır. 39. De ki: “Rabbim, kullarından dilediğine rızkı bolca-genişçe verir, dilediğine de kısarak verir. Birşey infak ederseniz O, onun yerine başka birşey lütfeder. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.” 40. Gün olur, onların hepsini bir yere toplar, sonra meleklere sorar: “Şunlar, size mi kulluk / ibadet ediyorlardı?” 41. Melekler derler ki: “Tespih ederiz seni. Bizim velimiz sendin, onlar değil. Doğrusu şu ki, onlar cinlere tapıyorlardı. Onların çoğu cinlere iman etmekteydi.”

42. Artık o gün, birinizin diğerine yarar sağlamaya da zarar vermeye de gücü yetmez. Zulme sapanlara şöyle deriz: “O kendisini yalanlayıp durduğunuz ateş azabını tadın.” 43. Ayetlerimiz açık-seçik kanıtlar halinde karşılarında okununca şöyle derler: “Bu adam, atalarınızın kulluk / ibadet etmekte olduklarından sizi vazgeçirmek isteyen birinden başkası değil.” Şunu da söylerler: “Bu, düzenlenmiş bir yalandan / iftiradan başka şey değildir.” Hakkı inkar edenler, o kendilerine geldiğinde şöyle demişlerdir: “Açık bir büyüden başka şey değil bu!” 44. Oysa ki biz onlara, araştırıp ders alacakları kitaplar vermemiştik; daha önce kendilerine bir uyarıcı da göndermemiştik. 45. Onlardan öncekiler de yalanladılar. Üstelik bunlar, ötekilerine verdiklerinizin onda birine bile ulaşamadılar. Resullerimi yalanladılar. Peki, benim azabım nasıl oldu!? 46. De ki: “Size, bir tek şey öğütleyeceğim: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkın, sonra da iyice düşünün.” Arkadaşınızda cinnetten eser yok. O, şiddetli bir azap öncesinde sizi uyaran bir kişiden başkası değil. 47. De ki: “Ben sizden herhangi bir ücret istemedim; o sizin olsun. Benim ödülüm yalnız Allah’tandır. Ve O, herşey üzerinde bir Şehid, gerçek bir tanık…” 48. De ki: “Benim Rabbim, gerçeği ortaya koyar. Gaybları en iyi bilen O’dur.”

49. De ki: “Hak geldi, artık batıl ortaya yeni birşey çıkaramaz; eskiyi de geri getiremez.”

50. De ki: “Eğer saparsam, öz benliğim aleyhine saparım. Doğruyu ve güzeli bulursam bu, Rabbimin bana vahyettiği sayesindedir. Çünkü O, Semi’dir, Karib’dir.  51. Bir görsen onları korku ve telaşa düştüklerinde. Artık kaçış-kurtuluş yok. Çok yakın bir yerden enselenmişlerdir. 52. “Ona inandık.” dediler. Ama nasıl mümkün olur onlar için imana ulaşmak o uzak yerden! 53. Daha önce inkar etmişlerdi onu. Gayba taş atıp duruyorlardı o uzak yerden. 54. Artık kendileriyle iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur. Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Gerçek şu ki onlar, tutarsızlığa iten bir kuşku içindeydiler.

 

 

ZÜMER SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Bu Kitap’ın indirilişi Aziz ve Hakim olan Allah’tandır.

2. Emin ol, bu Kitap’ı biz sana hak olarak indirdik. O halde dini yalnız Allah’a özgüleyerek O’na kulluk / ibadet et. 3. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah’ındır. O’ndan başkalarını veliler edinerek, “biz onları yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah, onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz. 4. Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yaratmakta olduklarından dilediğini seçerdi. Böyle bir şeyden arınmıştır O. Allah’tır, Vahid’dir, Kahhar’dır O. 5. Gökleri ve yeri hak olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üstüne çekip örtüyor; gündüzü de gecenin üstüne sarıp dürüyor. Güneş’i ve Ay’ı bir buyruğa boyun eğdirmiştir. Hepsi belirlenmiş bir süreye kadar akar gider. Gözünüzü açın; Aziz’dir O, Gaffar’dır. 6. Sizi bir tek canlıdan yarattı; sonra o canlıdan onun eşini vücuda getirdi. Ve sizin için davarlardan sekiz çift indirmiştir. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, bir yaratıştan öbürüne geçirerek oluşturuyor. İşte Allah. Budur sizin Rabbiniz. Yalnız O’nundur mülk ve saltanat. İlah yoktur O’ndan başka! Hal böyle iken nasıl oluyor da gerçeğin tersine döndürülüyorsunuz?! 7. Eğer nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, Allah size muhtaç olmayacak bir Gani’dir. O, kulları için inkar ve nankörlüğe razı olmaz. Eğer şükrederseniz bunu sizin için rızasına uygun bulur. Hiçbir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, işlemiş olduklarınızı haber verecektir. O, göğüslerin saklamakta olduklarını çok iyi bilir. 8. İnsana bir zarar / zorluk dokununca, Rabbine yönelerek O’na dua eder. Sonra ona bir nimet lütfettiğinde, önceden O’na yalvarmakta olduğunu unutur, O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler, ortaklar isnat eder. De ki: “Birazcık nimetlen küfrünle. Hiç kuşkusuz sen, ateş halkındansın.” 9. Böyle birisi; gece saatlerinde secde ederek, ayakta durarak ibadet eden, ahiretten korkan, Rabbinin rahmetini uman biri gibi midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır.”

10. Tarafımdan söyle: “Ey iman eden kullarım, Rabbinizden korkun. Bu dünya hayatında güzel düşünüp güzel davrananlara güzellik vardır. Allah’ın toprağı / yeryüzü geniştir. Sadece sabredenlere, ücretleri hesapsız ödenecektir.” 11. De ki: “Bana, dini yalnız Allah’a özgüleyerek, O’na ibadet / kulluk etmem emredildi.” 12. “Ve bana müslümanların ilki olmam emredildi.” 13. De ki: “Eğer Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım.” 14. De ki: “Ben, dinimi yalnız kendisine özgüleyerek, Allah’a ibadet ediyorum.” 15. “Siz O’nun dışında dilediğinize kulluk / ibadet edin.” De ki: “Hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana atanlardır. Dikkar edin! Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur.” 16. Onların üstlerinde ateşten gölgeler, altlarında da gölgeler vardır. İşte Allah, kullarını bundan korkmaya çağırıyor. “Ey kullarım, benden korkun.”17. Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde var. Muştula kullarıma. 18. Onlar ki, sözü dinler de en güzeline uyarlar. İşte bunlardır, Allah’ın kılavuzladıkları; işte bunlardır, akıl ve gönül sahipleri.

19. Üzerine azap sözü hak olanı, ateşe dalmış olanı sen mi kurtaracaksın? 20. Hayır, kurtaramazsın. Rablerinden korkanlara gelince, onlar için üstüste bina edilmiş odalar var; altlarından ırmaklar akar. Allah’ın vaadidir bu, Allah vaadine ters düşmez. 21. Görmedin mi, Allah gökten bir su indirdi de onu toprak içindeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. Sonra ekin kurur da sen onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru ufantı haline getirir. İşte bunda, akıl ve gönül sahipleri için mutlak bir ibret var. 22. Allah’ın, göğsünü İslam’a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Allah’ın Zikri’ne karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlardır, açık sapıklık içindekiler.  23. Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri Allah’ın Zikri karşısında yumuşar. Bu, Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini hidayete erdirir. Allah’ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur. 24. Zalimlere, “kazanmış olduğunuzu tadın” denildiğinde, kıyamet günü o kötü azaptan yüzünü kim koruyabilir? 25. Onlardan öncekiler de yalanlamıştı. Fakat azap kendilerine, hiç farkında olmadıkları bir yerden geldi. 26. Allah; onlara dünyada rezilliği tattırdı. Ahiretin azabı ise elbette daha büyüktür. Bir bilselerdi…

27. Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.

28. Bunu, eğri-büğrüsü olmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.

29. Allah; hakkında birbiriyle didişen ortakların bulunduğu bir adamla, bir tek ere teslim olan bir adamı örnek verdi. Örnek olarak bu ikisi eşit olur mu? Hamd yalnız Allah’adır. Ama onların çokları bilmiyorlar.

30. Hiç kuşkusuz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. 31. Sonra siz, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız. 32. Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu?

33. Doğruyu getirene ve onu tasdikleyene gelince, işte böyleleri korunanların ta kendileridir.

34. Rableri katında onlar için diledikleri herşey vardır. İşte güzel düşünüp güzel davrananların ödülü budur. 35. Böylece Allah onların yaptıklarının en kötülerini örtecek, ödüllerini, yaptıklarının en güzeliyle verecek. 36. Allah, kuluna Kafi değil mi, yetmiyor mu? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık ona kılavuzluk edecek yoktur. 37. Allah’ın kılavuzluk ettiğini de saptıran olamaz. Allah Aziz ve intikam alıcı değil mi? 38. Onlara, “gökleri ve yeri kim yarattı” diye sorsan, yemin olsun “Allah” diyecekler. De onlara: “Peki Allah dışındaki yakardıklarınız hakkında ne diyorsunuz? Allah bana bir zarar vermek istese, O’nun vereceği zararı uzaklaştırabilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilese, O’nun rahmetini tutabilirler mi?” De ki: “Bana Allah yeter! Tevekkül edenler O’na dayanıp güvenirler.”

39. De ki: “Ey toplumum! Yapabildiğinizi yapın; ben de kendi işimi yapacağım. Yakında bileceksiniz,

40. Kime geliyor rezil edici azap, kime iniyor bitip tükenmeyen azap.” 41. Kuşkusuz, bu Kitap’ı biz sana insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa kendi aleyhine sapmış olur. Sen onlar üzerine vekil değilsin.42. Allah, canları ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları arasında. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar; ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

43. Yoksa Allah’tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye sahip olmayan / hiçbir şeye gücü yetmeyen, aklını da işletmeyen varlıklar olsalar da mı? 44. De ki: “Şefaat, tümden Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü / yönetimi O’nundur. Sonunda O’na döndürüleceksiniz.”

45. Allah yalnız başına anıldığında, ahirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; O’nun dışındakiler anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler. 46. De ki: “Ey Allahım! Ey gökleri ve yeri yaratan, ey görülemeyeni ve görüleni bilen! Sen hüküm vereceksin kulların arasında, ihtilaf ettikleri şeyler hakkında.” 47. Eğer yerdekilerin tamamı ve beraberinde bir o kadarı zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için tümünü mutlaka fidye verirlerdi. Çünkü hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılmıştır. 48. Kazanmış olduklarının çirkinlikleri, önlerinde belirmiş; alay edegeldikleri şey kendilerini sarıvermiştir. 49. İnsana bir zorluk / zarar dokunduğunda bize yalvarır-yakarır; sonra ona bizden bir nimet lütfettiğimizde şöyle der: “Bu bir ilim sayesinde verildi bana!” Hayır, öyle değil; o bir fitnedir ama onların çokları bilmiyorlar. 50. Onlardan öncekiler de bunu söylemişlerdi ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir yarar sağlamamıştı. 51. Sonunda, kazanmış olduklarının çirkinlikleri yakalarında yapışmıştı. Şunların zulmedenlerine de kazandıklarının kötülükleri gelip çatacaktır. Ve onlar kimseyi aciz de bırakamayacaklar / onlar bunu etkisiz de bırakamazlar.

52. Bilmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine açıp yayar da kısıp daraltır da. İman eden bir toplum için bunda elbette ibretler vardır. 53. De ki: “Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim’dir.” 54. Azap yakanıza yapışmadan Rabbinize dönüp O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. 55. Farkında olmadığınız bir sırada, azap ansızın karşınıza çıkmadan önce size Rabbinizden indirilenin en güzeline uyun! 56. Benlik şöyle diyecektir o zaman: “Allah’a karşı aşırı gitmem yüzünden başıma gelenlere bak. Alay edip duranlardan biriyim doğrusu!..” 57. Yahut şöyle diyecektir: “Allah bana kılavuzluk etseydi elbette ben de korunanlardan olurdum.” 58. Azabı gördüğünde şöyle de konuşacaktır: “Bana bir kez daha imkan verilseydi de güzel düşünüp güzel davrananlardan olsaydım!”

59. Hayır, olamaz! Ayetlerim sana geldi de onları hemen yalanlayıverdin; büyüklük tasladın ve kafirlerden oldun. 60. Allah’a yalan isnat edenleri, kıyamet günü yüzleri simsiyah halde görürsün. Kibirliler için cehennemde bir barınak mı yok! 61. Korunup sakınanları Allah, kendi başarıları yüzünden kurtarır. Ne kötülük dokunur onlara ne de kederlenirler. 62. Allah Haalik’tir, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil olan da O’dur. 63. Gökleri ve yerin kilitleri / anahtarları O’nundur. Allah’ın ayetlerini inkar edenler, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. 64. De ki: “Bana, Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!?” 65. Andolsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun.

66. Başkasına değil, sadece Allah’a kulluk / ibadet et; şükredenlerden ol! 67. Allah’ı gereğince takdir edemediler. Oysa ki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O’nun avucudur / avucundadır; gökler de O’nun sağ elinde / kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O’nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından.

68. Sura üflendiğinde ; Allah’ın dilediği kimseler dışında göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yere yıkılacaktır. Sonra sura bir daha üflenecektir. İşte hepsi ayağa kalkıp bakacaklar.

69. Yeryüzü Rabbinin nuruyla parıldar, Kitap ortaya konur, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar. 70. Herkesin yapıp ettiğinin karşılığı tam verilir. O, onların neler yaptıklarını daha iyi bilmektedir. 71. İnkar edenler bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Oraya geldiklerinde onun kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler: “Size, içinizden resuller gelmedi mi ki, Rabbinizin ayetlerini karşınızda okusunlar ve sizi şu gününüze kavuşmanız hususunda uyarsınlar?” Onlar: “Evet, derler, geldiler ama inkarcılar hakkında azap hükmü hak oldu.” 72. Şöyle denilir: “Girin cehennemin kapılarından. Orada sürekli kalacaksınız. Büyüklük taslayanların barınağı ne de kötüymüş!” 73. Rablerinden korkanlar da bölükler halinde cennete sevk edilirler. Oraya geldiklerinde, cennet kapıları da kendilerine açıldığında, oranın bekçileri onlara şöyle derler: “Selam size! Tertemizsiniz. Hadi girin şuraya, sürekli kalıcılar olarak!” 74. Onlar da şöyle derler: “Hamd olsun o Allah’a ki bize vaadini yerine getirdi, bizi yeryüzüne mirasçılar yaptı. İşte cennetten istediğimiz yerde konaklıyoruz. İş yapıp değer üretenlerin ödülü ne de güzelmiş!” 75. Melekleri de arşın çevresini kuşatarak Rablerinin hamdiyle tespih eder halde görürsün. Aralarında hakla hüküm verilmiştir. Nihayet şöyle denir: Hamd, alemlerin Rabbi’ne özgüdür.

 

MÜMİN SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Ha, Mim. 2. Bu kitabın indirilişi, Aziz ve Alim olan Allah’tandır.

3. Ğafir’dir, günahı affedendir. Tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütfu bol olandır O. İlah yoktur O’ndan gayrı. Yalnız O’nadır varış ve dönüş. 4. Allah’ın ayetleri hakkında, küfre sapmış olanlardan başkası çekişip didişmez. Onların beldelerde dolaşıp durmaları seni aldatmasın. 5. Onlardan önce Nuh kavmi yalanlamıştı. Onlardan sonra gelen oymaklar da. Her ümmet kendilerine gelen elçileri yakalamak için uğraştı. Ve hakkı işlemez kılmak için yanlışı / tutarsızlığı esas alarak mücadele ettiler; nihayet onları yakaladım. Nasıl olmuştu azabım?! 6. İşte böyle! Rabbinin, nankörlüğe sapanlar hakkındaki, “onlar ateş yaranıdır” sözü tam gerçekleşti. 7. Arşı yüklenip taşıyanlar ve onun çevresindeki şuurlular Rablerinin hamdi ile tespih ederler ve ona inanırlar. İman sahipleri için de şöyle af dilerler: “Rabbimiz! Sen herşeyi rahmet ve ilim halinle kuşattın. Tövbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru.” 8. “Ey Rabbimiz, onları kendilerine vaat etmiş olduğun Adn cennetlerine koy. Atalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden hayra ve barışa yönelenleri de. Aziz ve Hakim olan, hiç kuşkusuz sensin, sen!” 9. “Koru onları kötülüklerden. O gün kötülüklerden koruduğuna mutlaka rahmet etmişsindir sen. İşte budur o en büyük kurtuluş ve eriş.” 10. Küfre batmış olanlara şöyle haykırılır: “Allah’ın öfkesi, sizin kendi benliklerinize öfkenizden elbette ki daha büyüktür. Hani siz imana çağrılıyordunuz da inkar ediyordunuz!” 11. Dediler: “Rabbimiz! Bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Buradan çıkmak için bir yol daha var mı?” 12. Bu halinizin sebebi şu: Allah’a, yalnız O’na çağrıldığınızda inkar etmiştiniz. O’na ortak koşulduğunda ise iman ediyordunuz. Artık hüküm o en yüce, o en büyük olan Allah’ın… 13. O odur ki size ayetlerini gösteriyor ve sizin için gökten bir rızık indiriyor. O’na yönelenden başkası öğüt alamaz. 14. Kafirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O’na özgüleyerek, Allah’a dua edin. 15. O Refi’dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. Buluşma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Ruh’u kullarından dilediğine indirir.

16. O gün onlar ortaya çıkarlar. Hiçbir şeyleri Allah’a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk / saltanat? O Vahid ve Kahhar olan Allah’ın! 17. Bugün her benlik kazandığıyla cezalandırılır. Zulüm yok bugün! Allah, hesabı çabucak görür. 18. Onları, yaklaşan felaket gününe karşı uyar. Yürekler gırtlaklara dayanmıştır; habire yutkunurlar. Zalimlerin ne bir dostu vardır ne de sözü dinlenir bir şefaatçıları.

19. O bilir gözlerin hain bakışını ve göğüslerin sakladığını. 20. Allah, hak ile hükmeder. O’nun dışında yakardıkları ise hiçbir şeyle hükmedemezler. Allah’tır mutlak Semi’, mutlak Basir… 21. Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki kendilerinden öncekilerin sonları nice olmuş görsünler? Onlar, hem kuvvetçe hem de yeryüzündeki eserler bakımından bunlardan daha zorlu idiler. Ama Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Ve Allah’a karşı bir koruyanları da olmadı. 22. Sebep şuydu: Resulleri onlara açık-seçik mesajlar getirirdi de onlar inkar ederlerdi. Sonunda Allah hepsini enseledi. O çok güçlüdür, azabı da şiddetlidir. 23. Andolsun, Musa’yı da ayetlerimizle ve apaçık bir kanıtla göndermiştik.

24. Firavun’a, Haman’a ve Karun’a göndermiştik de onlar şöyle demişlerdi: “Tam yalancı bir sihirbazdır bu.” 25. Musa, katımızdan hakkı onlara getirince, şöyle dediler: “Onunla beraber iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün, kadınları sağ bırakın.” Ama inkarcıların tuzağı hep boşa çıkmıştır. 26. Firavun dedi ki: “Bırakın, şu Musa’yı öldüreyim de Rabbine yalvarsın. Çünkü onun, dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.” 27. Musa dedi: “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olana sığındım.” 28. Firavun hanedanından, imanını gizleyen bir adam şöyle konuştu: “Rabbim Allah’tır, dediği için adamı öldürüyor musunuz? Üstelik size, Rabbinizden açık-seçik deliller de getirdi. Eğer yalancıysa yalancılığı kendi aleyhinedir. Eğer doğru sözlü ise size vaat ettiklerinin bir kısmı başınıza gelir. Kuşkusuz, Allah, haddi aşan yalancıları doğruya ulaştırmaz.” 29. “Ey toplumum, bugün bu toprakta, birbirine destek veren insanlar olarak mülk ve yönetim sizin. Peki, karşımıza dikildiği zaman Allah’ın azabından bizi kim kurtaracak?” Firavun şöyle dedi: “Ben size kendi fikrimden başkasını göstermem. Ve ben, aydınlık / doğruluk yolundan başkasına da kılavuzlamam.” 30. İman etmiş olan adam dedi: “Ey toplumum, sizin üzerinize, diğer topluluklarınki gibi bir günün gelmesinden korkuyorum; 31. Nuh kavminin, Ad’ın, Semud’un ve onların ardından gelenlerin serüvenleri gibi. Allah, kulları için zulüm istemiyor.” 32. “Ey toplumum, sizin adınıza o bağrışıp-çağrışma gününden korkuyorum.” 33. “Bir gündür ki o, sırtınızı dönerek kaçmaya çalışırsınız fakat Allah’a karşı sizi koruyacak kimse olmaz. Allah’ın saptırdığının yol göstereni yoktur.”

34. Yemin olsun, daha önce Yusuf da size açık-seçik mesajlar getirmişti de onun size getirdikleri hakkında hep kuşku duymuştunuz. Daha sonra o ölünce de şöyle demiştiniz: “Allah ondan sonra bir daha asla resul göndermez.” Allah, sınır tanımaz kuşkucuları işte böyle saptırır. 35. Kendilerine gelmiş bir kanıt olmaksızın Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenlerin durumu, hem Allah katında hem de inananlar katında büyük bir öfke konusu olmuştur. Allah, tüm zorba, kibirli kalpler üzerine böyle mühür basıyor. 36. Firavun dedi ki: “Ey Haman, sebeplere ulaşabilmem için bana yüksek bir kule yap.”

37. “Göklerin sebeplerine ulaşırsam, Musa’nın tanrısına da ulaşırım. Ben onun yalancı biri olduğunu düşünüyorum.” Firavun’a, yaptığı işin kötülüğü bu şekilde süslü gösterildi de yoldan saptırıldı. Firavun’un tuzağı hep kayıptadır. 38. O iman eden kişi dedi ki: “Ey toplumum! Bana uyun, sizi doğru yola götüreyim.” 39. “Ey toplumum, şu iğreti dünya hayatı, geçici bir nimetlenmeden ibarettir. Ahiretse sürekli durulacak yurdun ta kendisidir.” 40. “Kötü bir iş yapan, sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. Erkek ve kadından mümin olarak iyi bir iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar.” 41. “Ey toplumum! Sebep ne ki; ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.” 42. “Siz beni, Allah’a nankörlük etmeye ve hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyi O’na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Bense sizi o Aziz ve Gaffar olana davet ediyorum.”

43. “Sizin beni çağırdığınız şeye, ne dünyada ne de ahirette asla ve asla dua edilemez / onun dünyada ve ahirette çağrı hakkı yoktur. Dönüşümüz-varışımız Allah’adır. Aşırılığa sapanlarsa ateş halkının ta kendileridir.”44. “Size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Allah, kullarını iyice görmektedir.” 45. Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı.46. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar. Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.” 47. O vakit onlar ateş içinde çekişir dururlar. Horlanan takım, böbürlenen takıma şöyle der: “Biz sizin uydularınız olmuştuk. Şimdi şu ateşin bir kısmını olsun bizden uzak tutabilir misiniz?”

48. Böbürlenen takım şöyle konuşur: “Gerçek şu ki, hepimiz ateşin içindeyiz. Allah, kullar arasında hüküm vermiş.”49. Ateştekiler cehennem bekçilerine şöyle der: “Rabbinize yakarın da azabı bizden bir gün olsun hafifletsin.”50. Bekçiler derler ki: “Resulleriniz size açık-seçik mesajlar getirmezler miydi?” Derler ki: “Elbette getirirlerdi.” Bekçiler: “O halde yalvarın durun; inkarcıların yakarışları çıkmazda kalıp gitmiştir.” diye cevap verirler. 51. Şu bir gerçek ki, biz resullerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında hem de tanıkların ayağa kalkacakları gün mutlaka yardım edeceğiz. 52. O gün ileri sürdükleri özürler, zalimlere yarar sağlamayacaktır. Lanet var onlar için ve yurtların en kötüsü onların. 53. Andolsun ki, Musa’ya o hak kılavuzu verdik ve İsrailoğullarını Kitap’a mirasçı kıldık.

54. Akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır o.55. Öyleyse sabret. Kuşkun olmasın ki, Allah’ın vaadi haktır. Günahın için af dile. Akşam ve sabah, Rabbini överek tespih et. 56. Kendilerine gelmiş hiçbir kanıt olmadan, Allah’ın ayetleri hakkında tartışıp duranlar var ya, onların göğüslerinde, asla ulaşamayacakları bir büyüklüğün kuruntusu vardır. Artık Allah’a sığın. O’dur Semi, O’dur Basir. 57. Göklerin ve yerin yaratılışı / yaratıkları, insanların yaratılışından / insanlar aleminden elbette daha büyüktür. Ne var ki insanların çokları bilmiyorlar. 58. Körle gören, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!

59. O saat elbette gelecektir; kuşku yok bunda. Fakat insanların çokları inanmazlar.

60. Rabbiniz buyurmuştur ki: Dua edin bana, cevap vereyim size. Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir. 61. Allah, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi yarattı. Gündüzü de aydınlık kıldı. Şu bir gerçek ki, Allah, insanlara her halde lütufkar davranıyor fakat insanların çokları şükretmezler.62. İşte o Allah’tır sizin Rabbiniz. Herşeyin yaratıcısıdır O. Tanrı yok O’ndan başka. Durum bu iken, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?

63. Allah’ın ayetlerine kafa tutanlar, işte böyle döndürülürler. 64. Allah odur ki, yeryüzünü sizin için durulacak yer, göğü bir bina yaptı; sizi yaratıp donattı ve görünüşünüzü güzel yaptı, sizi temiz ve güzel nimetlerle rızıklandırdı. İşte bu Allah’tır sizin Rabbiniz. Alemlerin Rabbi olan Allah ne kadar yücedir!

65. Hayy O’dur. Tanrı yoktur O’ndan başka. Dini, kendisine özgüleyerek dua edin O’na. Hamd olsun alemlerin Rabbi’ne. 66. De ki: “Ben, Rabbimden bana açık-seçik ayetler gelince, sizin, Allah dışındaki yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, alemlerin Rabbi’ne teslim olmakla emrolundum.”

67. O O’dur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan yarattı. Sonra sizi bebek olarak annelerinizin karnından çıkarıyor, sonra güçlü çağınıza ulaşasınız ve nihayet ihtiyarlar olasınız diye sizi yaşatıyor. İçinizden bir kısmı daha önce vefat ettiriliyor. Tüm bunlar, belirlenen bir süreye ulaşasınız ve aklınızı işletesiniz diyedir. 68. O O’dur ki, hem hayat veriyor hem öldürüyor. Bir iş ve oluşa hükmedince, ona sadece “ol” der; o hemen oluverir. 69. Bakmadın mı Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlara, nasıl döndürülüyorlar! 70. Kitap’ı ve resullerimiz aracılığıyla gönderdiğimizi yalanlayanlar hakkında bilecekler. 71. O zaman, boyunlarında bukağılar, zincirler, sürüklenecekler, 72. Kaynar suyun içine. Sonra da ateşte yakılacaklar. 73. Sonra onlara şöyle denecek: “Ortak koştuklarınız nerede?” 74. “Allah dışında taptıklarınız nerede?” Diyecekler ki: “Bizden uzaklaşıp kayboldular. Doğrusu biz, daha önce hiçbir şeye yakarmıyormuşuz.” Allah, inkar edenleri işte böyle saptırır.

75. Bütün bunlar, yeryüzünde haksız yere sevinç şımarıklığına düşmeniz, kasılıp kabarmanız yüzündendir. 76. Girin cehennemin kapılarından, sürekli kalacaksınız içeride. Kibirlenenlerin barınağı ne kötüymüş! 77. Sen sabret! Çünkü Allah’ın vaadi haktır. Onları tehdit ettiğimiz şeyin bir kısmını belki sana gösteririz, belki de seni vefat ettiririz. Sonunda onlar bize döndürülecekler. 78. Andolsun, biz senden önce de resuller gönderdik. Onların bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattık, bir kısmının hayat ve hatırasından sana bahsetmedik. Hiçbir resulün, Allah’ın izni olmaksızın herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Allah’ın emri geldiğinde, hakla hükmedilir ve gerçeği hükümsüz kılmaya çalışanlar orada hüsrana uğrarlar. 79. Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan, O Allah’tır. 80. O hayvanlarda sizin için daha nice faydalar var. Onları binek yaparak, gönüllerinizdeki arzuya ulaşırsınız. Hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız. 81. Allah size ayetlerini gösteriyor. Allah’ın ayetlerinden hangisini inkar ediyorsunuz?

82. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş diye bakmıyorlar mı? Öncekiler bunlardan sayıca daha çok, kuvvetçe daha zorlu ve yeryüzündeki eserler bakımından daha üstün idiler. Ama kazanmış oldukları şeyler, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. 83. Resullerimiz onlara açık-seçik mesajlar getirdiklerinde, onlar, yanlarındaki bilgiyle sevinip övündüler. Ve alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıverdi. 84. Hışmımızı gördüklerinde, “Allah’a yalnızca O’na inandık, O’na ortak koştuğumuz şeyleri inkar ettik.” dediler. 85. Ne var ki, şiddetimizi gördüklerinde, ettikleri iman kendilerine yarar sağlamadı. Allah’ın, kulları hakkında işleyip duran yolu-yasasıdır bu. İnkarcılar orada hüsrana uğradılar.

 

 

 

FUSSİLET SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

1. Ha, Mim. 2. Rahman ve Rahim’den indirilmedir bu… 3. Bilgi ile donanmış bir toplum için ayetleri, Arapça Kur’an halinde, detaylandırılmış bir kitaptır bu. 4. Muştulayıcı ve uyarıcı olarak. Onların pek çoğu yüz çevirdi; kulak verip dinlemezler onlar. 5. Dediler ki: “Bizi çağırdığı o şeye karşı kalplerimiz kılıflar içinde; kulaklarımızda bir ağırlık, seninle bizim aramızda da bir perde var. O halde, sen işini yap, muhakkak biz de işimizi yapacağız.” 6. De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım. İlahınızın bir tek ilah olduğu bana vahyediliyor. O halde şaşıp sendelemeden O’na yönelin ve O’ndan af dileyin. Vay haline ortak koşanların!” 7. Onlar zekatı vermezler. Ölüm sonrası hayatı inkar edenler de onlardır. 8. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, onlar için minnet altına sokmayan bir ödül vardır. 9. De ki: “Siz yerküreyi iki günde yaratana nankörlük edip O’na ortaklar mı koşuyorsunuz? Alemlerin Rabbi’dir O.” 10. O, yeryüzüne, denge ve dayanıklık sağlayan dağları üstünden yerleştirdi. Onda bereketlere vücut verdi. Ve onda, azıklarını dört günde takdir edip düzenledi. İsteyip duranlar için eşit miktarda olmak üzere. 11. Sonra buhar / duman halindeki göğe yöneldi de ona ve yerküreye şöyle seslendi: “İsteyerek veya istemeyerek gelin.” Onlar şöyle dediler: “İsteyerek geldik.” 12. Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşte bunlar Aziz ve Alim olanın takdiridir.

13. Yüz çevirirlerse şöyle de: “Sizi, Ad ve Semud’a çarpan yıldırıma benzer bir yıldırıma karşı uyarıyorum.” 14. Hani, resuller onlara önlerinden, arkalarından gelerek şöyle demişlerdi: “Allah’tan başkasına ibadet / kulluk etmeyin!” Şöyle cevap vermişlerdi: “Eğer Rabbimiz isteseydi, kesinlikle melekler indirirdi. Bu yüzden biz seninle gönderileni tanımıyoruz.” 15. Ad toplumu yeryüzünde haksız bir biçimde büyüklük tasladı da şöyle dediler: “Bizden daha güçlü kim var?” Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın, evet O’nun, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Bunlar bizim ayetlerimize de karşı çıkıyorlardı. 16. Biz de onlara dünya hayatında zillet azabını tattırmak için o uğursuz günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik. Ahiretin azabı elbette ki daha rezil edicidir. Üstelik onlar hiçbir yardım da görmeyeceklerdir. 17. Semud’a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı. 18. İnananları kurtardık, onlar korunuyorlardı. 19. Gün olur, Allah’ın düşmanları, düzenli bir biçimde biraraya toplanıp ateşe sürülürler. 20. Nihayet oraya geldiklerinde kulakları, gözleri, derileri, yapıp-ettikleri hakkında onalar aleyhine tanıklık edecektir. 21. Derilerine: “Aleyhimizde neden tanıklık ettiniz?” derler. Derileri derler ki: “O herşeyi konuşturan Allah konuşturdu bizi. Hani sizi ilk seferinde de O yaratmıştı ya! Ve siz O’na döndürüleceksiniz.” 22. Siz, işitme gücünüzün, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinize yapacağı tanıklıktan gizlenmiyordunuz. Tam aksine siz, yaptıklarınızdan birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyodunuz. 23. İşte, Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz. 24. Şimdi eğer dayanabilirlerse, barınakları ateştir. Yok eğer özür dileyip hoşnutluk sağlamak istiyorlarsa, özürleri kabul edilmeyecektir. 25. Biz onları birtakım yakınlarla / dostlarla çevreleyip sardık da onlar, önlerinde ve arkalarında ne varsa bunlara süslü gösterdiler. Kendilerinden önceki cin ve insan ümmetleri için hak olan söz, bunlar aleyhine de hak oldu. Çünkü bunlar, hüsrana uğrayanlardı. 26. İnkar edenler dediler ki: “Şu Kur’an’ı dinlemeyin. O okunurken yaygara koparın ki, galip gelesiniz.”  27. Andolsun, o inkarcılara şiddetli bir azabı tattıracağız ve elbette ki onları yapıp-ettiklerinin en kötüsüyle cezalandıracağız. 28. İşte bu, Allah düşmanlarının cezası olan ateştir. Ayetlerimize karşı çıkmalarından ötürü, orada kendileri için sürekli kalış yeri vardır. 29. O küfre sapanlar şöyle diyecekler: “Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan, bizi saptıranları bize göster ki, onları ayaklarımızın altına alalım da en aşağıda kalanlardan olsunlar.” 30. Şu bir gerçek ki, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra hiç şaşmadan yol alanlar üzerine, melekler habire iner de şöyle derler: “Korkmayın, üzülmeyin. Size vaat edilen cennetle sevinin.” 31. “Biz sizin, dünya hayatında da ahirette de dostlarınızız. Cennette sizin için nefislerinizin arzuladığı herşey var. Orada sizin için istediğiniz herşey var.” 32. “Gafur ve Rahim Allah’tan bir ikram olarak…” 33. Allah’a çağırıp / yakarıp hayra ve barışa yönelik iş yapan ve “ben müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır. 34. Güzellikle çirkinlik / iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanıl bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir. 35. Böyle bir tavra, sabredenlerden başkası ulaştırılmaz. Böyle bir tavra, büyük nasip sahibinden başkası ulaştırılmaz. 36. Eğer şeytandan kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Çünkü en iyi işiten O’dur, en iyi bilen O… 37. Gece ve gündüz, Güneş ve Ay onun ayetlerindendir. Eğer Allah’a kulluk ediyorsanız, Güneş’e, Ay’a secde etmeyin; onları yaratan Allah’a secde edin. 38. Eğer büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbin katındakiler hiç usanmadan, gece ve gündüz O’nu tespih ederler. 39. Sen toprağı huşu halinde boynu bükük görüyorsun ya, işte o da Allah’ın ayetlerindendir. Onun üzerine suyu indirdiğimizde, o titrer ve kabarır. Hiç kuşkusuz, onu dirilten Muhyi, ölüleri de mutlaka diriltecektir. O, herşey üzerinde güç sahibidir. 40. Ayetlerimiz hakkında eğri ile doğruyu birbirine katanlar, bize gizli kalmazlar. Şimdi, ateşin içine atılan mı hayırlıdır, kıyamet günü güven içinde gelen mi? Dilediğinizi yapın. O, yapıp ettiklerinizi iyice görmektedir. 41. Onlar, o Zikir’i, kendilerine geldiğinde inkar ettiler. Halbuki o, eşsiz yücelikte bir Kitap’tır. 42. Batıl ona, ne önünden gelebilir ne de arkasından. Hakim ve Hamid Allah’tan bir indirmedir o. 43. Senin için söylenen, senden önceki resuller için söylenenden başka şey değildir. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin hem çok affedicidir hem de acıklı bir azabın sahibidir. 44. Eğer biz onu yabancı dilde bir Kur’an yapsaydık, elbette şöyle diyeceklerdi: “Ayetleri detaylandırılmalı değil miydi?” İster yabancı dilde, ister Arapça! De ki: “O, iman edenler için bir kılavuz, bir şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır. Ve Kur’an onlar için bir körlüktür. Böylelerine, çok uzak bir mekandan seslenilmektedir.” 45. Yemin olsun, biz Musa’ya Kitap’ı verdik de onda ihtilafa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Hiç kuşkusuz onlar, Kur’an hakkında, sürekli işkillendiren bir içindedirler. 46. Kim barışa yönelik / hayırlı bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin, kullara asla zulmetmez. 47. Kıyamet saatine ilişkin bilgi, Allah’a bırakılır. Onun ilmi dışında ne meyvalar kabuğundan çıkar ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. “Ortaklarım nerede” diye seslendiği gün, şöyle diyeceklerdir: “Bizden hiçbir tanık olmadığını sana arz ederiz.”

48. Daha önce yakarıp durdukları, onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur. Kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır. 49. İnsan, hayır istemekten / hayır için dua etmekten bıkıp usanmaz. Kendisine bir şer dokunmaya görsün; hemen ümidini keser, yıkılır. 50. Eğer kendisine dokunan bir zorluktan / zarardan sonra bizden bir rahmet tattırsak, yemin olsun şöyle diyecektir: “Bu benim hakkım. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülmüş olsam da şüphesiz, O’nun katında benim için şaşmaz güzellikler vardır.” Andolsun, biz o nankörlük edenlere, yapıp ettiklerini haber vereceğiz. Andolsun, o çetin azabı onlara tattıracağız. 51. İnsana nimet verdiğimizde yüz çevirir, yan yatar. Kendisine şer dokununca, hemen duaya koyulur. 52. De ki: “Söyleyin bakalım, o Kur’an Allah katından ise, siz de onun üstünü örttünüzse, o dönüşü olmayan kopukluğa düşenden daha sapık kim vardır?” 53. Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin herşey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi? 54. Dikkat edin, onlar Rablerine kavuşma konusunda bir şüphe içindedirler. Gözünüzü açın! Allah Muhit’tir, herşeyi çepeçevre kuşatmıştır.

 

ŞURA SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Ha, Mim. 2. Ayn, Sin, Kaf. 3. İşte böyle vahyeder sana ve senden öncekilere Aziz ve Hakim olan Allah. 4. Göklerdeki ve yerdeki herşey O’nundur. Öylesine yüce, öylesine büyüktür O! 5. Gökler, üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyor. Melekler de Rablerinin hamdiyle tespih ediyorlar ve yeryüzündekiler için af diliyorlar. Gözünüzü açıp kendinize gelin! Allah’tır ancak hep affeden, hep merhamet eden. 6. O’nun dışında veliler edinenlere gelince, onlar üzerine gözcü de Allah’tır. Sen değilsin onlara vekil. 7. İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarasın. Ve toplama günü konusunda da uyarıda bulunasın. Hiç kuşku yok o günde. Bir bölük cennettedir, bir bölük ateşte. 8. Eğer Allah dileseydi onları birtek ümmet elbette yapıverirdi. Fakat O, dilediği kişiyi rahmetine sokar. Zalimlere gelince, onlar için ne bir dost vardır ne de bir yardımcı. 9. Yoksa O’ndan başka veliler mi edindiler? Allah! O’dur gerçek dost. Ölüleri O diriltir. O herşeye güç yetirir. 10. Herhangi birşeyde ihtilafa düştüğünüzde onun hükmü Allah’a bırakılır. İşte budur Rabbim olan Allah. Yalnız O’na güvenip dayandım; yalnız O’na yönelirim ben. 11. Gökleri ve yeri ortaya çıkarandır, Fatır’dır O. Size benliklerinizden eşler yapmıştır; davarlardan da çiftler. Bu tarz içinde üretiyor sizi. O’nun benzeri gibi birşey yoktur. Gereğince işiten, gereğince görendir O. 12. Göklerin ve yerin kilitleri / anahtarları O’nundur. Rızkı, dilediğine açıp bol bol verir. Kısarak, ölçüyle de verir. Gerçek şu ki, O herşeyi en iyi biçimde bilmektedir.

13. Sizin için, dinden Nuh’a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın.” Onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir. Allah dilediğini kendisi için seçer ve hakka yönelenleri kendisine iletir. 14. Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler. Eğer belli bir süreye kadar erteleme sözü Rabbinden gelmiş olmasaydı, aralarında iş mutlaka bitirilirdi. Onların ardından Kitap’a mirasçı olanlar da onun hakkında, işkillendiren bir kuşku içindedirler. 15. İşte bunun için sen çağrıda bulun ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. Onların boş arzularına uyma ve şöyle de: “Allah’ın Kitap’tan indirdiğine inandım. Aranızda adaleti sağlamakla emrolundum. Allah’tır, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size. Bizimle sizin aranızda didişme yok. Allah bizi biraraya toplayacaktır / aramızı bulacaktır. Dönüş O’nadır.” 16. Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunların üzerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır.

17. Gerçeğe ilişkin Kitap’ı ve adalet ölçüsünü indiren o Allah’tır. Nereden bileceksin, belki de kıyamet saati çok yakındır. 18. Ona inanmayanlar onun çabucak gelmesini isterler. İman edenlerse ondan ürperirler ve bilirler ki o haktır. Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler. 19. Allah, kullarına çok lütufkardır; dilediğini rızıklandırır. O’dur en güçlü, O’dur en yüce… 20. Ahiret ekini isteyenin o ekinini artırırız; dünya ekini isteyene de ondan veririz. Ama böylesi için ahirette bir nasip yoktur. 21. Yoksa onların, dinden, Allah’ın izin vermediği şeyi kendileri için yasalaştıran ortakları mı var? Kesin ayrıma ilişkin söz olmasaydı, aralarında hüküm mutlaka verilirdi. O zalimler var ya, onlar için acıklı bir azap vardır. 22. Kazandıkları tepelerine inerken o zalimlerin korkudan titrediklerini göreceksin. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarsa, cennetlerin bahçelerindedirler. Rableri katında kendileri için, diledikleri herşey vardır. İşte budur o büyük lütuf. 23. Allah’ın, iman edip hayra ve barışa yönelik iyi işler yapanlara müjdelediği, işte budur. De ki: “Ben bu tebliğime karşılık sizden, akrabamı sevmeniz dışında birşey istemiyorum.” Kim bir iyilik / güzellik üretirse onun için, o ürettiğine bir güzellik daha ekleriz. Çünkü Allah Gafur’dur, çok affeder; Şekur’dur, iyiliğe karşılık verir / teşekkür eder. 24. Yoksa, “yalan düzüp Allah’a iftira etti” mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; batılı mahveder ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir. 25. Kullarından tövbeyi kabul eden O’dur. Çirkinlikleri / kötülükleri affeden O, yapıp ettiklerinizi bilen O… 26. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanların dualarını O cevaplıyor, lütfundan onlara fazlasını O veriyor. İnkarcılara da şiddetli bir azap var. 27. Eğer Allah, kulları için rızkı yayıp döşeseydi, yeryüzünde mutlaka azarlardı. Ama O, dilediğine ölçülü olarak indiriyor. Çünkü O, kullarından gereğince haberdardır, onları iyice görmektedir. 28. O odur ki, kulları umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini yayar. Veli’dir O, Hamid’dir. 29. Gökleri ve yeri ve bu ikisi içinde yaydığı canlıları yaratması da O’nun ayetlerindendir. O, dilediği zamanda onları biraraya getirmeye kadirdir. 30. Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor. 31. Siz yeryüzünde aciz bırakıcılar değilsiniz. Sizin, Allah’tan başka dostunuz da yoktur, yardımcınız da. 32. Denizde o dağlar gibi akıp giden gemiler de O’nun ayetlerindendir. 33. Dilerse rüzgarı durdurur da o akıp giden gemiler denizin sırtında öylece kalırlar. Gereğince sabreden, gereğince şükreden herkes için bütün bunlarda elbette ki ibretler vardır. 34. Yahut onları, içindekilerin kazançları yüzünden mahveder. Ama birçoğunu affediyor; 35. Ki ayetlerimiz hakkında tartışıp duranlar kendileri için kaçacak bir yer olmadığını bilsinler. 36. Size verilen şeyler, şu iğreti hayatın nimetidir. İnanıp Rablerine tevekkül edenler için Allah katında bulunan ise daha hayırlı, daha kalıcıdır.

37. Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur. 38. Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı kılarlar. İşleri / yönetimleri, aralarında bir şuradır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler. 39. Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar. 40. Bir kötülüğün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez. 41. Zulme uğratılışı ardından kendini savunana gelince, böyleleri aleyhine yol aranamaz. 42. Aleyhlerine yol aranacak olan şu kişilerdir ki, insanlara zulmederler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlıklar sergileyenler / saldırılarda bulunurlar. İşte böyleleri için acıklı bir azap vardır. 43. Sabredip bağışlayan bilsin ki bu, işlerin en zorlularındandır. 44. Allah’ın saptırdığına, O’ndan başka dost yoktur. Zalimlerin, azapla yüzyüze geldiklerinde, “geri dönüşe bir yol yok mu” diye söylendiklerini göreceksin. 45. Ve göreceksin onları, zilletten ezilip büzülmüş halde ürkek bakışlarla bakarken, ateşe sunulurlar. İnananlar şöyle derler: “Gerçek hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini perişan edenlerdir. Dikkat edin, zalimler, sürüp gidecek bir azabın içindedirler.” 46. Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah’ın saptırdığı kimse için artık hiçbir yol yoktur. 47. Ertelenmesine Allah’tan izin çıkmayacak gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrısına uyun. O gün sığınacak yeriniz olmayacak; yaptıklarınızı inkarınız da mümkün olmayacak. 48. Yüz çevirirlerse, biz seni onlar üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başkası değildir. Biz insana, bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla sevinip şımarır. Kendi ellerinin hazırladığından bir kötülük başlarına sarılınca, bakarsın insan, alabildiğine nankörleşmiştir. 49. Göklerin ve yerin mülkü / yönetimi Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine kız evlatlar bağışlar, dilediğine erkek evlatlar armağan eder. 50. Yahut onları erkekler ve dişiler halinde çift verir. Dilediğini de kısır yapar. O’dur bilen, O’dur güç yetiren. 51. Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuşur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediğini vahyeder. Yüceler yücesi O’dur; hüküm ve hikmet sahibi O’dur. 52. İşte böylece, sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. 53. Göklerde ve yerdeki herşeyin sahibi olan Allah’ın yoludur o. Gözünüzü açın, bütün iş ve oluşlar Allah’a varır.

 

 

ZÜHRUF SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Ha, Mim.2. O apaçık, Kitap’a yemin olsun ki, 3. Biz onu akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an yaptık. 4. Ve o, bizim katımızdaki ana Kitap’ta çok yüce, çok hikmetlidir. 5. Siz haddi aşan bir toplumsunuz diye, o Kur’an uyarısını sizden uzak mı tutalım? 6. Biz, öncekiler içinde de nice peygamberler gönderdik. 7. Onlara bir peygamber geldiğinde mutlaka onunla alay ediyorlardı. 8. Biz, gücü kuvveti daha üstün olanları da helak etmişizdir. Öncekilerin örneği geçti.

9. Andolsun, eğer onlara, “gökleri ve yeri kim yarattı” diye sorsan, kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Onları, Aziz ve Alim olan yarattı.” 10. O, yerküreyi size bir beşik yaptı. Ve onda sizler için yollar oluşturdu ki, varacağınız yere varabilesiniz. 11. Gökten bir ölçüye bağlı olarak su indirmiştir O. O suyla biz ölü bir beldeyi hayata kavuşturduk. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. 12. Tüm çiftleri de yaratan O’dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi; 13. Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: “Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin. Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık.” 14. “Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.” 15. Kullarından O’na bir pay çıkardılar / bir parça isnat ettiler. Hiç kuşkusuz, insan apaçık bir nankördür. 16. Yoksa Allah, yarattıklarından kızları kendine ayırdı da oğullarla seçkinleşmeyi size mi bıraktı? 17. Onlardan biri, Rahman’a benzer gösterdiği / Rahman’a isnat ettiği kız evlatla müjdelendiğinde, yüzü simsiyah kesilir de öfkeden yutkunur durur. 18. Süs içinde yetiştirilen, fakat çekişme ve savaşta yetersiz kalanı, öyle mi? 19. Rahman’ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaradılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler. 20. Bir de dediler ki: “Rahman dileseydi, onlara tapınmazdık.” Bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece saçmalıyorlar. 21. Yoksa onlara bundan önce bir kitap verdik de ona mı yapışmaktadırlar? 22. Hayır, sadece şunu söylemişlerdir: “Biz atalarımızı bir ümmet / bir din üzerinde bulduk; onların eserlerini izleyerek biz de doğruya ve güzele varacağız.” 23. İşte böyle! Senden önce de hangi kente bir uyarıcı göndermişsek, oranın servetle şımarmış kodamanları mutlaka şöyle demişlerdir: “Biz atalarımızı bir ümmet / bir din üzerinde bulduk; onların eserlerine uyarak yol alacağız.” 24. Uyarıcı dedi: “Peki ben size, atalarınızı üzerinde bulduğunuz şeyden daha iyi yol göstereni getirmiş olsam da mı?” Dediler: “Doğrusu, biz seninle gönderilen şeyi tanımıyoruz.” 25. Bunun üzerine onlardan öc aldık. Bir bak, nice olmuştur o yalanlayanların sonu! 26. Bir zaman İbrahim, babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Ben sizin taptıklarınızdan uzağım.” 27. “Yalnız beni yaratana kulluk ederim. Bana, O kılavuzluk edecektir.” 28. O, sözünü, kendinden sonra yaşayacak bir mesaj yaptı ki, insanlar hakka dönebilsinler. 29. Ben, şunları ve atalarını, kendilerine hak ve açık kanıtlı resul gelinceye kadar nimetlendirdim. 30. Ne var ki, hak kendilerine geldiğinde şöyle dediler: “Bu bir büyü, biz bunu inkar ediyoruz.”

31. Ve dediler: “Şu Kur’an, iki kent içinden büyük bir adama indirilmeli değil miydi?” 32. Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Ve onların kimini kimine derecelerle üstün kıldık ki, bazısı bazısını tutup çalıştırsın. Rabbinin rahmeti, onların derleyip topladıklarından daha hayırlıdır. 33. İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, o Rahman’a nankörlük edenlerin evlerine gümüşten tavanlar çatar, sırtlarına binip yükselecekleri merdivenler / asansörler yapardık. 34. Evlerine kapılar, üzerlerinde yan yatacakları koltuklar yapardık; 35. Her yanda süsler oluştururduk. İşte bütün bunlar, şu iğreti dünya hayatının nimetidir. Rabbinin katındaki ahiret ise takva sahipleri içindir. 36. Kim Rahman’ın Zikri’ni görmezlikten gelip ondan uzaklaşırsa biz ona bir şeytanı musallat ederiz de ona can yoldaşı olur. 37. Bu şeytanlar onları yoldan saptırırlar. Onlarsa kendilerinin hala hidayet üzere olduklarını sanırlar.

38. Sonunda bize geldiğinde, şeytan yoldaşına şöyle der: “Keşke aramızda iki doğu arası kadar uzaklık olsaydı. Ne kötü yoldaşmışsın sen!” 39. Bugün hiçbir şey işinize yaramayacaktır. Çünkü zulme sapmışsınız. Azapta ortaklık kuracaksınız. 40. Sen şimdi sağırlara söz mü duyuracaksın; yoksa körlere, apaçık sapıklığa dalmışlara kılavuzluk mu edeceksin?! 41. Ya biz, seni alıp götürdükten sonra onlardan öc alırız; 42. Yahut da onlara yönelttiğimiz tehdidi sana gösteririz. Biz onlarla başa çıkacak güçteyiz. 43. Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Hiç kuşkusuz sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.

44. Gerçek şu ki bu Kur’an sana ve toplumuna bir öğüttür. Bundan sorumlu tutulacaksınız. 45. Senden önce gönderdiğimiz resullerimize sor: Rahman’dan başka kulluk / ibadet edilecek tanrılar yapmış mıyız? 46. Andolsun, Musa’yı ayetlerimizle Firavun’a ve onun üst düzey adamlarına gönderdik de onlara dedi ki: “Ben alemlerin Rabbi’nin resulüyüm.” 47. Musa onlara ayetlerimizi getirdiğinde onlar bu ayetlere gülüyorlardı. 48. Onlara gösterdiğimiz her mucize, kızkardeşi mucizeden / bir önceki mucizeden mutlaka daha büyüktü. Belki dönerler diye onları azaba da uğrattık. 49. Dediler ki: “Ey büyücü! Sana verdiği söz aşkına, Rabbine bizim için bir yakarıver; biz artık doğru yola gireceğiz.” 50. Fakat kendilerinden azabı kaldırdığımızda hemen yan çizmeye başladılar. 51. Firavun, toplumu içinde haykırıp şöyle dedi: “Ey toplumum! Mısır’ın mülk ve yönetimi benim değil mi? İşte şu nehirler benim altımdan akıyor. Görmüyor musunuz?” 52. “Yoksa ben şu zavallı, şu meramını anlatamayacak adamdan hayırlı değil miyim?” 53. “Ona altın bilezikler atılmalı, yanında-hizmetinde melekler bulunmalı değil miydi?” 54. İşte toplumunu böyle küçimsedi, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış bir toplum idiler. 55. Onlar bizi bu şekilde öfkelendirince, biz de onlardan öc aldık; hepsini suya gömüverdik. 56. Onları, sonra gelecekler için eski bir örnek yaptık. 57. Meryem’in oğlu, bir örnek olarak ortaya konunca, senin toplumun buna karşı hemen bağırıp çağırmaya başladı.

58. Dediler ki: “Bizim tanrılarımız mı hayırlı, o mu?” Bunu sana sadece çekişme olsun diye örnek verdiler. Çekişmeyi seven / kinci bir toplumdur onlar. 59. Meryem’in oğlu, kendisine nimet sunduğumuz ve İsrailoğullarına örnek yaptığımız bir kuldu.        60. Eğer dileseydik, içinizden, yeryüzünde size halef olacak melekler vücuda getirirdik. 61. Hiç kuşkusuz o, kıyamet saati için bir bilgidir. O halde sakın o saat hakkında şüpheye düşmeyin; bana uyun. Dosdoğru yol budur. 62. Sakın şeytan sizi geri çevirmesin. O, sizin için açık bir düşmandır. 63. İsa, açık-seçik kanıtlarla geldiğinde şöyle demişti: “Ben size hikmet getirdim ve tartışıp durduğunuz şeylerin bir kısmını size açıklayayım diye geldim. O halde Allah’tan korkun ve bana itaat edin.”

64. “Kuşkusuz Allah hem benim Rabbimdir hem sizin Rabbiniz. O halde O’na kulluk / ibadet edin.” 65. Böyle iken, aralarından çıkan hizipler ihtilafa düştüler. Korkunç bir günün azabından vay haline o zulmedenlerin! 66. Hiç farkında olmadıkları bir sırada o saatin birdenbire kendilerine gelmesinden başka neyi bekliyorlar? 67. Dostlar o gün birbirine düşman kesilirler. Ancak takvaya sarılanlar böyle değildir. 68. Ey kullarım! Bugün size korku yok; sizler tasalanmayacaksınız da!  69. Onlar, ayetlerimize iman edip müslüman olmuşlardı. 70. Cennete girin! Siz ve eşleriniz ikramlarla ağırlanacaksınız. 71. Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada, nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği herşey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız. 72. İşte size, yapıp ettiklerinize karşılık mirasçı kılındığınız cennet! 73. Orada sizin için pek çok meyva var. Onlardan yiyeceksiniz. 74. Günahkarlar ise cehennem azabının içinde sürekli kalacaklardır. 75. Azapları hafifletilmeyecektir; onun içinde ümitsiz kalacaklardır. 76. Biz onlara zulmetmedik; onlar zalimlerin ta kendileriydi. 77. Şöyle seslenecekler: “Ey Malik! Rabbin işimizi bitiriversin.” O şöyle diyecek: “Hep böyle kalacaksınız!” 78. Andolsun, size hakkı getirdik ama çoğunuz haktan tiksiniyorsunuz. 79. Yoksa bir iş ve oluşta kesin karara mı vardılar? Kuşkusuz, biz de kesin kararlıyız. 80. Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mısanıyorlar? Hayır, öyle değil; resullerimiz yanlarında yazıp duruyorlar. 81. De ki: “Eğer Rahman’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.” 82. Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirmelerinden arınmıştır, yücedir. 83. Bırak onları, kendilerine vaat edilen günlerine kavuşuncaya değin dalıp gitsinler, oynayıp oyalansınlar! 84. Göklerde ilah olan da O, yerde ilah olan da O. O’dur Hakim, O’dur Alim. 85. Göklerin, yerin ve bunar arasındakilerin mülkü / yönetimi kendine ait olan o Allah’ın şanı yücedir. Kıyamet saatine ilişkin bilgi O’nun katındadır. Siz de O’na döndürüleceksiniz. 86. O’nu bırakıp da yakardıkları, şefaat edemezler. Bilerek hakka tanıklık eden kimseler başka… 87. Kendilerini kim yarattı diye onlara sorsan, yemin olsun, “Allah” diyeceklerdir. Peki nasıl döndürülüyorlar? 88. Onun “ey Rabbim” deyişine yemin olsun ki, bunlar iman etmez bir topluluktur. 89. Artık sen onlara aldırma, “selam!” deyiver. Yakında bilecekler.

 

 

DÜHAN SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…1. Ha, Mim.2. O ayan-beyan gösteren Kitap’a yemin olsun ki,

3. Biz onu kutlu / bereketli bir gecede indirdik. Hiç kuşkusuz, biz uyarıcılarız. 4. Hikmetlerle dolu her iş ve oluş o gecede ayırt edilir, 5. Katımızdan bir emir olarak. Hiç kuşkusuz biz, resuller göndeririz,

6. Senin Rabbinden bir rahmet olarak. Hiç kuşkusuz O, gereğince duyan, gereğince bilendir.

7. Göklerin, yerin ve bunlar arasındakilerin Rabbidir O, eğer görürcesine biliyor iseniz.

8. Tanrı yoktur O’ndan başka. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir O, önceki atalarınızın da Rabbidir. 9. İş onların sandığı gibi değil. Bir kuşku içinde oynayıp oyalanmaktadırlar. 10. Artık sen göğün açıkça izlenen bir duman getireceği günü gözle. 11. İnsanları kuşatıp sarar. İnletici bir azaptır bu. 12. “Ey Rabbimiz, kaldır bizden bu azabı. Biz gerçekten müminleriz.” 13. Nerede onlarda öğüt almak? Andolsun, delillerle açıklayan bir resul gelmişti onlara. 14. Ama ondan yüz çevirdiler ve şöyle dediler: “Eğitilmiş bir mecnun!” 15. Biz azabı biraz kaldırırız; siz eski halinize tekrar dönersiniz.

16. O gün en büyük vuruşla vururuz biz. Şu bir gerçek ki, intikam da alırız biz. 17. Kudretimize yemin olsun ki, onlardan önce Firavun’un kavmini de ince bir imtihana çektik de, asil ve onurlu bir resul geldi onlara. 18. Şöyle sesleniyordu: “Ey Allah’ın kulları, bana gelin! Çünkü ben sizin için güvenilir bir resulüm.” 19. “Allah’a karşı ululuk taslamayın. Ben size apaçık bir kanıt getirmekteyim.”

20. “Ben, beni taşlamanızdan Rabbim ve Rabbinize sığındım.” 21. “Bana inanmadınızsa bari benden uzak durun.” 22. Sonra Rabbine, “bunlar günah işleyen bir topluluktur” diye yakardı. 23. Bunun üzerine, Allah buyurdu: “O halde kullarımı geceleyin yola çıkar, çünkü takip edileceksiniz.”

24. “Denizi açık bırak, çünkü onlar, boğulmaya mahkum edilmiş bir ordudur.” 25. Geriye nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar. 26. Nice ekinler, nice seçkin makamlar. 27. İçinde zevk sürdükleri nice nimetler.

28. İşte böyle! Onlara başka bir toplumu mirasçı kıldık. 29. Ne gök ağladı onlar için ne yer. Yüzlerine bakılmadı bile! 30. Andolsun, İsrailoğullarını, rezil edici bir azaptan kurtardık. 31. Firavun’dan kurtardık. Firavun, haddi aşanların büyüklük taslayanlarından biriydi. 32. Yemin olsun, biz onları bir ilim sayesinde alemlere üstün kılmıştık. 33. Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler vermiştik.

34. Şimdi, şunlar tutmuş diyorlar ki: 35. “İlk ölümümüzden başkası yok. Biz diriltilecek falan değiliz.”

36. “Eğer doğru sözlülerseniz, atalarımızı geri getirin.” 37. Onlar mı hayırlı yoksa Tübba’ halkıyla onlardan önce gelenler mi? Onları helak ettik; çünkü onlar, günaha batmış insanlardı. 38. Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. 39. İkisini de, sadece gerçeği göstermek üzere yarattık. Ama onların çokları bilmiyorlar. 40. Hiç kuşkusuz, ayrım günü hepsinin buluşma zamanıdır / buluşma yeridir. 41. Bir gündür o ki, dostun dosta yararı olmaz. Onlara yardım da edilmez.

42. Allah’ın rahmet ettiği kimse müstesna. Allah Aziz’dir, Rahim’dir. 43. Şu bir gerçek ki zakkum ağacı, 44. Günahkarların yemeğidir. 45. Erimiş maden misali, karınlarda kaynar. 46. Sıcak suyun kaynaması gibi…47. “Tutun onu, cehennemin tam ortasına götürün.” 48. “Sonra başının üstüne, kaynar su azabından dökün.” 49. “Tat bakalım! Hani sen onurluydun, seçkindin.” 50. “İşte budur o kuşkulanıp durduğunuz şey.” 51. Korunup sakınanlar, güvenli bir makamdadır; 52. Bahçelerde, pınar başlarında.

53. İnce ipekten, parlak atlastan giymiş olarak, karşılıklı oturmaktadırlar. 54. İşte böyle! Onları iri gözlü hurilerle de eşleştirmişizdir. 55. Orada, güvenli bir biçimde her türlü meyvayı isterler. 56. Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur. 57. Rablerinden bir lütuf olarak böyledir. İşte budur o büyük başarı. 58. Biz o Kur’an’ı senin dilinle / senin diline kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt alabilsinler. 59. Artık, beklemeye geç. Çünkü onlar da beklemekteler.

 

 

 

CASİYE SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Ha, Mim. 2. Aziz ve Hakim olan Allah’tan Kitap’ın indirilişidir bu.

3. Kuşkusuz, göklerde ve yerde iman sahipleri için sayısız ayetler vardır. 4. Ve sizin yaradılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır.

5. Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın gökten bir rızık indirip de onunla yerküreyi ölümünden sonra hayata kavuşturmasında, rüzgarların herbir yana sevkedilişinde de aklını çalıştıran bir topluluk için izler, işaretler vardır. 6. İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki, onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah’tan ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise inanıyorlar?! 7. Yazıklar ve azaplar olsun günaha batmış her yalancı iftiracıya, 8. Ki Allah’ın ayetlerinin kendisine okunuşunu dinler, sonra böbürlenmiş olarak inadına devam eder. Sanki hiç duymamıştır onları. Artık acıklı bir azapla muştula böylesini. 9. Ayetlerimizden birşeyin bilgisine ulaşınca, alaya aldı onu. İşte onlar içindir horlayıp yere batıran azap. 10. Arkalarından cehennem. Ne kazanmış oldukları ne de Allah dışında edindikleri veliler onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çok büyük bir azap vardır onlar için. 11. İyiye ve güzele bir kılavuzdur bu. Rablerinin ayetlerini inkar edenler için, korkunç bir pislik azabı olacaktır.

12. Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O’nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz. 13. Göklerde ne var, yerde ne varsa tümünü, O’ndan bir lütuf olarak size boyun eğdirmiştir. Bunda, derin derin düşünen bir topluluk için elbette ibretler vardır.

14. İman edenlere söyle: “Allah’ın günlerini ummayanları affetsinler ki, O, bir toplumu kazandıklarıyla cezalandırsın.” 15. Kim hayra ve barışa yönelik bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kötülük yapan da aleyhine yapmış olur.Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz. 16. Yemin olsun biz, İsrailoğullarına Kitap’ı, hükmetme gücünü, peygamberliği verdik, onları temiz yiyeceklerden rızıklandırdık ve kendilerini alemler üzerine imtiyazlı kıldık. 17. Onlara, iş ve yönetime ilişkin açık-seçik belgeler sunduk. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki azgınlık ve kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, onlar arasında, tartışıp durdukları şeyle ilgili olarak kıyamet günü hüküm verecektir. 18. Daha sonra seni, iş ve yönetimde bir yol ve metod üzerine koyduk. Arık ona uy. Bilmeyenlerin keyifleri ardınca gitme. 19. Kuşkun olmasın ki onlar, Allah karşısında sana hiçbir yarar sağlayamazlar / Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah ise takvaya sarılanların Veli’sidir. 20. Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluşur. Gereğince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o. 21. Kötülüklere cesaretle dalanlar sanıyorlar mı ki, biz kendilerini, iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlarla aynı tutacağız. Hayatları ve ölümleri onlarla aynı mı olacak?! Ne kötü hüküm veriyor bunlar! 22. Ve Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüzyüze getirilsin. 23. İğreti arzusunu ilah edineni gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah’tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hala düşünüp ibret almıyor musunuz?

24. Dediler ki: “Şu dünya hayatımızdan başkası yok. Ölüyoruz, diriliyoruz. Bizi zamandan başkası helak etmiyor.” Onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Sadece sanıda bulunuyorlar.

25. Ayetlerimiz, karşılarında açık-seçik mesajlar halinde okunduğunda, delilleri sadece şöyle demek olmuştur: “Doğru sözlüler iseniz atalarımızı getirin.” 26. De ki: “Sizi Allah yaşatıyor; sonra sizi öldürecek, sonra da o hakkında hiç kuşku bulunmayan kıyamet gününde biraraya getirecek. Ama insanların çokları bilmiyorlar.” 27. Göklerin ve yerin mülkü / saltanatı Allah’ındır. Kıyamet kopunca, işte o gün, gerçekleri hükümsüz kılanlar hüsrana uğrayacaklardır. 28. O gün tüm ümmetleri, toplanıp diz çökmüş görürsün. Her ümmet kendi kitabına davet edilir. Bugün, yapıp-ettiklerinizin karşılığıyla yüzyüze getirileceksiniz. 29. Bu bizim kitabımız, karşınızda gerçeği söylüyor. Çünkü biz, yapıp-ettiklerinizin kopyasını çıkarıyorduk / yaptıklarınızı kaydediyorduk. 30. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanların durumu şu: Rableri onları rahmetine sokacaktır. İşte açık zafer budur.

31. İnkar ve nankörlüğe sapmış olanlara gelince, onlara şöyle denecek: “Ayetlerimiz karşınızda okunurdu ama siz büyüklük taslardınız, günahkar bir toplum oldunuz, öyle değil mi?”

32. Hani size, “hiç kuşkusuz, Allah’ın vaadi haktır, kıyamet saatinde de şüphe yoktur” dendiğinde, siz şöyle demiştiniz: “Saat nedir, bilmiyoruz. Sadece birşeyler var sanıyoruz; kesin bir bilgimiz olmadığı için inanmıyoruz.” 33. Yaptıklarının kötülükleri karşılarına dikilmiş, alay edip durdukları şey kendilerini kuşatıvermiştir. 34. Şöyle denilir: “Unutuyoruz sizi bugün. Tıpkı sizin, bugününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi. İşte böyle! Sığınağınız ateştir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır.”

35. Bunun sebebi şudur: “Siz, Allah’ın ayetlerini eğlence aracı yaptınız, dünya hayatı sizi aldattı / gurura itti. Bugün ateşten çıkarılmayacaklar, özür dilemeleri de kabul edilmeyecek.”

36. Hamd; göklerin Rabbi, yerin Rabbi, alemlerin Rabbi olan Allah’adır.

37. Göklerde ve yerde ululuk / büyüklük O’nundur. Aziz’dir O, Hakim’dir

 

AHKAF SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Ha, Mim. 2. Hikmeti sınırsız, kudreti sonsuz Allah’tan, Kitap’ın indirilişidir bu. 3. Gökleri ve yeri ve ikisi arasındakileri hak olarak ve belirlenmiş bir süre için yarattık biz. Küfre batanlarsa uyarılmış oldukları şeyden yüz çevirmektedirler. 4. De ki: “Allah dışında yakarmakta olduklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, yerden neyi yarattılar onlar? Yoksa göklerde bir ortaklıkları mı var? Eğer doğru sözlü kişiler iseniz bundan önce bir kitap, yahut bir bilgi kalıntısı getirin.” 5. Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap vermeyecek birilerine yalvarıp durandan daha sapık kim vardır? Ve o yalvardıkları, onların yakarışından habersizdirler. 6. İnsanlar, haşredilmek üzere toplandığında, o taptıkları onlara düşman olurlar; onların ibadetlerini de inkar ederler. 7. Herşeyi ayan beyan gösteren ayetlerimiz onlara okunduğunda, kendilerine gelmiş olan hakkı inkar edenler şöyle derler: “Açık bir büyüdür bu!” 8. Yahut da şöyle diyorlar: “Uyduruyor onu!” De ki: “Eğer uydursaydım onu, hiçbir şeye sahip olamazdınız Allah’tan kurtarmak için beni. İçine gömüldüğünüz yaygarayı en iyi bilen O’dur. Benimle sizin aranızda tanık olarak O yeter. Çok affedici, çok merhametlidir O.” 9. De ki: “Ben resuller içinden bir türedi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam. Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim.” 10. De ki: “Hiç düşündünüz mü? Eğer bu, Allah katından ise ve siz onu tanımamışsanız, İsrailoğullarından bir tanık da onun benzerine tanıklık edip inandığı halde, siz böbürlenmişseniz haliniz nice olur! Allah, zalimler topluluğuna kılavuzluk etmez.” 11. Evet, inkar edenler, inananlara şöyle derler: “Eğer bu, hayırlı birşey olsaydı, bunlar ona inanmakta bizi geçemezlerdi.” Bununla umduklarını bulamayınca şöyle diyecekler: “Bu eski bir uydurmadır.” 12. Halbuki ondan önce, bir önder ve bir rahmet olarak Musa’nın kitabı var. Bu Kur’an da öncekileri tasdikleyen bir kitaptır. Zulmedenleri uyarsın, güzel davrananlara müjde olsun diye Arap dilindedir. 13. “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da dosdoğru yol alanlar var ya, onlar için hiçbir korku yoktur; onlar tasalanmayacaklardır da… 14. Cennet halkıdır onlar. Yapıp ettiklerine karşılık olarak sürekli kalacaklardır orada. 15. Biz insana, anne-babasına çok iyi davranmasını önerdik. Annesi onu zahmetle taşıdı, zahmetle doğurdu. Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Nihayet, yiğitlik çağına gelip kırk yıla erdiğinde şöyle der: “Rabbim; beni, bana ve ebeveynime verdiğin nimete şükretmeye, hoşnut olacağın iyi bir iş yapmaya yönelt. Soyum içinde, benim için iyilik ve barışı gerçekleştir. Sana yöneldim ben, sana teslim olanlardanım ben.” 16. Bunlar, cennet halkı arasında o kimselerdir ki, yaptıklarının en güzelini kabul ederiz, çirkinliklerini görmezlikten geliriz. Bu onlara verilmiş olan şaşmaz vaattir. 17. Birisi de ana-babasına: “Yazık size, benden önce bir yığın nesil gelip geçtiği halde, siz bana, benim diriltileceğimi mi söylüyorsunuz?” dedi. Onlarsa Allah’a sığınarak, “yazıklar olsun sana; inansana, Allah’ın vaadi haktır” diye vahlanınca o şöyle dedi: “Bu, öncekilerin masallarından başkası değil.” 18. İşte bunlar, kendilerinden önce gelip geçmiş cin ve insan ümmetleri içinde, üzerlerine azap hak olanlardır. Hiç kuşkusuz onlar, hüsrana uğrayanlardır. 19. Herbirinin, yapıp ettiklerinden dereceleri vardır. Amellerinin karşılığı eksiksiz verilecektir, hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır. 20. Gün olur, inkar edenler ateşe arz edilirler. Onlara denir ki: “İyiliklerinizi / nimetlerinizi, o iğreti dünya hayatında silip süpürdünüz, onlarla zevklenip eğlendiniz. Bugünse alçaltıcı azapla cezalandırılacaksınız. Çünkü siz yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladınız ve gerçeğe ters düştünüz.” 21. Ad kavminin kardeşini de an. O, kendinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçtiği Ahkaf'’ta, toplumunu şöyle uyarmıştı: “Allah’tan başkasına kulluk / ibadet etmeyin. Gerçek şu ki, ben sizin büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum.” 22. Dediler: “Sen bizi, tanrılarımızdan yüz geri etmek için mi geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, bizi tehdit ettiğin şeyi ortaya getir.” 23. Dedi: “İlim, ancak Allah katındadır. Ben size, bana vahyedileni tebliğ ediyorum. Fakat sizin, cahillik edip duran bir toplum olduğunuzu görüyorum.” 24. Nihayet onu, vadilerine doğru gelen geniş bir bulut halinde görünce: “Ha dediler, bu bize yağmur getirecek bir bulut.” Hayır, o, aceleden istediğiniz şeyin ta kendisi. Bir rüzgar ki, içinde acıklı bir azap var. 25. Rabbinin emriyle herşeyi yerle bir edecek. Sonunda o hale geldiler ki, konutlarından başka hiçbir şey görünmüyordu. Günahkarlar topluluğunu işte böyle cezalandırırız biz. 26. Andolsun, onlara, size vermediğimiz imkan ve kudreti vermiştik. Onlar için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturmuştuk. Fakat, ne işitme güçleri ne gözleri ne de gönülleri, kendilerine hiçbir yarar sağlamadı / kendilerinden hiçbir şeyi uzaklaştıramadı; çünkü ayetlerimize karşı direniyorlardı. Ve alaya aldıkları şey, onları kuşatıp sardı. 27. Andolsun, sizi çevreleyen kentleri / medeniyetleri de helak ettik. Belki dönerler diye ayetleri değişik biçimlerde sıralayıp durmuştuk. 28. Allah’ın yanında yakınlık sağlamak için edindikleri ilahlar, onlara yardım etseydi ya! Tam aksine, onlardan uzaklaşıp kayboldular. Bu onların yalanları, uydurup durduklarıydı. 29. Bir zaman, cinlerden bir topluluğu, Kur’an’ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Onu dinlemeye hazır hale geldiklerinde: “Susup dinleyin.” dediler. Dinleme bitirilince de uyarıcılar olarak kendi toplumlarına döndüler. 30. Dediler ki: “Ey toplumumuz! Biz; Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir Kitap dinledik.”

31. “Ey toplumumuz! Allah’ın davetçisine uyun, ona iman edin ki Allah, günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acıklı bir azaptan korusun.” 32. Allah’ın davetçisine uymayan, yeryüzünde hiç kimseyle yarışamaz / hiç kimseyi aciz bırakamaz. Böylesinin, Allah dışında dostları da olmaz. Böyleleri apaçık bir sapıklık içindedirler. 33. Görmediler mi ki; gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorgunluğa düşmeyen Allah, ölüleri diriltmeye de kadirdir. Evet, O herşeye kadirdir.

34. Gün gelir, o inkar edenler, ateşe arz edilirler. “Bu gerçek değil miymiş?” diye sorulur. “Elbette! Rabbimize yemin ederiz, gerçekmiş.” derler. Allah buyurur: “O halde, inkar ettiğinizden ötürü tadın azabı.” 35. Artık, resullerin azim sahibi olanlarının sabrettiği gibi sabret. O inkarcılar için acele etme. Tehdit edildikleri azabı gördükleri gün, gündüzün sadece bir saati kadar yaşamış gibi olurlar. Bir duyurudur bu. Fasıklar topluluğundan başka kim helak edilir.

 

 

ZARİYAT SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. O tozutup savuranlara / o kırıp un-ufak edenlere,

2. O ağırlık taşıyanlara, 3. O kolayca akıp gidenlere / o rahatça yüzenlere, 4. O iş ve oluşu bölüştürenlere andolsun ki, 5. Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur. 6. Ve din, şaşmaz bir olgudur. 7. Andolsun o ahenkli yollar taşıyan göğe, 8. Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz. 9. Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir. 10. Kahrolsun o düzenbaz yalancılar,

11. Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler. 12. Sorarlar: “Ne zaman o din günü?”

13. O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tabi tutulacaklardır. 14. Tadın imtihan ve ıstırapınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz! 15. Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır; 16. Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler. 17. Gecenin pek azında uyumaktaydılar.

18. Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar. 19. İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların. 20. Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için. 21. Benliklerinizin içinde de. Hala bakıp görmeyecek misiniz? 22. Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de. 23. Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir. 24. Geldi mi sana İbrahim’in ikram edilen konuklarının haberi? 25. Hani, İbrahim’in yanına girmişlerdi de “selam” demişlerdi. İbrahim: “Selam! Tanınmayan bir topluluk bu.” demişti. 26. Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi. 27. Danayı misafirlerin önüne sürdü. “Yemez misiniz?” dedi. 28. O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. “Korkma!” dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler. 29. Derken karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: “Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!”

30. Dediler ki: “Rabbin böyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O’dur, en iyisini bilen de O’dur.”

31. İbrahim sordu: “Amacınız ne, ey elçiler?” 32. Dediler: “Biz günahkar bir topluma gönderildik.”

33. “Üzerlerine çamurdan taş atalım diye.” 34. “Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar.” 35. Orada müminlerden kim varsa çıkardık. 36. Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan kimse bulamıyorduk. 37. Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık. 38. Musa’da da… Biz onu açık bir kanıtla Firavun’a gönderdik. 39. O tüm gücüyle / tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Bir büyücü yahut mecnun.” 40. Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu. 41. Ad kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, herşeyi yerinden söken rüzgarı göndermiştik. 42. Üzerinden geçtiği herşeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu. 43. Semud’da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: “Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin.”

44. Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı.

45. Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu. 46. Daha önce de Nuh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu. 47. Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz biz, genişleticileriz. 48. Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz!

49. Herşeyden iki çift yarattık ki, düşünüp anlayabilesiniz. 50. O halde Allah’a doğru yol alın. Ben size O’ndan gelmiş açık bir uyarıcıyım. 51. Allah’ın yanına başka bir ilah koymayın. Ben size O’ndan gelmiş açık bir uyarıcıyım. 52. İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: “Ya büyücüdür ya deli.” 53. Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.

54. Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın. 55. Hatırlat / öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar. 56. Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet / kulluk etsinler diye yarattım. 57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum.

58. Hiç kuşkusuz, Allah Rezzak’tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metin’dir, güçlü ve dayanıklıdır.

59. Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler. 60. O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kafirlerin haline!

 

 

GAŞİYE SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Geldi mi sana Ğaşiye’nin / herşeyi her yandan sarıp kaplayacak olanın haberi! 2. Yüzler vardır o gün zilletle öne eğilmiştir. 3. Çalışmış, boşa yorulmuştur.

4. Kızışmış bir ateşe dalarlar. 5. Ateşimsi bir kaynaktan sulanırlar. 6. Yırtıcı bir dikenden başka yemek yoktur onlar için. 7. Ne semirtir ne açlıktan kurtarır. 8. Yüzler de vardır o gün, nimetlerle mutlu.

9. Emek ve gayreti yüzünden hoşnuttur. 10. Yüksek bir bahçededir; 11. Hiçbir boş söz işitmez orada,

12. Akıp duran bir pınar vardır orada, 13. Yüksek sedirler vardır orada, 14. Hizmete sunulmuş kadehler, 15. Sıra sıra dizilmiş yastıklar, 16. Serilmiş seçme döşekler. 17. Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı! 18. Ve göğe ki, nasıl yükseltildi! 19. Ve dağlara ki, nasıl dikildi! 20. Ve yere, nasıl yayılıp döşendi! 21. Artık uyar, düşündür. Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün. 22. Üzerlerine musallat bir despot değilsin. 23. Tersine giden, nankörlük eden başka. 24. Allah, böylesine en büyük azapla azap edecektir. 25. Hiç kuşkusuz, onların dönüşleri bizedir. 26. Bunun ardından hesapları da bizim elimizde olacaktır.

 

KEHF SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla… 1. Hamd o Allah’a ki, kuluna Kitap’ı, kendisinde hiçbir eğiklik ve çelişme yapmaksızın indirdi. 2. Katından dosdoğru gelen açık bir söz olarak indirdi onu. Ki, zorlu bir iş ve oluş konusunda uyarsın ve barışa yönelik ameller / hayırlar sergileyen müminlere, kendileri için güzel bir ödül öngörüldüğünü muştulasın… 3. Onlar, o hal üzere sonsuza dek kalıcıdırlar.

4. Ve “Allah bir çocuk edindi” diyenleri uyarsın diye indirdi onu. 5. Ona ilişkin ne kendilerinin bir ilmi vardır ne de atalarının. Söz olarak ne büyüktür ağızlarından çıkıveren! Onlar bir yalandan başka şey söylemiyorlar. 6. Şimdi sen, bu söze inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin. 7. Biz, yeryüzündeki şeyleri ona bir süs yaptık ki insanları, içlerinden hangisi amel yönünden daha güzeldir diye imtihan edelim. 8. Ve şu da bir gerçek ki biz, yeryüzündeki herşeyi bir kuru toprak haline elbette getireceğiz. 9. Yoksa sen o Ashab-ı Kehf’i, mağara ve kitabe yaranını, bizim ayetlerimizden, hayrete düşüren bir tanesi mi sandın? 10. Hani, o yiğit gençler o mağaraya sığındılar da şöyle dediler: “Ey Rabbimiz, katından bir rahmet ver bize ve bizim için bir çıkış yolu lütfet işimize.”

11. Bunun üzerine bir çok yıl boyunca mağarada onların kulakları üzerine ağırlık vurduk.

12. Sonra onları dirilttik ki, iki zümreden hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edebileceğini bilelim. 13. Biz onların haberlerini sana doğru bir şekilde anlatacağız. Şu bir gerçek ki onlar, Rablerine iman etmiş bir yiğitler grubuydu. Ve biz de onların hidayetini artırdık. 14. Kalpleriyle aramızda bir bağ kurduk / kalplerini dayanıklı kıldık. Kalkıp şöyle dediler: “Rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilaha yakarmayız. Aksini yaparsak saçma söz söylemiş oluruz.” 15. “Şunlar, şu kavmimiz O’ndan başka ilahlar edindiler. Onlar hakkında açık bir kanıt getirselerdi ya! Yalan düzerek Allah’a iftira edenden daha zalim kim olabilir?!” 16. “Madem ki onlardan ve Allah dışındaki taptıklarından yüz çevirip kenara çekildiniz, hadi mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden bir nasip yaysın ve işinizde size kolaylık ve başarı sağlasın.” 17. Güneşi görüyorsun: Doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah’ın mucizelerindendir. Allah’ın kılavuzluk ettiği, doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir veli asla bulamazsın. 18. Sen onları uyanıktırlar sanırsın; oysa ki onlar uykudadırlar. Onları sağ tarafa da sol tarafa da çeviririz. Köpekleri de iki kolunu girişe uzatıp yaymıştır. Onların durumunu görseydin kesinlikle onlardan yüz çevirip kaçardın. Ve onlardan içine mutlaka korku doldurulurdu. 19. İşte böyle! Onları dirilttik ki, birbirlerine sorup dursunlar. İçlerinden biri şöyle konuştu: “Ne kadar durdunuz?” Dediler: “Bir gün yahut günün bir parçası kadar.” Dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Siz şimdi birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; kentin hangi yiyeceği daha temizse ondan size bir rızık getirsin. Ama nazik ve kurnaz davransın ki, sizi kimseye farkettirmesin.” 20. “Çünkü onlar sizi ellerine geçirirlerse ya taşlayarak öldürürler yahut da sizi kendi dinlerine döndürürler. O taktirde bir daha asla kurtulamazsınız.” 21. Böylece insanları onlar hakkında bilgilendirdik ki, Allah’ın vaadinin hak, kıyamet saatinin de kuşkusuz olduğunu bilsinler. Çünkü onlar, aralarında mağara yaranının durumunu tartışıyorlardı. “Onların üstüne bir bina kurun.” dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onlar hakkında görüşleri galip gelenlerse şöyle dediler: “Üzerlerine mutlaka bir mescit edineceğiz.”

22. “Üç kişiydiler, dördüncüleri köpekleriydi.” diyecekler. Şunu da diyecekler: “Beş kişiydiler, altıncıları köpekleriydi.” Gaybı taşlamaktır / bilinmeyen şey hakkında atıp tutmaktır bu. Şöyle de derler: “Yedi kişiydiler, sekizincileri de köpekleridir.” De ki: “Onların sayısını Rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır.” O halde, onlar hakkında yüzeysel bir tartışma dışında hiçbir çekişmeye girme. Onlar hakkında, konuşup duranlardan hiç kimseye birşey sorma. 23. Hiçbir şey için, “ben bunu yarın kesinlikle yapacağım” deme. 24. “Allah dilerse” şeklinde söyleyebilirsin. Unuttuğunda, Rabbini an. Ve de: “Umarım ki Rabbim beni, bundan daha yakın bir zamanda başarıya / aydınlığa ulaştırır.”

25. Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kaldılar; dokuz da ilave ettiler. 26. De ki: “Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. O’nun elindedir göklerin ve yerin gaybı. Ne güzel görendir O, ne güzel işitendir. Onların, O’ndan başka bir dostları da yoktur. Ve O, hükmüne hiç kimseyi ortak etmez.”

27. Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O’nun dışında bir sığınak / bir dayanak asla bulamazsın. 28. Benliğini, sabah-akşam yüzünü isteyerek rablerine yalvaranlarla beraber tut. İğreti dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırıp uzaklaştırma. Ve sakın, kalbini bizim Zikrimiz’den / bizi anmaktan gafil koyduğumuz, boş arzularına uymuş kişiye boyun eğme. Böylesinin işi hep aşırılıktır. 29. Ve de ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkar etsin.” Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı / duvarı / dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak / dayanak! 30. İman edip barışa yönelik ameller / hayırlar sergileyenlere gelince, kuşkusuz ki biz, güzel iş yapanların ödülünü yitirmeyeceğiz.

31. Bunlar için, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyip koltuklar üzerine kurulacaklar. O ne güzel karşılık, o ne güzel dayanak! 32. Onlara örnek olarak şu iki adamı ver: Bunlardan birine, üzümlerden oluşan iki bağlık vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, aralarına da ekinler serpiştirmiştik.

33. İki bağ da yemişlerini vermiş, o adamdan hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin ortasından bir de nehir fışkırtmışız. 34. Adamın başka bir geliri de vardı. Bu yüzden, arkadaşıyla konuştuğu bir sırada ona şöyle demişti: “Ben, malca senden zengin, insan unsuru bakımından da güçlü ve onurluyum.”

35. Ve böylece, öz benliğine zulüm ede ede bağlığına girdi. Şöyle konuştu: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.” 36. “Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim.” 37. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: “Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?” 38. “Lakin, o Allah benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.” 39. “Bağına girdiğinde, ‘maşallah, kuvvet yalnız Allah’tandır’ desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça senden basit görüyorsun ama, 40. Olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir afet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir.” 41. “Yahut suyu dibe çekilir de bir daha onu isteyemezsin bile.” 42. Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturuyor ve şöyle diyordu: “Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!”

43. Allah dışında kendisine yardım edecek bir topluluğu da çıkmadı. Kendi kendini de kurtaramadı.

44. İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah’tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, iş sonuçlandırma bakımından da hayırlıdır. 45. Dünya hayatının şu su örneği gibi olduğunu onlara anlat: O suyu gökten indirdik. Yerin bitkisi onunla karıştı. Derken o bitki, rüzgarların savurduğu çöp kırıntısı haline geliverdi. Allah herşey üzerinde Muktedir’dir, gücü herşeye yeter. 46. Mal ve oğullar, şu iğreti dünya hayatının süsüdür. Barışa ve iyiliğe yönelik kalıcı amellerse, Rabbin katında sevapça da üstündür, beklenti bakımından da. 47. Gün olur, dağları yürütürüz. Yeryüzünü çırılçıplak görürsün. İnsanları huzurumuzda toplamış, içlerinden hiçbirini hesap dışı bırakmamışızdır.

48. Hepsi saflar halinde Rabbine arz edilmiştir. Yemin olsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi yine bize geldiniz. Ama siz, sizin için hesabın görüleceği bir zaman belirlemeyeceğimizi sanmıştınız.

49. Kitap ortaya konulmuştur. Günahkarların, onun içindekilerden korkup ürpererek şöyle dediklerini görürsün: “Vay başımıza! Ne biçim kitap bu! Ne küçük bırakmış ne büyük. Hepsini sayıp dökmüş!” Yapıp ettiklerini hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmiyor. 50. Hani biz meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin emrine ters düştü. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu! 51. Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne de kendilerinin yaratılmasına tanık tutmadım. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek değilim. 52. Bir gün Allah şöyle diyecektir: “O birşey zannettiğiniz ortaklarımı çağırın.” Hemen çağırdılar ama onlar kendilerine cevap vermedi. Biz onların aralarına tehlikeli bir uçurum / yıkıcı bir düşmanlık koyduk. 53. Suçlular, ateşi gördüler de onun içine düşeceklerini anladılar; fakat ondan kaçıp kurtulmaya bir yol bulamadılar. 54. Andolsun, biz bu Kur’an’da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.

55. Kendilerine hidayet geldikten sonra, insanları iman etmekten, Rablerinden af dilemekten alıkoyan şey şundan başkası değildir: Evvelkilerin yol ve yasalarının kendilerine de gelmesini yahut azabın karşılarına dikilivermesini beklemek. 56. Biz, elçileri sadece müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Küfre sapanlar ise batıla yapışarak onunla hakkı kaydırmak için uğraşıyorlar. Onlar, ayetlerimi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence edindiler. 57. Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldığı halde, onlardan yüz çeviren ve iki elinin hazırlayıp önden gönderdiği şeyleri unutandan daha zalim kim olabilir? Şu bir gerçek ki, biz onların kalpleri üzerine onu anlamamaları için kabuklar geçirdik, kulakları içine de ağırlıklar koyduk. Onları hidayete çağırsan da bu durumda hidayete asla ulaşamazlar.

58. O affedici, o rahmet sahibi Rabbin, onları, kazandıkları yüzünden hesaba çekseydi, kendileri için azabı mutlaka çabuklaştırırdı. Böyle olmamıştır, ama onlar için, hiçbir kaçıp kurtulma imkanı bulamayacakları bir hesap sorma zamanı öngörülmüştür. 59. İşte sana bir yığın kent / medeniyet. Zulme saptıklarında onları helak ettik. Onları helak etmek için de bir süre belirlemiştik.

60. Bir zaman Musa, genç dostuna şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere kadar hiç durmadan yürüyeceğim yahut da seneler ve seneler harcayacağım.” 61. Bu ikisi, iki denizin birleştiği yere vardıklarında, balıklarını unuttular. Bunun üzerine balık da denizde bir deliğe doğru yola koyuldu.

62. Orayı geçtiklerinde Musa, genç arkadaşına dedi ki: “Hadi, getir şu sabah yemeğimizi. Vallahi bu yolculuğumuz yüzünden epey çektik.” 63. Genç adam dedi: “Bak sen şu işe, hani kayaya sığınmıştık ya, işte o sırada balığı unuttum. Onu hatırlamamı bana unutturan, şeytandan başkası değildi. Balık, denizin içinde acaip bir biçimde yolunu tuttu.” 64. Musa: “Arayıp durduğumuz işte o idi.” dedi. Bunun üzerine kendi izlerini sürerek gerisingeri döndüler.  65. Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik. 66. Musa ona dedi ki: “Sana öğretilenden bana da bir olgunluk / bir bilgi öğretmen şartıyla sana tabi olayım mı?” 67. Dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın.” 68. “Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?”

69. Musa dedi ki: “İnşallah beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim.”

70. Dedi: “Bak, eğer bana uyarsan, ben sana kendisinden bahis açıncaya değin hiçbir şey hakkında bana soru sorma!” 71. İkisi birlikte yola koyuldular. Bir süre sonra gemiye bindiklerinde, tuttu gemiyi deliverdi. Musa dedi: “İçindekileri boğmak için mi deldin onu? Vallahi korkunç bir iş yaptın!”

72. Dedi: “Ben söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın!” 73. Musa dedi: “Unuttuğum için beni azarlama; bu yaptığımdan dolayı da bana zorluk çıkarma.” 74. Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir oğlana rastgeldiler; tuttu onu öldürdü. Musa dedi: “Tertemiz bir insanı, bir cana karşılık olmaksızın öldürdün ha!? Vallahi çok kötü bir iş yaptın!” 75. Dedi: “Ben sana söylemedim mi, sen benimle beraberliğe asla dayanamazsın.” 76. Musa dedi ki: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana arkadaşlık etme. Vallahi, öyle bir durumda benden ayrılmakta mazur sayılacaksın.” 77. Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Musa: “İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın.” dedi.

78. Dedi ki: “İşte bu, seninle benim aramın ayrılmasıdır. Şimdi sana tahammül edemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.” 79. “Gemiden başlayayım: O gemi, denizde işçilik yapan bir grup yoksulundu. Ben onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü biraz ötelerinde bir kral vardı; tüm gemilere zorla el koyuyordu.” 80. “Oğlan çocuğa gelince: Onun anası-babası inanmış kişilerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkara sürüklemesinden korktuk.” 81. “Diledik ki, Rableri onlara o çocuktan temizlikçe daha üstün, merhametçe daha gelişmişini versin.” 82. “Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar erginliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur.”83. Sana Zülkarneyn’den de sorarlar. De ki: “Size ondan bir hatıra okuyacağım.” 84. Biz onun için yeryüzünde güç ve saltanat hazırladık ve ona herşeyden bir sebep verdik. 85. O da bir sebebi izledi. 86. Nihayet, güneşin battığı yere varınca onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir de kavim buldu. Dedik ki: “Ey Zülkarneyn, ya bunlara azap edersin ya da haklarında güzel bir tavrı esas alırsın.” 87. Dedi: “Zulmedene azap edeceğiz; sonra Rabbine döndürülecek, O da onu görülmedik bir azaba çeker.” 88. “İman edip barışa ve hayra yönelik iş yapana gelince, onun için ödül olarak en güzeli var. Ve ona, buyruğumuzdan, kolay olanı söyleyeceğiz.” 89. Sonra bir sebebi daha izledi. 90. Bir süre sonra, güneşin doğduğu yere varınca onu, güneşe karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğar buldu.

91. İşte böyle! Biz onun yanında olan herşeyi bilgimizle kuşatmıştık. 92. Sonra yine bir sebebi izledi.

93. Nihayet, iki set arasına ulaştı. Setler arasında öyle bir topluluk buldu ki neredeyse söz anlamıyorlardı. 94. Dediler: “Ey Zülkarneyn, Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir set yapman şartıyla sana vergi verelim mi?” 95. Dedi: “Rabbimin beni içinde tuttuğu imkan ve güç daha üstündür. Siz bana bedensel gücünüzle destek verin de onlarla sizin aranıza çok muhkem bir engel çekeyim.” 96. “Bana demir kütleleri getirin!” İki ucu tam denkleştirince, “körükleyin” dedi. Onu ateş haline koyunca da “getirin bana, üzerine erimiş bakır / katran dökeyim” diye seslendi. 97. Artık onu ne aşabildiler ne de delebildiler. 98. Dedi: “Bu, Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır.”99. O gün onları bırakmışızdır, birbirleri içinde dalgalanırlar. Sura da üflenmiştir; hepsini biraraya toplamışızdır. 100. O gün cehennemi, inkarcılara öyle bir sunmuşuzdur ki!.. 101. Onlar, gözleri benim Zikrim karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı. 102. Küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. Biz cehennemi bir konukevi olarak inkarcılar için hazırladık.

103. De ki: “Amelleri bakımından hüsrana en çok batanları size haber vereyim mi?”

104. O kimselerdir ki, dünya hayatındaki çabaları boşa gitmiştir de onlar hala işi güzel yaptıklarını sanırlar. 105. Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve O’na ulaşmayı inkar etmişler de bütün amelleri boşa çıkmıştır. Bu yüzden kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız / onlara hiçbir değer vermeyiz.

106. İşte böyle! Cezaları cehennemdir. Çünkü nankörlük ettiler; ayetlerimi ve resullerimi eğlence aracı yaptılar. 107. İman edip barışa yönelik işler / iyilikler yapanlara gelince, onların konukevleri Firdevs cennetleri olacaktır. 108. Sürekli kalacaklardır orada. Çıkmak istemeyeceklerdir oradan.

109. De ki: “Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez.” 110. De ki: “Ben de sizin gibi bir insanım. Ancak, tanrınızın bir tek tanrı olduğu bana vahyediliyor. O halde, Rabbine kavuşmayı uman, barışa yönelik iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiç kimseyi O’na ortak koşmasın.

 

 

NAHL SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Allah’ın emri geldi. Onunla yüzyüze gelmekte acele etmeyin. Tüm varlığın tespih ettiğidir o Allah. Arınmıştır onların şirk koştuklarından.

 

2. Kullarından dilediğine melekleri, emrinden olan ruh ile şöyle diyerek indirir: “Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden korkun.”

 

3. Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Arınmıştır onların ortak tuttukları şeylerden.

 

4. İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir.

 

5. Davarları da O yaratmıştır. Onlarda sizin için bir ısıtıcı-koruyucu ve nice nice yararlar vardır. Onlardan bazı şeyleri / onlardan bazılarını yersiniz.

 

6. Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada.

 

7. Ve ağırlıklarınızı yüklenir, canlarınızın yarısını tüketmeden varamayacağınız beldelere kadar taşırlar. Hiç kuşkusuz, Rabbiniz gerçekten Rauf’tur, çok acıyıp esirger, Rahim’dir, sınırsızca merhamet eder.

 

8. Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O…

 

9. Yolu doğrultup denge noktasını bulmak Allah’ın işidir. Ondan sapan da var. Allah dileseydi, sizi toptan hidayete erdirirdi.

 

10. O sizin için gökten bir su indirdi; ondan bir içecek var. Kendisinden hayvanlarınıza yedirdiğiniz bir ağaç da ondan oluşmaktadır.

 

11. O suyla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşitten meyvalar bitirir. Hiç kuşkusuz, bunda, derin derin düşünen bir toplum için gerçek bir mucize vardır.

 

12. Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı sizin emrinize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır.

 

13. Ve sizin için yeryüzünde, çeşit çeşit renklerde başka şeylere de vücut vermiştir. Bütün bunlarda, düşünüp ibret alacak bir toplum için elbette bir mucize vardır.

 

14. Ve O’dur ki, içinden taze bir et yemeniz ve kuşanacağınız bir süs çıkarmanız için denizi emrinize vermiştir. Gemileri onda yara yara gider görürsün. Böyle yapmıştır ki, O’nun kereminden nasip arayasınız ve şükredebilesiniz.

 

15. Sizi çalkayıp sarsar diye yerküreye ağır dağlar, ırmaklar, yollar koydu. İyiye ve doğruya ulaşmanız umulmaktadır.

 

16. Ve nice işaretler! Yıldızla da onlar, yol ve yön doğrulturlar.

 

17. Yaratan, yaratmayana benzer mi? Hiç düşünmüyor musunuz?

 

18. Allah’ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafur ve Rahim’dir.

 

19. Allah, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilir.

 

20. Allah dışında yakardıklarınız hiçbir şey yaratamazlar; onların kendileri yaratılmaktadır.

 

21. Hayat bulmaz ölülerdir onlar. Ne zaman diriltileceklerini bile bilmezler.

 

22. Tanrınız bir tek tanrıdır. Böyle iken, ahirete inanmayanlar, kibre saplandıkları için kalpleri inkarcı olmuştur.

 

23. Hiç kuşkusuz Allah, onların sakladıklarını da açığa vurduklarını da biliyor. Hiç kuşkusuz O, büyüklük taslayanları sevmiyor.

 

24. Onlara, “Rabbiniz ne indirdi” dendiğinde şöyle dediler: “Öncekilerin masallarını.”

 

25. Şunun için ki onlar, kıyamet günü kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, ilimsizlik yüzünden saptırdıkları kişilerin günahlarının bir kısmını da yüklenecekler. Bakın, ne kötü şey yükleniyorlar!

 

26. Onlardan öncekiler tuzak kurmuşlardı. Bunun üzerine Allah, binalarına temellerinden çarpmış da üstlerindeki tavan tepelerine çökmüştü. Azap onlara hiç fark edemedikleri yerden gelmişti.

 

27. Sonra kıyamet günü onları rezil edecek ve diyecek: “Kendileri için kavga çıkarıp ayrılığa düştüğünüz ortaklarım nerede?” Kendilerine ilim verilmiş olanlar diyecekler ki: “Bugün rezillik ve kötülük, gerçeği inkar edenleredir.”

 

28. Öz benliklerine zulmedip durdukları bir sırada, meleklerin vefat ettirdikleri kişiler şöyle diyerek teslim bayrağını çekerler: “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk.” İş hiç de öyle değil. Allah sizin yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir.

 

29. Hadi girin cehennem kapılarından; sürekli kalacaksınız orada. Gerçekten kötü yermiş kibre sapanların barınağı.

 

30. Korunup sakınanlara, “Rabbiniz ne indirdi” dendiğinde şöyle dediler: “Hayır indirdi.” Bu dünyada güzel düşünüp güzel davrananlara güzellikler vardır. Sonsuzluk yurdu elbette ki daha hayırlıdır. Gerçekten ne güzelmiş takva sahiplerinin yurdu!

 

31. Adn cennetleri… Girecekler içlerine. Altlarından ırmaklar akacak. Orada diledikleri şey kendilerinin olacak. Allah, korunup sakınanları işte böyle ödüllendirir.

 

32. Melekler, canlarını temiz insanlar olarak aldıklarına şöyle derler: “Selam size, yapıp ettiklerinize karşılık olarak girin cennete.”

 

33. Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi yoksa Allah’ın emrinin gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı.

 

34. Sonunda, yapıp ettiklerinin kötülükleri başlarına musibet olmuş, alay edip durdukları şey kendilerini sarıvermişti.

 

35. Ortak koşanlar dediler ki: “Eğer Allah isteseydi ne biz ne de atalarımız Allah dışında bir şeye kulluk / ibadet etmez, O’na rağmen hiçbir şeyi haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de aynen böyle yaptılar. Resullere düşen, açık bir tebliğden başkası değildir.

 

36. Andolsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: “Allah’a kulluk / ibadet edin, tağuttan kaçının.” Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.

 

37. Sen onların iyiye ve doğruya ulaşmalarını tutkuyla istesen de Allah, saptırdığına yol göstermez. Hiçbir yardımcıları da olmaz onların.

 

38. Yeminlerinin tüm gücüyle “Allah ölen kimseyi diriltmez” diye Allah’a yemin ettiler. Hayır, öyle değil. Öleni diriltmek O’nun üzerinde hak bir vaattir, fakat insanların çokları bilmezler.

 

39. Diriltecek ki, onlara, ihtilafa düştükleri şeyi açık-seçik göstersin ve küfre sapanlar kendilerinin yalancılar olduğunu bilsinler.

 

40. Biz birşeyi dilediğimizde, onun hakkında söyleyeceğimiz söz, “ol” demekten ibarettir; o hemen oluverir.

 

41. Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz dünyada elbette güzelce mekan tutturacağız. Ahiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir bilselerdi!

 

42. Allah yolunda hicret edenler, sabrederler ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.

 

43. Biz senden önce de elçi olarak kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, Zikir / Kur’an ehline sorun.

 

44. Açık delillerle, kitaplarla gönderdik. Sana da bu Zikir’i / Kur’an’ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık-seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler.

 

45. Kötülükleri yapmak için tuzak kuranlar, Allah’ın kendilerini yere geçirmeyeceğinden yahut hiç fark edemeyecekleri bir yerden azabın kendilerine gelmeyeceğinden emin mi oldular?

 

46. Yahut dönüp dolaşmaları sırasında kendilerini yakalamayacağından… Onlar buna engel de olamazlar.

 

47. Yoksa kendilerini korkuta korkuta, sindire sindire yakalamayacağından emin midirler? Kuşkusuz ki, sizin Rabbiniz gerçekten Rauf’tur, Rahim’dir.

 

48. Bakıp görmediler mi, Allah’ın yarattığı şeylerin gölgeleri bile, sağ ve sollarından boyunları bükük bir halde, Allah için secdelere kapanarak dönüyor.

 

49. Göklerdeki ve yerdeki canlı şeyler de melekler de yalnız Allah’a secde ederler ve hiç de büyüklük taslamazlar.

 

50. Üstlerinde egemen olan Rablerinden ürperirler ve emredildikleri şeyi yaparlar.

 

51. Allah buyurdu ki: “İki ilah edinmeyin; ilah sadece birtek ilahtır. Yalnız benden korkun.”

 

52. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Din de sürekli olarak yalnız O’nundur. Hala Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?

 

53. Sahip olduğunuz her nimet Allah’tandır. Sonra size bir zorluk / keder dokunduğu zaman yalnız O’na yakarırsınız.

 

54. Sonra da zorluk ve kederi sizden kaldırdığında, içinizden bir zümre kendi Rablerine hemen ortak koşuverir,

 

55. Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Hadi, zevklenin / nimetlenin, yakında bileceksiniz.

 

56. Tutuyor, kendilerine sunduğumuz rızıklardan hiçbir şeyin farkında olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah’a andolsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz.

 

57. Tutuyor, Allah’a kızları nispet ediyorlar. Haşa! O, bunlardan arınmıştır. İştah duydukları şeyler de kendilerinin mi?

 

58. Onlardan birine kız çocuk müjdelendiğinde yüzü simsiyah kesilir. Öfkeden kuduracak gibidir o.

 

59. Kendisine muştulananın utancından ötürü toplumdan gizlenir. Hakaret / eziklik üzere tutsun mu onu yoksa toprağın bağrına mı gömsün onu. Bakın ne kötü hüküm veriyorlar!

 

60. Ahirete inanmayanlar için kötülük örneği var. En yüce örnekse Allah içindir. O’dur Aziz, O’dur Hakim.

 

61. Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen birşey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.

 

62. Kendilerinin bile çirkin bulacağı şeyleri Allah’a isnat ediyorlar. Dilleri de yalan düzüp donatıyor: En ileri güzellik onlarınmış! Kuşkusuz olan şu: Onlar için ateş vardır. Ve ona en önden gireceklerdir.

 

63. Andolsun Allah’a ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik de şeytan onlara amellerini süslü gösterdi. O, bugün de onların dostudur / o gün de onların dostu idi. Onlar için acıklı bir azap var.

 

64. Bu Kitap’ı sana yalnız şunun için indirdik: Hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara iyice açıklayasın ve Kitap, iman eden bir topluluk için kılavuz ve rahmet olsun.

 

65. Allah, gökten bir su indirdi de onunla, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verdi. Kuşkusuz, bunda kulak verip dinleyen bir topluluk için mutlaka bir mucize vardır.

 

66. Hayvanlarda da sizin için kesin bir ibret vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasından halis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından kayar gider.

 

67. Hurmalıkların meyvalarından, üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir topluluk için kesin bir mucize vardır.

 

68. Rabbin, balarısına şöyle vahyetti: “Dağlardan evler edin, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan da…”

 

69. “Sonra meyvaların her türünden ye de boyun bükerek Rabbinin yollarına koyul.” Onun karıncıklarından, renkleri çeşit çeşit bir içecek çıkar ki, insanlar için onda şifa vardır. Derin derin düşünen bir topluluk için, bunda kesin bir mucize var.

 

70. Allah sizi yarattı, sonra sizi vefat ettirecek. İçinizden bazıları ömrün en basit ve düşük noktasına geri çevrilir ki, bir ilimden sonra hiçbir şey bilmez olsun. Allah Alim’dir, Kadir’dir.

 

71. Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?

 

72. Allah size, kendi benliklerinizden eşler nasip etti. Eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar oluşturdu. Ve sizleri güzel ve temiz nimetlerle rızıklandırdı. Şimdi bunlar, batıla mı inanıyorlar? Ve bunlar, evet bunlar, Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

 

73. Allah’ı bırakıp da kendilerine, göklerden ve yerden zerrece bir rızık veremeyen, buna güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?

 

74. Artık Allah’a örnekler verip durmayın. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

 

75. Allah şöyle bir örnekleme yaptı: Hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının eşyası durumunda bir kul ile bizden bir güzel rızıkla rızıklandırdığımız ve ondan gizli-açık dağıtan bir kişi. Bunlar aynı olur mu?! Bütün övgüler Allah’adır ama onların çokları bilmiyorlar.

 

76. Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu?

 

77. Göklerin ve yerin gaybı Allah’ındır. O saatte / dünyanın sonuna ilişkin emirse bir göz açıp yummak gibi, hatta ondan da yakındır. Allah herşeye kadirdir.

 

78. Allah sizi annelerinizin karınlarından çıkardı, hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi.

 

79. Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah’tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir topluluk için elbette ki izler-işaretler vardır.

 

80. Allah size, evlerinizden huzur ve sükun yeri yaptı. Hayvan derilerinden de size, gerek göç gününüzde gerek konduğunuz sırada rahatça taşıyacağınız evler yaptı. Ayrıca hayvanların; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından belli bir süreye kadar kullanabileceğiniz giyimlikler, döşemelikler ve kullanım eşyası verdi.

 

81. Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O’na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz.

 

82. Yine de yüz çevirirlerse artık sana düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.

 

83. Allah’ın nimetini biliyorlar, sonra da onu inkar ediyorlar. Çoğu nankördür bunların.

 

84. Her ümmetten bir tanığı ortaya sürdüğümüz gün, küfre sapanlara ne izin verilir ne de özür dilemelerine imkan sağlanır.

 

85. Zulme sapanlar azapla yüzyüze geldiklerinde, ne azapları hafifletilir ne de yüzlerine bakılır.

 

86. Şirke sapanlar, ortak tuttuklarını gördüklerinde şöyle derler: “Rabbimiz, işte bunlar seni bırakıp da yalvarıp yakardığımız ortaklarımız.” Bunun üzerine ortakları onlara şöyle söz dokundururlar: “Siz yalancılarsınız, yalancılar!”

 

87. O gün hepsi Allah huzurunda teslim bayrağı çekmiş, iftira aracı olarak kullandıklarının tümü onları bırakıp sırra kadem basmıştır.

 

88. İnkara sapıp Allah yolundan geri çevirenler var ya, bozgunculuk edip durmalarınadan ötürü onların azaplarına azap katmışızdır.

 

89. Gün olur, her ümmet için kendi aleyhlerine kendi içlerinden bir tanık çıkarırız. Seni de şu insanlar hakkında tanık olarak getireceğiz. Sana bu Kitap’ı indirdik ki, herşey için ayrıntılı bir açıklayıcı, bir kılavuz, bir rahmet, Müslümanlara da bir müjde olsun.

 

90. Şu bir gerçek ki Allah; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık-doymazlık ve kıskançlıktan yazaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor.

 

91. Antlaşma yaptığınızda, Allah’a verdiğiniz söze vefa gösterin. Bağlayıp pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Çünkü, kendinize Allah’ı kefil yapmış durumdasınız. Allah, yaptıklarınızı biliyor.

 

92. Yeminleri bozmada, ipliğini kuvvetle büktükten sonra bozup parçalayan karı gibi olmayın. Bir topluluk ötekinden daha zengin ve kalabalık çıktığı için yeminlerinizi aranızda bir hile aracı yapıyorsunuz. Allah sizi bununla imtihan ediyor; ihtilafa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size açık bir biçimde elbette gösterecektir.

 

93. Allah dileseydi, elbette ki sizi birtek ümmet yapardı. Ama O, dilediğini saptırıyor, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzluyor. Yapıp ettiklerinizden mutlaka sorgu-suale çekileceksiniz.

 

94. Yeminlerinizi aranızda hile ve aldatma aracı yapmayın; aksi halde, ayak sağlam bastıktan sonra kayar ve Allah yolundan alıkoyduğunuz için acıyı tadarsınız. Üstelik büyük bir azaba da uğrarsınız.

 

95. Allah’a verdiğiniz sözü basit bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan, sizin için daha hayırlıdır.

 

96. Sizin yanınızdaki tükenir ama Allah’ın yanındaki sonsuza dek kalıcıdır. Sabredenlere ödüllerini biz, işleyip ürettiklerinin en güzeliyle mutlaka vereceğiz.

 

97. Erkek yahut kadın, her kim inanmış olarak barışa yönelik bir iş yaparsa / bir hayır işlerse onu tertemiz bir hayatla yaşatırız. Ve böylelerinin ücretlerini, işleyip ürettiklerinin en güzelleriyle karşılarız.

 

98. Kur’an’ı okuduğun zaman, o kovulup taşlanmış şeytandan Allah’a sığın / “Euzü billahi mine’ş-şeytani’r-recim” de.

 

99. Şu bir gerçek ki şeytanın elinde, iman edip yalnız Rablerine dayananlar aleyhine hiçbir sulta / hiçbir kanıt yoktur.

 

100. Onun sultası, sadece onu dost edinenlerle Allah’a ortak koşanlar üstündedir.

 

101. Biz bir ayeti, bir başka ayetin yerine koyduğumuzda –ki Allah neyi indirmekte olduğunu daha iyi bilir- şöyle derler: “Sen düpedüz bir iftiracısın.” Hayır, öyle değil. Bunların çokları bilmiyorlar.

 

102. De ki: “İman edenleri güçlendirip kökleştirmek için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olarak, Ruhulkudüs onu, senin Rabbinden indirdi.”

 

103. Andolsun ki biz, onların, “Kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysa ki bu, apaçık Arapça bir dildir.

 

104. Allah’ın ayetlerine inanmayanlara Allah kılavuzluk etmez. Onlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.

 

105. Yalanı ancak, Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydururlar. Yalancılık edenler onların ta kendileridir.

 

106. Her kim imanından sonra Allah’a küfür eder, kalbi iman ile yatışmış halde iken baskıyla zorlanan hariç olmak üzere, inkara göğüs açarsa, böylelerinin üzerine Allah’tan bir gazap iner. Bunlar için büyük bir azap da öngörülmüştür.

 

107. Bu böyledir çünkü, onlar şu iğreti hayatı ahirete tercih etmişlerdir. Ve Allah küfre sapanlar topluluğunu doğruya kılavuzlamaz.

 

108. Bunlar, Allah’ın; kalpleri, kulakları ve gözleri üstüne mühür bastığı insanlardır. Gaflete saplananlar da bunların ta kendileridir.

 

109. Hiç kuşkusuz, ahirette hüsrana uğrayacaklar da bunlardır.

 

110. Kuşkusuz, Rabbin; işkenceye uğratıldıktan sonra hicret eden, ardından da cihat edip sabreden kişiler yanındadır. Bütün bunlardan sonra senin Rabbin elbette cömertçe affedecek, cömertçe merhamet edecektir.

 

111. Gün olur, herkes kendi nefsi için mücadele eder ve herkese yaptığının karşılığı tam tamına ödenir; onlar asla zulme uğratılmazlar.

 

112. Allah, şu ülkeyi / medeniyeti de örnek vermiştir: Güvenli, mutlu-huzurlu idi; rızkı her yandan bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler de Allah kendilerine, sanayi olarak ürettikleri şeyler yüzünden açlık ve korku elbisesini tattırdı.

 

113. Andolsun ki onlara içlerinden bir resul geldi de onu yalanladılar. Bunun üzerine, onlar zulümlerine devam edip dururken azap kendilerini enseleyiverdi.

 

114. Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Eğer yalnız O’na kulluk / ibadet ediyorsanız, Allah’ın nimetlerine şükredin.

 

115. O size ancak şunları haram kılmıştır: Ölü, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kesilen hayvan. Bununla birlikte, zorda kalan, başkasının hakkına tecavüz etmemek, sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlayacak, merhamet edecektir.

 

116. Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle “şu helaldir, şu da haramdır” demeyin. Yalan düzerek Allah’a iftira edenler kurtulamazlar.

 

117. Az bir nimetlenme ardından, acıklı bir azap var onlara.

 

118. Sana anlattıklarımızı daha önce, Yahudilere haram kılmıştık. Biz onlara haksızlık etmedik; aksine, onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.

 

119. Şu da var: Rabbin, bilgisizlik yüzünden kötülük işleyip de bunun ardından tövbe edenlerin lehindedir. Sonra senin Rabbin gerçekten Gafur ve Rahim’dir.

 

120. Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmet idi; bir hanif olarak Allah’ın önünde eğiliyordu, müşriklerden değildi.

 

121. O’nun nimetlerine şükrediyordu. Allah onu seçip yüceltti ve dosdoğru bir yola kılavuzladı.

 

122. Dünyada ona güzellik verdik, ahirette de mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.

 

123. Daha sonra sana şunu vahyettik: Bir hanif olarak İbrahim’in milletine uy. O, müşriklerden değildi.

 

124. Cumartesi tatili, sadece onda ihtilaf edenlere farz kılındı. Rabbin, tartışmakta oldukları şey hakkında, onlar arasında kıyamet günü hüküm verecektir.

 

125. Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et ve onlarla, en güzel olan neyse o yolla mücadele et. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Ve O, gerçeğe kılavuzlananları da en iyi bilendir.

 

126. Eğer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüğün türü ve miktarı ile karşılık verin. Eğer sabrederseniz, elbette ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.

 

127. Sabret! Senin sabrın da Allah’ın yardımıyladır. Onlar için tasalanma. Kurmakta oldukları tuzaklar yüzünden de telaşlanma.

 

128. Hiç kuşkusuz, Allah, korunanlar ve güzellik sergileyenlerle beraberdir.

 

 

NUH SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Biz Nuh’u, “toplumunu, kendilerine korkunç bir azap gelmeden önce uyar” diye kavmine gönderdik.

 

2. O dedi ki: “Ey toplumum! Hiç kuşkunuz olmasın, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.”

 

3. “O halde Allah’a ibadet edin. O’ndan korkun. Ve bana itaat edin ki,

 

4. Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah’ın eceli geldiğinde ertelenmez. Ah! Bir bilebilseydiniz.”

 

5. Nuh şöyle yakardı: “Ey Rabbim! Ben toplumumu gece ve gündüz davet ettim.”

 

6. “Fakat çağrım, onların kaçışlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı.”

 

7. “Ben onları, sen kendilerini affedesin diye çağırdıkça, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inat ve ısrar ettiler ve kibirlendikçe kibirlendiler.”

 

8. “Sonra onları daha açık bir biçimde çağırdım.”

 

9. “Daha sonra bir başka duyuru yönelttim. Ve onları gizli gizli de çağırdım.”

 

10. Ve şöyle dedim: “Rabbinizden af dileyin. O, bağışlamayı çok sevendir.”

 

11. “Göğü üzerinize bol bol yağmur taşıyıcı olarak gönderir.”

 

12. “Sizi, mallar ve oğullarla güçlendirir, size yeşil bahçeler sunar. Ve sizin için nehirler akıtır.”

 

13. “Ne oluyor size de Allah için bir vakar ümidinde olmuyorsunuz?”

 

14. “O ki, sizi halden hale / evreden evreye geçirerek yarattı.”

 

15. “Görmediniz mi, Allah yedi göğü ahenkli bir bütün olarak nasıl yarattı?”

 

16. “Ve Ay’ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş’i bir kandil haline getirdi.”

 

17. “Ve Allah sizi bir bitki gibi yerden bitirdi.”

 

18. “Sonra sizi yere geri gönderiyor ve sonra bir çıkarışla tekrar çıkarıyor.”

 

19. “Allah size yeryüzünü bir yaygı yaptı,

 

20. Ki ondan geniş yollar edinip de yürüyesiniz.”

 

21. Nuh dedi ki: “Rabbim! Onlar bana isyan ettiler de malı ve çocuğu kendisine hüsrandan başka bir artış getirmeyen kişiye uydular.”

 

22. “Çok büyük hileler sergilediler / çok büyük tuzaklar kurdular.”

 

23. Dediler ki: “İlahlarınızı sakın bırakmayın. Ved’di, Süva’ı asla bırakmayın. Yeğus’u, Yeuk’u, Nesr’i de bırakmayın.”

 

24. “Çoklarını saptırdılar. Sen de o zalimler için şaşkınlıktan başka birşeyi artırma.”

 

25. Hataları yüzündendir ki boğuldular, ateşe atıldılar. Kendileri için, Allah dışında yardımcılar bulamadılar.

 

26. Nuh şöyle yakardı: “Rabbim! Yeryüzünde kafirlerden yurt tutacak / gezip dolaşacak hiç kimse bırakma.”

 

27. “Çünkü eğer sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar ve kötülük üreten nankörden başkasını doğurmazlar.”

 

28. “Rabbim! Beni, anne-babamı, inanmış olarak evime gireni, tüm inanmış erkekleri ve inanmış kadınları affet. Zalimlerin de sadece helak ve perişanlığını artır.”

 

 

İBRAHİM SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Elif, Lam, Ra. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamid, Aziz olanın yoluna…

 

2. O Allah’a ki yalnız O’nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Hüsran haberi şiddetli bir azaptan, o küfre batmışlara…

 

3. Onlar ki sefil ve iğreti hayatı ahirete tercih ederler ve Allah yolundan alıkoyup, o yolu eğri-büğrü yapmayı isterler. İşte bunlar, dönüşü olmayan bir sapıklık içindedirler.

 

4. Biz, görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki, onlara açık-seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır, dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Aziz’dir, Hakim’dir O…

 

5. Andolsun ki biz Musa’yı, toplumunu karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah’ın günlerini hatırlatıp bellet diye ayetlerimizle gönderdik. Şu bir gerçek ki, bunda iyice sabreden, çokça şükreden herkes için sayısız ayetler vardır.

 

6. Musa’nın kendi toplumuna şöyle dediği zamanı da hatırla: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Hatırlayın ki, sizi Firavun’un hanedanından kurtarmıştı. Onlar size azabın en kötüsüyle acı çektiriyorlar, erkek çocuklarınızı doğruyorlar, kadınlarınızı canlı bırakıyorlardı. İşte bunda sizin için Rabbinizden gelen çok büyük bir deneme ve ıstırap vardır.”

 

7. Rabbinizin şunu duyurduğunu da hatırda tutun: Eğer şükrederseniz, ben de sizin için mutlaka artıracağım. Ve eğer nankörlük ederseniz hiç kuşkusuz benim azabım çok çok şiddetlidir.

 

8. Şöyle demişti Musa: “Siz de yeryüzünde bulunanların tümü de küfre saplansanız, hiç kuşkusuz Allah mutlak Gani, mutlak Hamid’dir.”

 

9. Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad’ın, Semud’un ve onlardan sonrakilerin haberleri ulaşmadı mı size? Allah’tan başkası bilmez onları. Peygamberleri onlara açık deliller getirmişti de onlar ellerini ağızlarına itip şöyle demişlerdi: “Biz size gönderileni kesinlikle tanımıyoruz ve biz sizin çağırdığınız şey konusunda kaos ve çıkmaza iten bir kuşku içindeyiz.”

 

10. Resulleri dediler ki: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında mı kuşku? O sizi, günahlarınızı affetsin, belirli bir süreye kadar size zaman tanısın diye çağırıyor.” Şöyle cevap verdiler: “Siz de bizim gibi birer insandan başka şey değilsiniz. Atalarımızın kulluk ettiklerinden bizi yüz geri çevirmek istiyorsunuz. Hadi, açık bir kanıt getirin bize!”

 

11. Resulleri onlara dediler ki: “Biz de sadece sizin gibi birer insanız, fakat Allah, kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah’ın izni olmadan bizim size bir kanıt getirmemiz haddimize değil. İnananlar yalnız Allah’a dayanıp güvensinler.”

 

12. “O, bize yollarımızı göstermişken neden Allah’a tevekkül etmeyecekmişiz? Bize yaptığınız eziyetlere elbette sabredeceğiz. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”

 

13. Küfre sapanlar kendi resullerine şöyle dediler: “Ya tam bir biçimde bizim dinimize dönersiniz yahut da sizi yurdumuzdan mutlaka çıkarırız.” Rableri de onlara şunu vahyetti: “Zalimleri muhakkak helak edeceğiz.”

 

14. “Ve onların ardından o toprağa mutlaka sizi yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan, tehdidimden korkan için böyledir.”

 

15. Ve Allah’tan fetih istediler. Ve her inatçı zorba perişan oldu.

 

16. Ardından da cehennem. İrinli bir sudan içirilecekler.

 

17. Onu yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan üstüne gelecek de bir türlü ölmeyecek. Arkasından da dehşetli bir azap.

 

18. Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgarın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir.

 

19. Allah’ın, gökleri ve yeri hak olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir.

 

20. Bu, Allah’a hiç de zor gelmez.

 

21. Hepsi toplu halde, Allah’ın huzuruna çıkmış olacaklar. Ezilip horlananlar, büyüklük taslayanlara diyecekler ki: “Biz sizin birer uydunuzduk. Şimdi siz Allah’ın azabından bir kısmını bizden uzaklaştırabilir misiniz?” Cevap verecekler: “Allah bize kılavuzluk etseydi elbette biz de size kılavuzluk ederdik. Şimdi inleyip feryat etsek de sabretsek de bir. Sığınacak hiçbir yerimiz yok.”

 

22. İş bitirilince şeytan onlara şöyle dedi: “Allah size hak bir vaatle vaatte bulundu, ben ise vaat ettim ama vaadimden caydım. Benim sizin üzerinizde bir sultam yoktu. Sizi davet ettim, siz de bana uydunuz. Hepsi bu. Şimdi beni kınamayı bırakın da öz benliklerinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Aslında ben sizin, daha önceden beni şirk aracı yapmanıza karşı çıkmıştım. Zalimler için acıklı bir azap öngörülmüştür”

 

23. İman edip barışa yönelik iyi işler yapanlar ise Rablerinin izniyle altlarından ırmaklar akan cennetlere sokulmuşlardır. Sürekli kalıcıdırlar orada. Birbirlerine esenlik dilemeleri, “selam” şeklindedir.

 

24. Görmedin mi Allah nasıl bir örnekleme yaptı: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer.

 

25. O ağaç, Rabbinin izniyle yemişlerini her zaman verir. Allah insanlara böyle örnekler verir ki, düşünüp ibret alabilsinler.

 

26. Pis bir söz de gövdesi toprağın üstünde destek bulmuş bir ağaca benzer, dayanağı yoktur onun.

 

27. Allah, inananları dünya hayatında da ahirette de tutarlı sözle sağlamlaştırır. Allah, zalimleri şaşırtır. Allah dilediğini yapar.

 

28. Bakmadın mı şunlara ki, Allah’ın nimetini küfürle değiştirdiler ve toplumlarını helak yurduna kondurdular.

 

29. Yaslanacakları cehenneme kondurdular. Ne kötü bir duruş yeridir o!

 

30. Yolundan saptırmak için Allah’a eşler uydurdular. De ki: “Hadi, nimetlenin! Sonunda varacağınız yer ateştir.”

 

31. İnanan kullarıma söyle: Namazı kılsınlar, kendilerine sunduğumuz rızıklardan, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun olmadığı o gün gelmeden önce, gizli ve açık infak etsinler.

 

32. Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyvalar çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.

 

33. Görevlerini şaşmadan yapmak üzere Güneş’i ve Ay’ı da size boyun eğdirdi. Geceyi ve gündüzü de hizmetinize verdi.

 

34. Kendisinden istediğiniz herşeyden size bir parça verdi. Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür.

 

35. Bir zaman İbrahim şöyle demişti: “Rabbim, bu beldeyi güvenli kıl. Beni ve oğullarımı putlara kulluktan uzak tut.”

 

36. “Rabbim, onlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık beni izleyen bendendir. Bana isyan edene gelince, onun hakkında sen Gafur ve Rahim’sin.”

 

37. “Ey Rabbimiz! Ben, çocuklarımdan bir kısmını senin kutsal evinin yanındaki, ziraata elverişsiz vadiye yerleştirdim ki, namazı kılsınlar, ey Rabbimiz! Sen de insanlardan bazı gönülleri, onlardan hoşlanır yap. Çeşitli meyvalarla onları rızıklandır ki, şükredebilsinler.”

 

38. “Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Ne yerde ne de gökte, hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.”

 

39. “İhtiyar yaşımda bana, İsmail’i ve İshak’ı bağışlayan Allah’a hamd olsun. Benim Rabbim duayı gerçekten çok iyi duyar.”

 

40. “Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et.”

 

41. “Rabbimiz, hesabın ortaya geleceği gün; beni, anne-babamı ve inananları affet.”

 

42. Sakın Allah’ı, zalimlerin yapmakta olduğundan habersiz sanma. O, onları, gözlerin korkudan donup kalacağı bir güne erteliyor, hepsi bu…

 

43. Başlarını dikerek koşuşurlar. Bakışları kendilerine dönmez. Yürekleri tamamen boşalmıştır.

 

44. İnsanları, azabın kendilerine ulaşacağı gün konusunda uyar. O gün, zalimler şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir süreye kadar geri bırak da çağrına cevap verip resullere uyalım.” Daha önce siz, kendiniz için çöküş ve bitiş yoktur diye yemin etmediniz mi?

 

45. Siz de o kendilerine zulmetmiş olanların barınaklarında oturmuştunuz. Onlara nasıl davrandığımız size açık-seçik belli olmuştu. Size örnekler de vermiştik.

 

46. Tuzaklarını kurmuşlardı ama Allah katında da onlar için tuzak var. Zaten onların tuzakları dağları yerinden oynatacak türden olsa neye yarar!

 

47. Sakın Allah’ı, resullerine verdiği söze ters düşer sanma. Allah Aziz’dir, intikam da alır.

 

48. O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vahid ve Kahhar olan Allah’ın huzurunda dikilir.

 

49. O gün suçluların, birbirine perçinlenmiş bukağılarla çengellendiklerini görürsün.

 

50. Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş bürümüştür.

 

51. Çünkü Allah, her benliği kendi kazandığıyla karşı karşıya getirecektir. Allah, hesabı çok çabuk görür.

 

52. İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah’tan başka ilah olmadığını bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.

 

 

EMBİYA SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Yaklaştı insanlara hesapları. Ve onlar hala gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.

 

2. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar.

 

3. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: “Bu adam sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!”

 

4. Dedi ki: “Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, herşeyi duyan; herşeyi bilendir.”

 

5. Şöyle de dediler: “Saçma sapan rüyalar bunlar. Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi…”

 

6. Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!..

 

7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi sorun Zikir ehline, eğer bilmiyorsanız…

 

8. Biz onları yemek yemez bir ceset olarak yaratmadık. Onlar sonsuza dek kalıcı da değillerdi.

 

9. Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve diledikklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helak ettik.

 

10. Andolsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız yalnız ondadır. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?

 

11. Zulmetmiş nice kenti / medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk.

 

12. Şiddetimizi hissettiklerinde hiç vakit geçirmeksizin oradan dört nala kaçıyorlardı.

 

13. Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.

 

14. Dediler: “Eyvah bize! Biz gerçekten zalimlermişiz.”

 

15. Bu davaları sürüp giderken biz onları kökten biçiverdik, sönüp silindiler.

 

16. Biz ne gökleri ne yeri ne de bunlar arasındakileri eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık.

 

17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik / yapsaydık öyle yapardık.

 

18. Hayır, biz hakkı, batılın üzerine fırlatırız da o onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığımız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!

 

19. Göklerde ve yerde kim varsa O’na aittir. Ve O’nun katındakiler, O’na ibadet etmekten ne çekinirker ne de yorulurlar.

 

20. Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.

 

21. Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak?

 

22. Eğer yerde-gökte Allah’tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.

 

23. O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.

 

24. Yoksa O’nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: “Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir’i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.”

 

25. Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: “Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk / ibadet edin.”

 

26. “Rahman çocuk edindi” dediler. Haşa, bundan arınmıştır O. Onlar lütuflandırılmış kullardır.

 

27. Onlar O’nun sözünün önüne geçemezler; onlar yalnız O’nun emriyle iş yaparlar.

 

28. O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O’nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O’nun korkusundan titrerler.

 

29. İçlerinden her kim, “ben O’nun dışında bir ilahım” derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz.

 

30. O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hala iman etmeyecekler mi?

 

31. Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.

 

32. Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hala yüz çeviriyorlar.

 

33. O odur ki, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yarattı. Herbiri bir yörüngede yüzmektedir.

 

34. Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?

 

35. Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

 

36. O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: “İlahlarınızı diline dolayan bu mu?” Ama kendileri Rahman’ın Zikri’ni örtüp inkar ediyorlar.

 

37. İnsan aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin.

 

38. Diyorlar ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?”

 

39. O inkar edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!

 

40. Doğrusu lu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.

 

41. Andolsun ki, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.

 

42. De ki: “Sizi gece ve gündüz Rahman’dan kim koruyabilir?” Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin Zikri’nden yüz çeviriyorlar.

 

43. Yoksa onların; kendilerini bize karşı koruyacak tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.

 

44. Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hala görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?

 

45. De ki: “Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!

 

46. Rabbinin azabından onlara bir nefha dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: “Vay bizlere, biz zalimlermişiz.”

 

47. Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız / adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz.

 

48. Andolsun, biz Musa’ya ve Harun’a hak ile batılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.

 

49. O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar.

 

50. Bu, bereketli bir Zikir’dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkar mı ediyorsunuz?

 

51. Andolsun, İbrahim’e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz.

 

52. Babasına ve toplumuna şöyle demişti: “Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?”

 

53. Dediler: “Atalarımızı onlara kulluk / ibadet eder bulduk.”

 

54. Dedi: “Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz.”

 

55. Dediler: “Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?”

 

56. Dedi: “Hiç de değil. Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim.”

 

57. “Allah’a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim.”

 

58. Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler.

 

59. Dediler: “Tanrılarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerdendir.”

 

60. Dediler: “Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine, ‘İbrahim’ deniyor.”

 

61. Dediler: “Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler.”

 

62. Dediler: “Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?”

 

63. Dedi: “Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!”

 

64. Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: “Siz zalimlerin ta kendilerisiniz.”

 

65. Sonra yine kendi kafalarına döndürüldüler: “Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar.”

 

66. İbrahim dedi: “Siz Allah’ı bırakıp da size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?”

 

67. “Yuh size ve Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza! Siz hala aklınızı kullanmayacak mısınız?”

 

68. Dediler: “Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin.”

 

69. Biz de şöyle dedik: “Ey ateş, İbrahim’e serin ol, selam ol.”

 

70. Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrayanlar yaptık.

 

71. Biz onu da Lut’u da kurtarıp içinde alemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık.

 

72. Ona İshak’ı bağışladık, ayrıca Yakub’u da hediye ettik. Hepsini barış ve iyilik için çalışan insanlar yaptık.

 

73. Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.

 

74. Lut’a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.

 

75. Onu rahmetimizin içine soktuk. O, barış ve iyilik için çalışanlardandı.

 

76. Nuh’a gelince, o da daha önce bize yakarmıştı. Yakarışına cevap verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık.

 

77. Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.

 

78. Ve Davud ile Süleyman… Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.

 

79. Onu Süleyman’a derhal kavrattık. Herbirine hükümdarlık ve bilgi verdik. Davud’a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz.

 

80. Ona, sizi, sizin şiddetinizden koruyacak olan, zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz?

 

81. Ve Süleyman’a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Herşeyi bilenleriz biz.

 

82. Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.

 

83. Ve Eyyub… Rabbine şöyle yakarmıştı: “Dert gelip çattı bana, sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.”

 

84. Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberlerinde benzerlerini de verdik.

 

85. İsmail, İdris, Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.

 

86. Hepsini rahmetimize soktuk. Onlar barış ve iyilik için çalışanlardandı.

 

87. Ve Zünnun. Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: “Senden başka ilah yok, tespih ederim seni. Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum.”

 

88. Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz.

 

89. Ve Zekeriyya. Hani Rabbine yakarmıştı: “Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma. Sen, mirasçıların en hayırlısısın.”

 

90. Kendisine hemen cevap vermiş, Yahya’yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.

 

91. Ve o, ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu alemler için bir mucize yaptık.

 

92. İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinizim. O halde bana kulluk / ibadet edin.

 

93. İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler.

 

94. Kim inanmış olarak iyilik ve barışa yönelik işlerden birşey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine katiplik ederiz.

 

95. Helak ettiğimiz bir kente / medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler.

 

96. Ye’cuc ve Me’cuc’ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler.

 

97. Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkar edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. “Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik.” derler.

 

98. Siz ve Allah dışında kulluk ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.

 

99. Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysa ki, hepsi orada sürekli kalacaklardır.

 

100. Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.

 

101. Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.

 

102. Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır.

 

103. O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: “Bu size o vaat edilen gününüzdür.”

 

104. Gün olur göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.

 

105. Andolsun, Zikir’den sonra Zebur’da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım varis olacaktır.

 

106. Kuşkusuz, bunda, kulluk eden bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.

 

107. Ve biz seni ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik.

 

108. De ki: “Bana şu vahyediliyor: Tanrınız ancak birtek tanrıdır. Peki siz müslümanlar mısınız?”

 

109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: “Hepinize aynı şekilde, aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?”

 

110. Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarınızı da bilir.

 

111. Bilmiyorum belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir.

 

112. Resul şöyle yakardı: “Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz Rahman’dır. Sizin nimetlendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müstean’dır.”

 

 

MÜMİNUN SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler.

 

2. Namazlarında huşu sahipleridir onlar.

 

3. Boş uğraş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar.

 

4. Zekatı vermek için faaliyettedir onlar.

 

5. Cinsiyet organlarını koruyanlardır onlar.

 

6. Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar.

 

7. Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır.

 

8. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.

 

9. Namazlarını korumaya devam ederler onlar.

 

10. İşte bunlardır mirasçı olanlar;

 

11. Ki, Firdevs cennetine mirasçı olurlar, onda sonsuza dek kalırlar.

 

12. Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.

 

13. Sonra onu çok dayanıklı bir damlacık yaptık.

 

14. Sonra o damlacığı bir emriyoya dönüştürdük, sonra o embriyoyu bir et parçası haline getirdik, nihayet o kemiğe de bir et giydirdik. Sonra onu bir başka yaradılışta yeniden kurduk. Yaratıcıların en güzeli Allah’ın kudret ve sanatı ne yücedir.

 

15. Sonra siz bütün bunların ardından mutlaka öleceksiniz.

 

16. Sonra siz kıyamet gününde yeniden diriltileceksiniz.

 

17. Andolsun, biz sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Ve biz yaratılıştan / yaratılmışlardan gafil de değiliz.

 

18. Gökten belli bir ölçüde su indirdik de onu yeryüzünde durdurduk. Elbette ki biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz.

 

19. Onunla size hurmalardan ve üzümlerden bahçeler yetiştirdik, onlarda sizin için birçok meyvalar vardır; onlardan yiyorsunuz.

 

20. Ve bir ağaç da yetiştirdik ki, Tur-i Sina’dan çıkar, yağlı olarak biter; yiyenlere katıktır.

 

21. Davarlarda da sizin için elbette bir ibret vardır. Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz. Onlarda sizin için birçok yarar var. Onlardan yiyorsunuz da.

 

22. Hem onlar üzerinde hem de gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.

 

23. Andolsun, Nuh’u toplumuna resul olarak gönderdik de o şöyle dedi: “Ey toplumum! Allah’a kulluk / ibadet edin. O’ndan başka tanrınız yok sizin. Hala korunmayacak mısınız?”

 

24. Toplumu içinden inkarcı kodaman grup şöyle dedi: “Bu adam, sizin gibi bir insandan başka şey değil; size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, melekler indirirdi. Biz ilk atalarımız arasında böyle birşey duymadık.”

 

25. “Cinnet getirmiş bir adamdan başkası değildir o. Belli bir süreye kadar göz altında tutun onu.”

 

26. Nuh şöyle yakardı: “Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana.”

 

27. Bunun üzerine biz Nuh’a şöyle vahyettik: “Gözlerimizin önünde ve vahyimize uygun olarak gemiyi yap. Emrimiz gelip tandır kaynayınca, ailenle birlikte her türden iki çifti gemiye sok. İçlerinden, haklarında daha önce hüküm verilmiş olanları dışta bırak. Zulmetmiş olanlar hakkında bana yakarıp durma. Onlar kesinlikle boğulacaklardır.”

 

28. Sen, yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında şöyle de: “Zalimler topluluğundan bizi kurtaran Allah’a hamd olsun.”

 

29. Şunu da söyle: “Rabbim, beni bereketli bir yere indir. Sen, konuk ağırlayanların en hayırlısısın.”

 

30. Biz onları imtihan ediyor idiysek de bunda elbette ibretler vardır.

 

31. Sonra onların ardından başka bir nesil oluşturduk.

 

32. Onlara da içlerinden şu yolda tebliğde bulunan bir resul gönderdik: Allah’a kulluk / ibadet edin. O’ndan başka tanrınız yok sizin. Hala ürpermiyor musunuz?

 

33. Toplumunun, dünya hayatında servet ve refaha ulaştırdığımız halde inkara sapıp ahiretteki buluşmayı yalanlayan kodaman takımı şöyle dedi: “Bu adam, sadece sizin gibi bir insan; yemekte olduğunuzdan yiyor, içmekte olduğunuzdan içiyor.”

 

34. “Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, o taktirde mutlaka hüsrana uğrayanlar olursunuz.”

 

35. “Size, ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra tekrar meydana çıkarılacağınızı mı vaat ediyor?”

 

36. “Heyhat! Size vaat edilen o şey ne kadar uzak.”

 

37. “Hayat, şu dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız ama biz tekrar diriltilecek değiliz.”

 

38. “O, yalan düzüp Allah’a iftira eden bir adamdan başkası değil. Biz ona inanmıyoruz.”

 

39. O peygamber şöyle yakardı: “Rabbim, beni yalanlamaları karşısında yardım et bana.”

 

40. Allah buyurdu: “Biraz sonra kesinlikle pişman olacaklar.”

 

41. Nihayet o korkunç titreşimli ses onları tam bir biçimde yakaladı da hepsini sel süprüntüsü haline getirdik. Dönmeze gitsin o zalimler topluluğu!

 

42. Sonra onların arkasından başka nesiller oluşturduk.

 

43. Hiçbir ümmet ne süresinden ileri geçebilir ne de geri kalır.

 

44. Sonra resullerimizi ardarda gönderdik. Hangi ümmete resulü geldiyse onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardınca yuvarladık ve hepsini birer efsane yaptık. Dönmeze gitsin iman etmeyen bir topluluk!

 

45. Sonra Musa ile kardeşi Harun’u mucizelerimizle, açık bir kanıtla gönderdik;

 

46. Firavun’a ve kodamanlarına. Ancak kibre saptılar, çünkü kendilerini büyük gören bir topluluktu onlar.

 

47. Şöyle dediler: “Kendilerine bağlı toplum bize kulluk-kölelik ederken, biz kalkıp bizim gibi iki insan olan şu adamlara mı inanacağız?”

 

48. İkisini de yalanladılar, böylece helak edilenler arasına katıldılar.

 

49. Yemin olsun, Musa’ya o Kitap’ı vermiştik ki, hidayete erebilsinler.

 

50. Meryem’in oğluyla annesini birer ayet kıldık ve onları oturmaya uygun pınarlı bir tepeye yerleştirdik.

 

51. Ey resuller! Güzel ve temiz şeylerden yiyin ve barışa / hayra yönelik iş yapın. Çünkü ben, yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmekteyim.

 

52. İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ve ben de sizin Rabbinizim; o halde benden korkun.

 

53. Fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

 

54. Artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

 

55. Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları,

 

56. Ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.

 

57. Onlar ki, Rablerine saygıdan titrerler,

 

58. Onlar ki, Rablerinin ayetlerine iman ederler,

 

59. Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar,

 

60. Onlar ki, verdiklerini, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek verirler;

 

61. İşte bunlar, hayırlarda yarışırlar. Ve hayırlarda önde gidenler de onlardır.

 

62. Biz hiçbir benliğe yaratılış kapasitesinin üstünde görev yüklemeyiz. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.

 

63. Fakat onların kalpleri bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka da işleri vardır ki, hep o işler için çalışmaktadırlar.

 

64. Sonunda, servet ve refahla şımarmışlarını azapla enselediğimizde, hemen bağırıp dövünmeye başlarlar.

 

65. “Bağırıp dövünmeyin bugün, bizim karşımızda kimseden yardım göremezsiniz.”

 

66. “Ayetlerimiz size okunuyordu da siz ökçeleriniz üzerine gerisin geri dönüyordunuz.”

 

67. “Ona karşı büyüklük taslayarak, gece boyunca hezeyanlar savuruyordunuz.”

 

68. Sözü gereğince düşünmediler de ondan mı, yoksa kendilerine ilk atalarına gelmeyen birşey geldi diye mi?

 

69. Yoksa resullerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkar ediyorlar.

 

70. Yoksa, “onda bir cinnet mi var” diyorlar! Hayır, o kendilerine hakkı getirdi ama onların çoğu haktan tiksiniyor.

 

71. Eğer hak onların keyiflerine uysaydı, gökler de yer de bunların içindekiler de kesinlikle fesada uğrardı. Hayır, biz onlara Zikir’lerini getirdik ama onlar Zikir’lerinden yüz çeviriyorlar.

 

72. Yoksa onlardan bir vergi mi istiyorsun? Rabbinin vereceği daha hayırlıdır. Rızık verenlerin en hayırlısıdır O.

 

73. Şu bir gerçek ki, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.

 

74. Ama ahirete inanmayanlar, o yoldan hep yan çiziyorlar.

 

75. Eğer biz onlara acıyıp da üstlerindeki sıkıntıyı kaldırsaydık, azgınlıkları içinde sersem sersem bocalamaya devam edeceklerdi.

 

76. Yemin olsun biz onları azapla enseledik. Ama yine de Rablerine boyun eğmediler. Sığınıp yakarmıyorlar.

 

77. Nihayet üzerlerine şiddetli bir azabın kapısını açtığımızda hemencecik ümitsizliğe düşüverecekler.

 

78. Allah odur ki; sizin için işitme gücü, gözler ve gönüller oluşturdu. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

 

79. Sizi yeryüzünde yaratıp yayan da O’dur. O’nun huzurunda haşredileceksiniz.

 

80. O hayat veriyor, O öldürüyor. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişi O’nun için. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?

 

81. İşin doğrusu şu: Onlar da öncekilerin söylediği gibi söylediler.

 

82. Dediler ki: “Ölüp, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, gerçekten o zaman mı diriltileceğiz?”

 

83. “Andolsun, biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Öncekilerin masallarından başka birşey değil bu.”

 

84. De ki: “Eğer biliyorsanız, yeryüzü ve içindekiler kimindir?”

 

85. “Allah’ındır.” diyecekler. De ki: “Hala düşünüp ibret almıyor musunuz?”

 

86. Sor: “Yedi göklerin Rabbi ve o büyük arşın Rabbi kimdir?”

 

87. “Allah’tır.” diyecekler. De ki: “Hala korkmuyor musunuz?”

 

88. Şunu da sor: “Eğer biliyorsanız söyleyin. Kimdir o, herşeyin melekutu elinde olan? O koruyup gözeten ama korunup gözetilmeyen?”

 

89. “Allah’tır.” diyecekler. De ki: “Nasıl oluyor da büyüleniyorsunuz?”

 

90. Hayır, hayır! Biz onlara hakkı getirdik ama onlar tam anlamıyla yalancıdırlar.

 

91. Allah, çocuk filan edinmemiştir. O’nunla beraber herhangi bir ilah da yoktur. Eğer böyle olsaydı, her ilah kendi yarattığını yok ederdi ve mutlaka biri ötekine üstün gelmeye çalışırdı. Allah’ın şanı onların nitelendirmelerinden yücedir, arınmıştır.

 

92. Gözle görülmeyeni de görüleni de bilendir O. Uzaktır onların ortak koştuklarından.

 

93. De ki: “Rabbim, tehdit edildikleri şeyi bana mutlaka göstereceksen,

 

94. Beni o zalimler topluluğunun içinde tutma Rabbim.”

 

95. Biz, onları tehdit ettiğimiz şeyi sana göstermeye elbette kadiriz.

 

96. En güzel olan neyse onunla sav kötülüğü. Onların nasıl nitelendirme yaptıklarını biz daha iyi biliriz.

 

97. Ve de ki: “Rabbim, şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım.”

 

98. “Onların, başıma üşüşmelerinden de sana sığınırım Rabbim.”

 

99. Sonunda onlardan birine ölüm geldiğinde şöyle der: “Rabbim, beni geri döndürün;

 

100. Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım.” Hayır, bir kelime ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır.

 

101. Sur’a üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop / şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da.

 

102. Artık kimin tartıları ağır gelirse onlar kurtulmuş olacaklardır.

 

103. Tartıları hafif gelenler ise kendilerini kayba uğratanlar, sürekli cehennemde kalanlar olacaklardır.

 

104. Ateş, yüzlerini yalar. Ve onlar da içinde sırıtıp kalacaklar.

 

105. “Ayetlerim size okunmadı mı? Ve siz onları yalanlamıyor muydunuz?”

 

106. Derler ki: “Rabbimiz, bahtsızlığımız bize baskın çıktı. Sapıp gitmiş bir topluluk olduk biz.”

 

107. “Rabbimiz, çıkar bizi oradan. Eğer bir daha aynısını yaparsak, gerçekten zalimler olacağız.”

 

108. Buyurur: “Yıkılıp gidin oraya, konuşmayın benimle.”

 

109. Kullarımdan bir zümre, “Rabbimiz, inandık; affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hayırlısısın” diyorken,

 

110. Siz onları alaya aldınız. Öyle ki, beni anmayı size unutturdular. Siz onlara hep gülüyordunuz.

 

111. Bugün onlara ben, sabretmiş olmalarının karşılığını verdim. Başarıya erip kurtulanlar, onlardır.

 

112. Buyurur: “Yeryüzünde, yıllar sayısıyla ne kadar kaldınız?”

 

113. Derler: “Bir gün yahut günün bir kısmı kadar; sayanlara sor.”

 

114. Buyurdu: “Sadece birazcık kaldınız. Keşke biliyor olsaydınız.”

 

115. “Sizi, boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”

 

116. Yücelerden yücedir, o hak padişah olan Allah. İlah yok O’ndan başka. O şanlı arşın Rabbidir O.

 

117. Kim Allah’ın yanında, hakkında hiçbir kanıt olmayan bir başka ilaha yakarır / davet ederse, onun hesabı Rabbi katındadır. Hiç kuşkusuz, küfre sapanlar iflah etmezler.

 

118. Şöyle yakar: “Rabbim! Affet, merhamet et. Sen merhametlilerin en hayırlısısın.”

 

 

SECDE SURESİ

1. Elif Lâm Mîm. 2. Kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bu Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbi tarafındandır. 3. Yoksa “Onu Muhammed uydurdu” mu diyorlar? Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbin tarafından indirilmiş gerçektir. 4. Allah, gökleri ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş’a2 kurulandır. Sizin için ondan başka hiçbir dost, hiçbir şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?  5. Gökten yere kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin yıl olan bir günde ona yükselir. 6. İşte Allah gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.  7. O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı.  8. Sonra onun neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı.

9. Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!  10. (Kâfirler dediler ki:) “Biz toprakta yok olduktan sonra mı, biz mi yeniden yaratılacakmışız? Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkar etmektedirler.  11. De ki: “Sizin için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” 12. Suçlular Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen!  13. Eğer dileseydik herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir. 14. (Onlara şöyle denilecek:) “O halde bu gününüze kavuşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın. Biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedi azabı tadın.”  15. Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar.  16. Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.  17. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.  18. Hiç mü’min fasık gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar.  19. İman edip salih amel işleyenlere gelince, onlar için, yapmakta olduklarına karşılık bir mükafat olarak Me’vâ cennetleri vardır. 20. Fasıklık edenlere gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya döndürülürler ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir. 21. Andolsun, dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki) yakın azabı elbette tattıracağız. 22. Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız. 23. Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma. Onu İsrailoğullarına

bir yol gösterici kılmıştık  24. Sabredip âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman içlerinden emrimizle doğru yola ileten önderler çıkardık.  25. Şüphesiz Rabbin kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar arasında hüküm verecektir.  26. Yurtlarında gezip dolaştıkları nice nesilleri helak etmiş olmamız onlar için yol gösterici olmadı mı? Şüphesiz bunda ibretler vardır. Hâlâ duymayacaklar mı?  27. Görmediler mi ki, biz yağmuru kupkuru yere gönderip onunla hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği ekinler çıkarırız. Hâlâ görmeyecekler mi? 28. “Eğer doğru söyleyenler iseniz şu fetih ne zamanmış?” diyorlar. 29. De ki, “Fetih (Kıyamet) günü, inkar edenlere iman etmeleri fayda vermeyecektir. Onlara göz de açtırılmayacaktır.” 30. Şimdi sen onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar.

 

 

TUR SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Andolsun Tura,

 

2. Satır satır yazılmış Kitap’a,

 

3. Ki açılıp yayılmış ince deri üzerine yazılmıştır.

 

4. Andolsun düzenli bir biçimde bakılan o eve,

 

5. Andolsun yükseltilmiş tavana,

 

6. Andolsun o alevlerle kaynatılıp köpürtülmüş denize,

 

7. Ki hiç kuşkusuz, senin Rabbinin azabı meydana gelecektir.

 

8. Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.

 

9. O gün gök bir çalkanışla çalkanır.

 

10. Ve dağlar bir yürüyüşle yürür.

 

11. Vay hallerine o gün, yalanlayanların,

 

12. Ki onlar bir batağa dalmış oynamaktadırlar.

 

13. O gün cehenneme bir kakılışla kakılırlar.

 

14. “İşte budur yalanlayıp durduğunuz ateş!

 

15. Bu da mı büyü?! Yoksa siz mi görmüyordunuz?

 

16. Dalın ona! Artık ister sabredin ister sabretmeyin. Sizin için hepsi birdir. Siz ancak yapıp ettiğiniz şeylerin karşılığıyla yüzyüze geleceksiniz.”

 

17. Korunup sakınanlar; cennetler, nimetler içindedir.

 

18. Rablerinin kendilerine verdikleriyle keyif çatarlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

 

19. “Yapıp ettiklerinizin karşılığı olarak afiyetle yiyin için;

 

20. Ardarda dizilmiş koltuklar üzerinde yaslanmış olarak.” Ve biz onları parlak, iri gözlü hurilerle eşleştirmişizdir.

 

21. İman edip zürriyetleri de imanda kendilerine uyanların, soy-soplarını da kendilerine katmışızdır. Ve kendi amellerinden kendilerinin hiçbir şeyini eksiltmemişizdir. Her kişi kazandığı karşılığında bir rehindir.

 

22. Biz onlara canlarının çektiği meyvadan ve etten sunduk.

 

23. Orada bir kadeh tokuştururlar ki, içinde ne bir boş laf var ne de günaha sokuş.

 

24. Çevrelerinde, kendilerine özgülenmiş genç uşaklar dolaşır; sanki sedeflerinde saklı inciler.

 

25. Birbirlerine dönüp soruşurlar. Ve derler:

 

26. “Daha önce biz, ailemiz içinde endişe ile ürperiyorduk.”

 

27. “Allah bize lütufta bulundu ve bizi o iliklere işleyen azaptan korudu.”

 

28. “Biz önceden O’na yakarıyorduk. Çünkü O’dur Berr, cömertçe iyilik eden; O’dur rahmeti sınırsız olan.”

 

29. Artık hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimetine yemin olsun ki, sen ne kahinsin ne de cin çarpış.

 

30. Yoksa şöyle mi diyorlar: “O bir şairdir. Zamanın ölüm getiren felaketine çarpılmasını bekliyoruz.”

 

31. De ki: “Bekleyin! Doğrusu sizinle beraber ben de bekleyenlerdenim.”

 

32. Acaba bunu onlara hayalleri mi emrediyor yoksa bunlar azmış bir topluluk mu?

 

33. Yoksa, “onu uydurdu” mu diyorlar! Hayır, iman etmiyorlar.

 

34. Eğer doğru sözlü iseler, onun benzeri bir hadis / söz getirsinler.

 

35. Yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? Yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır?

 

36. Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar.

 

37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı?

 

38. Yoksa onlara özgü bir merdiven var da onun üzerinde mi dinliyorlar? Eğer böyleyse, dinleyenleri açık bir kanıt getirsin.

 

39. Yoksa kızlar O’na, oğullar size mi?

 

40. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bir borç yüzünden onlar, yük altına mı giriyorlar?

 

41. Yoksa gayb yanlarında da yazıp duruyorlar mı?

 

42. Yoksa tuzak mı kurmak istiyorlar? Doğrusu şu ki, o inkar edenlerin kendileri tuzağa yakalanmış olacaktır.

 

43. Yoksa Allah’tan başka bir ilahları mı var? Uzaktır Allah, onların ortak koştuklarından.

 

44. Gökten bir parçanın düştüğünü görseler şöyle derler: “Üstüste yığılmış bulutlar!”

 

45. Bayılıp yere serilecekleri günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları.

 

46. O gün ne tuzakları kendilerine bir yarar sağlar ne de bir yardım görürler.

 

47. Zulmedenler için bundan başka bir azap da vardır. Fakat onların çokları bilmiyorlar.

 

48. Rabbinin hükmüne sabret. Kuşkusuz, sen bizim gözlerimizin önündesin. Kalktığında Rabbinin hamdiyle tespih et.

 

49. Gecenin bir bölümünde ve yıldızların ardından da O’nu tespih et.

 

 

MÜLK SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Mülk ve yönetim elinde bulunan o Allah ne yücedir! O, herşeye Kadir’dir.

 

2. Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Aziz’dir O, Gafur’dur.

 

3. Birbiriyle uyum ve ahenk içinde yedi gökleri yaratan da O’dur. O Rahman’ın yaratışında / yarattıklarında herhangi bir uyuşmazlık, aykırılık, çelişme göremezsin. Bir kez daha bak! Bir çatlaklık, bir uyuşmazlık görüyor musun?

 

4. Sonra bakışı iki kez daha döndür! Umudunu kesmiş olarak döner sana göz. Utanmış, bitkin düşmüştür o.

 

5. Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara atış taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık.

 

6. Ve Rablerine karşı nankörlük edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü bir dönüş yeridir o!

 

7. Onun içine atıldıklarında, onun derinden gelen sesini işitirler. Feveran etmektedir o.

 

8. Öfkesinden çatlayacak hale gelir. İçine bir güruh atıldıkça, onun bekçileri bunlara sorarlar: “Size hiçbir uyarıcı gelmedi mi?”

 

9. Derler ki: “Gelmedi olur mu? Bize uyarıcı geldi. Fakat biz yalanladık. Ve: ‘Allah birşey indirmemiştir, siz büyük bir sapıklık içindesiniz, başka değil’ şeklinde konuştuk.”

 

10. Ve derler ki: “Eğer söz dinleseydik yahut aklımızı çalıştırsaydık şu çılgın ateşin dostları arasında olmazdık.”

 

11. Günahlarını işte böyle itiraf ettiler. Çılgın ateşin halkına böyle kahır yaraşır.

 

12. Görmedikleri halde Rablerinden ürperenlere gelince, onlar için bir bağışlanma ve büyük bir ödül vardır.

 

13. Sözünüzü ister gizleyin ister onu açıklayın; şu bir gerçek ki O, göğüslerin özünü çok iyi bilir.

 

14. Yaratmış olan bilmez mi / Allah, yarattığı kimseyi bilmez mi? Latif’tir O, Habir’dir.

 

15. O, yeri sizin için boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allah’ın rızıklarından yiyin. Dönüş O’nadır.

 

16. O göktekinin, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer aniden çalkalanmaya başlar.

 

17. O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgarı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım!

 

18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Ama nasıl olmuştu benim azabım?!

 

19. Üstlerinde, kanatlarını açıp kapayarak uçan kuşları hiç görmediler mi? Onları Rahman’dan başkası tutmuyor. Kuşkusuz O, her şeyi görmektedir.

 

20. Rahman’a karşı / Rahman’dan başka size yardım edecek ordunuz kimdir? İnkarcılar bir aldanış / gurur içindeler; hepsi bu!

 

21. Peki, O, rızkını tutarsa kim var sizi rızıklandıracak? Hayır, bir azgınlık ve nefret içinde inat etmekteler.

 

22. Peki, yüzüstü kapanarak yürüyen mi daha düzgün gider yoksa dosdoğru yol üzerinde dik ve düzgün yürüyen mi?

 

23. De ki: “Sizi oluşturan O’dur. O size, işitme gücü, gözler ve gönüller verdi. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”

 

24. De ki: “Sizi, yeryüzünde yaratıp yayan O’dur. O’nun huzurunda haşredileceksiniz.”

 

25. Derler ki: “Eğer doğru sözlülerseniz, bu vaat ne zaman?”

 

26. De ki: “Bilgi Allah’ın katındadır. Bana gelince, ben ancak açıkça uyaran biriyim.”

 

27. Onu yakından gördüklerinde, inkar edenlerin yüzleri kötüleşti. Şöyle denildi: “O habire çağırıp durduğunuz şey budur.”

 

28. Söyle onlara: “Diyelim ki, Allah beni ve beraberimdekileri öldürdü, yahut bize acıdı. Peki, kafirleri korkunç bir azaptan kim kurtaracak?”

 

29. De ki: “Rahman’dır O, O’na inandık biz ve yalnız O’na güvendik. Yakında bileceksiniz kimmiş apaçık sapıklığın içinde.”

 

30. Şunu da söyle: “Bir sabah suyunuz çekiliverse, kim getirecek fışkırıp akan bir su size?”

 

 

HAKKA SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. el-Hakka / geleceği kuşkusuz olan şey!

 

2. Nedir o hakka?

 

3. O hakkanın niteliğini sana bildiren nedir?

 

4. Semud ve Ad, kaariayı / başa çarpan olayı yalanlamıştı.

 

5. Bunun üzerine Semud, bir doğal felaket ile helak edildi.

 

6. Ad ise gürleyen sesle gelen soğuk rüzgarlı bir fırtınayla mahvedildi.

 

7. Onu, onların üzerine yedi gece-sekiz gün hiç ara vermeden saldı. Topluluğu orada yerlere sürülmüş görürsün. İçleri boşaltılmış hurma kütükleri gibidirler.

 

8. Onlardan geri kalan birşey görüyor musun?

 

9. Firavun da ondan öncekiler de altı üstüne gelmiş kentlerde aynı hataya vücut verdiler.

 

10. Rablerinin resulüne isyan ettiler de O da onları, şiddeti arttıkça artan bir yakalayışla yakaladı.

 

11. Su azıp köpürdüğünde, biz sizi o akıp gidende taşıdık.

 

12. Ki onu size bir hatırlatıcı / düşündürücü yapalım ve kavrayabilen kulak kavrasın.

 

13. Sura bir üfleyişle üflendiğinde,

 

14. Yer ve dağlar yükletilip birbirine bir çarpılışla parça parça edildiğinde,

 

15. İşte o gün, olması gereken olmuştur.

 

16. Gök yarılmıştır. O gün o, lime lime sarkmıştır.

 

17. Melek de onun kenarlarındadır. Rabbinin arşını, o gün onların üstündeki sekiz taşır.

 

18. O gün arz olunursunuz; hiçbir saklınız gizli kalmaz.

 

19. Öz kitabı sağından verilen: “İşte kitabım, okuyun!” der.

 

20. “Kendi hesabıma kavuşacağımı sezmiştim zaten.”

 

21. Artık o, hoşnutluk veren bir yaşayış içindedir.

 

22. Yüksek bir bahçe içindedir.

 

23. Devşirilmesi kolaydır onun.

 

24. Geçmiş günlerde sunduklarınızın karşılığı olarak afiyetle yiyin, için.

 

25. Öz kitabı sol tarafından verilene gelince o şöyle der: “Ah ne olurdu bana kitabım verilmeseydi!”

 

26. “Hesabımın ne olduğunu hiç bilmemiş olsaydım.”

 

27. “Ah ne olurdu, iş bitmiş olsaydı!”

 

28. “Hiçbir işime yaramadı malım.”

 

29. “Sökülüp gitti benden saltanatım.”

 

30. “Tutun onu, derhal bağlayın onu.”

 

31. “Sonra cehenneme sallayın onu.”

 

32. “Sonra boyu yetmiş arşın olan bir zincirde yollayın onu.”

 

33. “Çünkü o, yüce Allah’a inanmıyordu.”

 

34. “Yoksulu doyurmaya özendirmiyordu.”

 

35. “Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur.”

 

36. “Yıkananların atık sularından başka yemek de yoktur.”

 

37. “Ki o atık suyu sadece günahkarlar yer.”

 

38. Hayır, sandıkları gibi değil! Yemin ederim gördüklerinize,

 

39. Ve görmediklerinize!

 

40. Ki o, çok soylu bir elçinin sözüdür.

 

41. Bir şairin sözü değildir o. Ne kadar da az inanıyorsunuz!

 

42. Bir kahinin sözü de değildir o. Ne kadar da az araştırıp düşünüyorsunuz!

 

43. Alemlerin Rabbi’nden bir indiriştir o.

 

44. Eğer bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi,

 

45. Andolsun ondan sağ elini koparırdık.

 

46. Sonra ondan can damarını mutlaka keserdik.

 

47. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.

 

48. Gerçek şu ki o, sakınanlar için tam bir uyarıcı ve düşündürücüdür.

 

49. Ve biz, içinizden onu yalanlayanların bulunduğunu kesinlikle biliyoruz.

 

50. Ve o, küfre sapanlar için tam bir hasrettir.

 

51. Ve o, kesin bilginin tam gerçeğidir.

 

52. Hadi artık, yüce Rabbinin adını tespih et!

 

 

MEARİC SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Soran birisi, geleceği kuşkusuz azabı sordu.

 

2. Küfre sapanlar içindir o. Yoktur onu savacak.

 

3. Yükselme boyutlarının / derecelerinin sahibi Allah’tandır o.

 

4. Melekler ve Ruh, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselirler O’na.

 

5. Artık güzel bir sabırla sabret.

 

6. Onlar onu çok uzak görüyorlar.

 

7. Biz ise onu çok yakın görüyoruz.

 

8. O gün gök, erimiş bir maden gibi olur.

 

9. Dağlar, atılmış renkli yün gibi olur.

 

10. En yakın dostlar birbirlerinin halini sormaz / bir dost bir dostundan birşey isteyemez.

 

11. Birbirlerine gösterilirler. Suçlu, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye vermeyi bile ister.

 

12. Eşini, kardeşini,

 

13. Kendisini kucaklayıp barındıran ailesini.

 

14. Ve yeryüzündeki insanların tümünü fidye verip kendisini kurtarmayı ister.

 

15. Hayır, hayır! O, alevlenen bir ateştir.

 

16. Yakar-kavurur deriyi / koparıp götürür kolu-bacağı.

 

17. Çağırır, sırtını dönüp uzaklaşanı,

 

18. Toplayıp kasada yığanı / depolayanı.

 

19. İşin gerçeği şu ki insan; aceleci, hırslı, sabırsız, tahammülsüz yaratılmıştır.

 

20. Kendisine kötülük / hoşnutsuzluk dokununca basar bağırır.

 

21. Kendisine hayır ve nimet ulaşınca ondan başkalarının yararlanmasına engel olur.

 

22. Namaz kılıp dua edenler müstesna.

 

23. Bunlar, namazlarında süreklidirler.

 

24. Bunların mallarında belirli bir hak vardır:

 

25. Yoksul ve yoksun için.

 

26. Bunlar din gününü içtenlikle doğrularlar.

 

27. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.

 

28. Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır.

 

29. Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar.

 

30. Ancak onlar eşleriyle, imkanlarının sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar.

 

31. Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir.

 

32. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar.

 

33. Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar.

 

34. Ve bunlar, namazlarını-dualarını korurlar.

 

35. İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

 

36. O nankörlere ne oluyor ki, sana doğru, o yandan bu yandan boyunlarını uzatarak geliyorlar;

 

37. Sağdan ve soldan parçalar halinde.

 

38. Onlardan herbiri nimet bahçesine konulacağını mı umuyor?

 

39. Hayır, ummasınlar. Gerçek şu ki biz onları, bildikleri şeyden yarattık.

 

40. İş onların sandığı gibi değil. Doğuların ve batıların Rabbine andolsun ki, biz gerçekten gücü yetenleriz;

 

41. Onları kendilerinden daha üstün olanlarla değiştirmeye… Ve biz önüne geçilebilecekler değiliz.

 

42. Bırak onları! Dalsınlar, oynasınlar kendileri için belirlenen günlerine ulaşıncaya kadar.

 

43. O gün kabirlerlen fırlayarak çıkarlar. Dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler.

 

44. Gözleri yere eğik; bir zillet kuşatmıştır onları. İşte bu gündür onlara vaat edilmiş olan.

 

 

NEBE SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Hangi şeyden sorup duruyorlar birbirlerine?

 

2. O büyük haberden mi?

 

3. Ki onda tartışma içindedirler.

 

4. Hayır, sandıkları gibi değil. Yakında bilecekler.

 

5. Hayır, hayır! Düşündükleri gibi değil, yakında bilecekler.

 

6. Biz bu yeryüzünü bir beşik yapmadık mı?

 

7. Dağları birer kazık yapmadık mı?

 

8. Sizleri çiftler olarak yarattık.

 

9. Sizin uykunuzu bir dinlenme / bir rahatlama / bir tür ölüm yaptık.

 

10. Geceyi bir giysi yaptık.

 

11. Gündüzü, geçim için çalışma zamanı yaptık.

 

12. Üstünüze yedi sağlam / aşınmaz kurduk.

 

13. Bir de parıl parıl parlayan kandil yerleştirdik.

 

14. Sıkarak su çıkaranlardan şarıl şarıl bir su indirdik,

 

15. Ki çıkaralım onlardan taneler ve otlar.

 

16. Ve içiçe girmiş bağlar-bahçeler.

 

17. Hiç kuşkusuz, o ayırma ve hüküm günü kesin olarak belirlenmiştir.

 

18. Sura üfürüldüğü gün, bölükler halinde geleceksiniz.

 

19. Gök açılmış, kapı kapı oluvermiştir.

 

20. Dağlar yürütülmüş, bir serap oluvermiştir.

 

21. Cehennem, bir gözetleme yeri olmuştur.

 

22. Azgınlar için bir barınak.

 

23. Devirlerce kalacaklardır içinde.

 

24. Ne bir serinlik tadacaklar ne de bir içecek.

 

25. Sadece kaynar su, atık su,

 

26. Çok uygun bir karşılık olarak.

 

27. Doğrusu onlar böyle bir hesap ummuyorlardı.

 

28. Ayetlerimizi pervasızca yalanlamışlardı.

 

29. Oysa ki biz, herşeyi iyiden iyiye sayıp kitaplaştırmıştık.

 

30. “Hadi tadıverin! Size azaptan başka birşey asla artırmayacağız.”

 

31. Takva sahipleri için bir kurtuluş ve bir zafer vardır.

 

32. Sulak bahçeler, bağlar, üzümler,

 

33. Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,

 

34. Dopdolu kadehler vardır.

 

35. Orada ne bir boş söz duyarlar ne de bir yalan.

 

36. Rabbinden bir ödül, tam kıvamında bir bağış.

 

37. Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O. Rahman’dır. O’nun huzurunda söze cüret edemezler.

 

38. O gün Ruh ve melekler saf bağlayıp kıyama geçerler. Rahman’ın izin verdiği dışındakiler konuşamazlar. O izin verilen, doğruyu söyler.

 

39. İşte budur hak olan gün. Artık dileyen, Rabbine varacak bir yol tutsun.

 

40. Biz sizi yakın bir azap ile uyardık. Bir gündedir ki o, kişi kendi ellerinin önden gönderdiğine bakar ve küfre sapan şöyle der: “Keşke toprak olsaydım.”

 

 

NAZİAT SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Andolsun çekip koparanlara / yay çekenlere / kuyudan su çekenlere / bağsız-bekçisiz koşan atlara / ayrılık yüzünden hasret çekenlere / daldırıp daldırıp çıkaranlara,

 

2. Andolsun rahatça, incitmeden çekenlere / düğümü hünerle çözenlere / bir yerden bir yere gidenlere / coşkuyla iç çekenlere,

 

3. Andolsun boşlukta yahut suda yüzüp yüzüp gidenlere,

 

4. Derken öne geçip yarışı kazananlara,

 

5. Bir iş ve oluşu çekip çevirenlere,

 

6. Ki o gün şiddetle sarsacak olan sarsacaktır.

 

7. Onu, ardısıra gelen izleyecektir.

 

8. Bazı kalpler o gün kaygıdan titreyecektir.

 

9. Onların gözleri yerlere eğilecektir.

 

10. “Biz gerçekten bu çukurda eski halimize döndürülecek miyiz?” diyorlar.

 

11. “Un-ufak kemikler haline geldikten sonra, öyle mi!”

 

12. “Hüsran dolu bir dönüştür bu öyleyse.” diye konuştular.

 

13. Oysa ki o, sert bir komut sesinden ibarettir.

 

14. Bir anda hepsi uyanıp ortaya geliverir.

 

15. Ulaştı mı sana Musa’nın haberi?

 

16. Hani, Rabbi ona, kutsal vadide, Tuva’da seslenmişti:

 

17. “Firavun’a git. İyice azdı o.”

 

18. “De ki ona: ‘Arınıp temizlenmeye ne dersin?’”

 

19. “Seni Rabbine kılavuzlayayım da gönülden ürperesin.”

 

20. Derken ona en büyük mucizeyi gösterdi.

 

21. Ama o yalanladı, isyan etti.

 

22. Sonra sırtını döndü; koşuyordu.

 

23. Derken bir araya toplayıp bağırdı.

 

24. Dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim.”

 

25. Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.

 

26. Kuşkusuz bunda, içine ürperti düşen için tam bir ibret vardır.

 

27. Siz mi daha zorsunuz yaradılışça, gök mü?

 

28. Onu O yapıp kurdu. Onun boyunu yükseltti; ardından ona ahenk ve düzen verdi.

 

29. Gecesini kararttı, kuşluğunu ortaya çıkardı.

 

30. Bundan sonra da yeri yayıp yuvarlattı.

 

31. Ondan suyunu, otlağını çıkardı.

 

32. Dağları, demir atmış gibi oturttu.

 

33. Sizin için ve hayvanlarınız için bir geçim aracı olarak.

 

34. O güç yetmez büyük felaket geldiğinde,

 

35. O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar.

 

36. Gören kişi için cehennem apaçık ortaya çıkarılmıştır.

 

37. Artık, azmış olan,

 

38. Ve iğreti hayatı yeğlemiş olan için,

 

39. Cehennem, barınağın ta kendisidir.

 

40. Rabbinin yüceliğinden korkup nefsini boş heveslerden yasaklamış olan içinse,

 

41. Cennet, barınağın ta kendisidir.

 

42. O saatten soruyorlar sana, “gelip demir atması ne zaman” diye.

 

43. Nerede sende, onu hatırlatacak şey!

 

44. Ona ilişkin bilginin sonu Rabbine varır.

 

45. Sen sadece, ondan korkanları uyaransın.

 

46. Onu gördükleri gün onlar, sanki bir akşam veya kuşluk vaktinden başka kalmamışa dönecekler.

 

 

İNFİTAR SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Gök çatlayıp yarıldığı zaman,

 

2. Yıldızlar dökülüp saçıldığı zaman,

 

3. Denizler fışkırtıldığı zaman,

 

4. Kabirler deşildiği zaman,

 

5. Benlik bilmiş olacaktır önden gönderdiğini de arkaya bıraktığını da.

 

6. Ey İnsan! O sonsuz cömertliğin sahibi Rabbine karşı seni gururlu kılan nedir?

 

7. Rabbin ki seni yarattı, düzenledi, en güzel ölçülerle şekillendirdi.

 

8. Dilediği herhangi bir biçimde seni oluşturdu.

 

9. Hayır, iş sanıldığı gibi değil. Siz dini yalanlıyorsunuz.

 

10. Ve şu kuşkusuz ki, sizin üzerinizde koruyucular-bekçiler var.

 

11. Çok değerli yazıcılar,

 

12. Bilirler yapmakta olduğunuzu.

 

13. Şu da kuşkusuz: İyiler tam bir nimet içindedir,

 

14. Kötülerse cehennemin ta ortasında.

 

15. Din günü girerler oraya.

 

16. Onlar ondan, görülmeyecek şekilde uzaklaşmış değillerdir.

 

17. Din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?

 

18. Evet, din gününün ne olduğunu sana bildiren nedir?

 

19. Bir gündür ki o, bir benlik bir başka benlik için hiçbir şeye güç yetiremez. O gün buyruk yalnız Allah’ındır.

 

 

İNŞİKAK  SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Gök yarılıp parçalandığı,

 

2. Ve Rabbini dinleyip de hakkın belirişine araç kılındığı zaman!

 

3. Ve yer uzatıldığı,

 

4. Ve içindekini atıp boşaldığı,

 

5. Ve Rabbini dinleyip de hakkın belirişine araç kılındığı zaman!

 

6. Ey İnsan! Sen, Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda O’na kavuşacaksın.

 

7. O zaman kitabı sağdan verilen,

 

8. Kolay bir hesapla hesaba çekilecek,

 

9. Ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.

 

10. Kitabı arka tarafından verilen,

 

11. Bir ölüm çağıracak,

 

12. Ve korkunç ateşe girecektir.

 

13. O, ailesi içinde sevinçli idi.

 

14. Daha düşük bir konuma asla geçmeyeceğini sanmıştı.

 

15. Hayır! Rabbi onu iyice görmekteydi.

 

16. İş, sandıkları gibi değil! And içerim akşamın kızıllığına,

 

17. Geceye ve derlediğine,

 

18. Toparlandığı zaman Ay’a,

 

19. Ki siz boyuttan boyuta / halden hale mutlaka geçeceksiniz.

 

20. Peki onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?!

 

21. Karşılarında Kur’an okunduğu zaman secde etmiyorlar.

 

22. Tam aksine, o küfre sapanlar yalanlıyorlar.

 

23. Allah, içlerinde sakladıklarını çok iyi biliyor.

 

24. O halde onlara acıklı bir azap muştula.

 

25. İman edip hayra barışa yönelik işler yapanlar müstesnadır. Onlar için kesintisiz bir ödül vardır.

 

 

 

RUM SURESİ

1. Elif Lâm Mîm. 2,3,4,5. Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün Allah’ın (Rumlara) zafer vermesiyle mü’minler sevinecektir. Allah dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.6. Allah (onlara zafer konusunda) bir vaadde bulunmuştur. Allah vaadinden dönmez. Fakat insanların çoğu bilmezler.  7. Onlar dünya hayatının ancak dış yönünü bilirler. Ahiret konusunda ise tamamen gaflettedirler. 8. Onlar, kendi nefisleri(nin yaratılış incelikleri) hakkında hiç düşünmediler mi? Hem Allah gökler ile yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ve hikmete uygun olarak ve belirli bir süre için yaratmıştır. Şüphesiz insanların birçoğu Rablerine kavuşacaklarını inkar ediyorlar. 9. (Yine) onlar, yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar kendilerinden daha kuvvetli idiler. Yeryüzünü sürüp işlemişler ve orayı kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi. Allah onlara asla zulmediyor değildi. Fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.  10. Sonra, Allah’ın âyetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu. 11. Allah, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrar eder. Sonra da yalnız ona döndürüleceksiniz.  12. Kıyametin kopacağı günde suçlular hayal kırıklığı içinde ümitsizliğe düşeceklerdir.  13. Onların, Allah’a koştukları ortaklardan kendileri için şefaatçılar da olmayacaktır. Artık onlar ortak koştukları şeyleri de inkar ederler. 14. Kıyametin kopacağı gün, işte o gün mü’minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır.  15. İman edip salih ameller işleyenlere gelince, işte onlar cennet bahçelerinde sevindirilirler. 16. İnkar edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır.  17. Öyle ise akşama girdiğinizde, sabaha kavuştuğunuzda, Allah’ı tespih edin. 18. Göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur. Gündüzün sonunda ve öğle vaktine girdiğinizde Allah’ı tespih edin.  19. Allah, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü diriltir. Siz de (mezarlarınızdan) işte böyle çıkarılacaksınız. 20. Sizi topraktan yaratması, O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra bir de gördünüz ki siz beşer olmuş (çoğalıp) yayılıyorsunuz.  21. Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.  22. Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır  23. Geceleyin uyumanız ve gündüzün onun lütfundan istemeniz de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda işiten bir toplum için ibretler vardır. 24. Korku ve ümit kaynağı olarak şimşeği size göstermesi, gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesi, onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için elbette ibretler vardır 25. Emriyle göğün ve yerin (kendi düzenlerinde) durması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Sonra sizi yerden (kalkmaya) bir çağırdı mı, bir de bakarsınız ki (dirilmiş olarak) çıkıyorsunuz.  26. Göklerde ve yerde kim varsa yalnızca O’na âittir. Hepsi O’na boyun eğmektedirler.  27. O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu O’na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.4 Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O’nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.  28. Allah size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. 29. Fakat, zulmedenler bilgisizce nefislerinin arzularına uydular. Allah’ın (bu şekilde) saptırdığı kimseleri kim doğru yola iletir? Onların hiçbir yardımcıları yoktur.

30. Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata  sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur.6 İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.  31,32. Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir. 33. İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, Rablerine yönelerek ona dua ederler. Sonra Allah onlara kendinden bir rahmet tattırınca da, bir bakarsın ki içlerinden bir grup, Rablerine ortak koşuyorlar. 34. Kendilerine verdiğimiz nimetleri inkar etsinler bakalım! Haydi (şimdilik) yararlanın, ama yakında bileceksiniz. 35. Yoksa biz kendilerine bir delil mi indirdik de o, Allah’a ortak koşmaları konusunda (isabetli olduklarını) söylüyor? 36. İnsanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona sevinirler. Eğer kendi işledikleri şeyler sebebiyle başlarına bir kötülük gelirse, bir de bakarsın ki ümitsizliğe düşerler.  37. Allah’ın, rızkı dilediğine bol verdiğini ve (dilediğine) kıstığını görmediler mi? Bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır.  38. Öyle ise akrabaya, yoksula, ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. 39. İnsanların malları içinde artsın diye faizle her ne verirseniz, Allah katında artmaz. Ama Allah’ın hoşnutluğunu isteyerek her ne zekat verirseniz; işte bunu yapanlar sevaplarını kat kat arttıranlardır.  40. Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da diriltecek olandır. Allah’a koştuğunuz ortaklardan, bunlardan herhangi bir şeyi yapabilen var mı? O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir.  41. İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır. 42. De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın.” Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi. 43. Allah tarafından, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru dine çevir. O gün insanlar bölük bölük ayrılacaklardır.  44. Kim inkâr ederse, inkarı kendi aleyhinedir. Kimler de salih amel işlerse, ancak kendileri için (cennette yer) hazırlarlar.  45. Bu hazırlığı Allah’ın; iman edip salih amel işleyenleri kendi lütfundan mükafatlandırması için yaparlar. Şüphesiz o inkâr edenleri sevmez. 46. Rüzgarları, yağmurun müjdecileri olarak göndermesi, Allah’ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir. O bunu, size rahmetinden tattırmak, emriyle gemilerin yol alması, onun lütfundan rızkınızı aramanız ve şükretmeniz için yapar. 47. Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Mü’minlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.  48. Allah rüzgarları gönderendir. Onlar da bulutları harekete geçirir. Allah onları dilediği gibi, (bazen) yayar ve (bazen) yoğunlaştırır. Nihayet yağmurun onların arasından çıktığını görürsün. Onu kullarından dilediklerine uğrattığı zaman bir de bakarsın sevinirler.

49. Oysa onlar daha önce kendilerine yağmur yağdırılmadan evvel kesin bir ümitsizliğe kapılmışlardı. 50. Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki, o ölüleri de elbette diriltecektir. O her şeye hakkıyla gücü yetendir. 51. Andolsun, eğer (ekinlerine zararlı) bir rüzgar göndersek de o ekini sararmış görseler, ardından mutlaka nankörlük etmeye başlarlar.  52. Şüphesiz, sen ölülere işittiremezsin. Dönüp gittikleri zaman çağrıyı sağırlara da işittiremezsin.  53. Sen körleri sapkınlıklarından çıkarıp doğru yola iletemezsin. Sen çağrını ancak, âyetlerimize inanıp müslüman olan kimselere işittirebilirsin.  54. Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.  55. Kıyametin kopacağı gün suçlular, (dünyada) bir andan fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar (dünyada haktan) işte böyle döndürülüyorlardı.  56. Kendilerine ilim ve iman verilmiş olanlar ise onlara şöyle diyeceklerdir: “Andolsun, siz, Allah’ın yazısına göre, yeniden dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu yeniden dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz.” 57. O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez.  58. Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik. Andolsun, eğer sen onlara bir âyet getirsen, inkâr edenler mutlaka, “Siz ancak asılsız şeyler uyduranlarsınız” derler.  59. Allah, bilmeyenlerin kalplerini işte böyle mühürler.  60. Sabret. Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir. Kesin imana sahip olmayanlar sakın seni gevşekliğe (ve tedirginliğe) sürüklemesinler.

 

 

 

ANKEBUT SURESİ

1.Elif Lâm Mîm. 2.İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. 3.. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.   4.Yoksa kötülük yapanlar, bizden kaçıp kurtulacaklarını mı sandılar. Ne kötü hükmediyorlar!  5  .Her kim Allah’a kavuşmayı umarsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.6.Her kim cihad ederse, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah âlemlere muhtaç değildir. 7. İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız. 8. Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini emrettik. Şâyet onlar seni, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa, bu takdirde onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak bana olacaktır ve ben yapmakta olduklarınızı size haber vereceğim.  9. İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız.  10. İnsanlardan öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, “Biz de sizinle beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?  11. Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir.  12. İnkar edenler iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler. Halbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.  13. Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir. 14. Andolsun, biz Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi .15. Biz de onu (Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.  16. İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”  17. “Siz Allah’ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah’ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.”  18. “Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”  19. Onlar, Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır. 20. De ki: “Yeryüzünde dolaşın da Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığına bakın. Sonra Allah (aynı şekilde) sonraki yaratmayı da yapacaktır. (Kıyametten sonra her şeyi tekrar yaratacaktır) Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”  21. O dilediğine azap eder, dilediğine de merhamet eder. Ancak O’na döndürüleceksiniz  22. Siz, yerde de gökte de (Allah’ı) aciz bırakacak değilsiniz. Sizin Allah’tan başka ne bir dostunuz, ne de bir yardımcınız vardır.  23. Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkar edenler var ya; işte onlar benim rahmetimden ümit kesmişlerdir. İşte onlar için elem dolu bir azap vardır 24. (İbrahim’in) kavminin cevabı, “Onu öldürün veya yakın” demekten ibaret oldu. Allah da onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır.  25. İbrahim onlara dedi ki: “Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah’ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkar edip tanımayacak; kiminiz kiminize lanet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır.”  26. Bunun üzerine Lût, ona (İbrahim’e) iman etti. İbrahim, “Ben, Rabbime (gitmemi emrettiği yere) hicret edeceğim. Şüphesiz o mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.  27. O’na (İbrahim’e) İshak’ı ve Yakub’u bahşettik. Onun soyundan gelenlere peygamberlik ve kitab verdik. Ayrıca ona dünyada mükafatını da verdik. Şüphesiz o, ahirette de salih kimselerdendir.  28. Lût’u da peygamber olarak gönderdik. Hani o kavmine şöyle demişti: “Gerçekten siz, sizden önce dünyada hiçbir toplumun yapmadığı bir hayasızlığı işliyorsunuz.”  29. “Siz hâlâ erkeklere yanaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” Kavminin cevabı, “Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah’ın azabını getir bize” demeden ibaret oldu.  30. (Lût) “Ey Rabbim! Şu bozguncu kavme karşı bana yardım et” dedİ. 31. Elçilerimiz (melekler) İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler. 32. İbrahim, “Ama orada Lût var” dedi. Onlar, “Orada kimin bulunduğunu biz daha iyi biliriz. Biz onu ve ailesini elbette kurtaracağız. Ancak karısı başka. O geri kalıp helak edilenlerden olacaktır.”  33. Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler ona, “Korkma, üzülme. Biz seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O geride kalıp helak edilenlerden olacaktır.”  34. Şüphesiz biz, bu memleket halkı üzerine, fasıklık ettiklerinden dolayı gökten bir azap indireceğiz.  35. Andolsun biz, aklını kullanacak bir kavm için o memleketten ibret alınacak apaçık bir delil bıraktık.  36. Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı peygamber olarak gönderdik. Şuayb, “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Ahiret gününe ümit besleyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın” dedi.  37. Kavmi, onu yalanladı. Bunun üzerine kendilerini o malum sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar  38. Ad ve Semûd kavimlerini de helak ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Halbuki onlar gözü açık kimselerdi.  39. Kârûn’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da helak ettik. Andolsun, Mûsâ kendilerine apaçık mucizeler getirmişti de yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Oysa bizi geçip (azabımızdan) kurtulamazlardı.  40. Bunların her birini kendi günahları yüzünden yakaladık. Onlardan taş yağmuruna tuttuklarımız var. Onlardan o korkunç sesin yakaladığı kimseler var. Onlardan yerin dibine geçirdiklerimiz var. Onlardan suda boğduklarımız var. Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı.  41. Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!  42. Şüphesiz Allah, onların, kendini bırakıp da başka ne tür şeylere taptıklarını biliyor. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.  43. İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.  44. Allah gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. İşte bunda inananlar için bir ibret vardır.  45. (Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor.46. İçlerinden zulmedenler hariç, Kitap ehli ile ancak en güzel bir yolla mücadele edin ve (onlara) şöyle deyin: “Biz, bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilahımız ve sizin ilahınız birdir (aynı ilahtır). Biz sadece ona teslim olmuş kimseleriz.” 47. İşte böylece biz sana kitabı indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar (Kitap ehlinden çağdaşın olanlar) dan da ona inananlar vardır. Bizim âyetlerimizi ancak kâfirler inkâr ederler.  48. Sen şu Kur’an’dan önce hiçbir kitap okumuyor ve onu sağ elinle yazmıyordun. (Okuyup yazsaydın) o takdirde batıl peşinde koşanlar, şüpheye düşerlerdi.  49. Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin kalplerindeki apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi ancak zalimler inkâr eder. 50. Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır ve ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”  51. Kendilerine okunan kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi?3 Şüphesiz bunda inanan bir kavim için bir rahmet ve bir öğüt vardır.  52. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanları bilir. Batıla inanıp Allah’ı inkar edenler var ya; işte onlar asıl ziyana uğrayanlardır 53. Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. (Hikmet gereği) belirlenmiş bir süre olmasaydı azap onlara mutlaka gelirdi. Onlar farkında değillerken kendilerine ansızın elbette gelecektir.  54,55. Senden azabın çabucak gelmesini istiyorlar. Oysa azap kâfirleri üstlerinden ve ayaklarının altından bürüyeceği gün, şüphesiz cehennem onları mutlaka kuşatmış olacaktır. Allah onlara, “Yapmakta olduklarınızın cezasını tadın” diyecektir.  56. Ey iman eden kullarım! Şüphesiz ki benim arzım (yeryüzü) geniştir. O halde ancak bana kulluk edin. 57. Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. 58. İman edip salih amel işleyenler var ya, onları içinden ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. Çalışanların mükafatı ne güzeldir! 59. Onlar, sabreden ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimselerdir.  60. Nice canlılar vardır ki, rızıklarını taşımazlar (yiyecek biriktirmezler). Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.  61. Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O halde nasıl(haktan) döndürülüyorlar?  62. Allah kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.  63. Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar 64. Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!  65. Gemiye bindikleri zaman dini Allah’a has kılarak O’na dua ederler. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise bir de bakarsın ki, Allah’a ortak koşuyorlar.  66. Kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etsinler ve bir süre daha faydalansınlar bakalım! İleride bilecekler.  67. Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim, onların yurtlarını saygın ve güvenlikli bir yer kıldığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ batıla inanıyorlar da Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?  68. Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde kâfirler için bir yer mi yok?  69. Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz. Şüphesiz Allah mutlaka iyilik yapanlarla beraberdir.

 

 

 

MUTAFFİFİN SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Azap ve kaygu; tartıda ve ölçüde hile yapanlara olsun;

 

2. Ki onlar insanlardan alırken ölçüyü tam yaparlar,

 

3. Onlara vermek üzere tartıp ölçtükleri zaman, eksiltmeye giderler.

 

4. Peki bunlar kendilerinin diriltileceğini sanmıyorlar mı?

 

5. Çok büyük bir gün için.

 

6. Bir gün ki, insanlar, alemlerin Rabbi huzurunda kıyama geçerler.

 

7. Hayır, iş, düşündükleri gibi değil. Rezilliğe batmışların kitabı, karanlı ve pis bir çukurun, Siccin’in ta içindedir.

 

8. Siccin’in ne olduğunu sana gösteren nedir?

 

9. Rakamlandırılmış bir kitaptir o.

 

10. Vay haline o gün, yalanlayanların!

 

11. Onlar ki din gününü yalanlarlar.

 

12. Onu ancak her şımarıp azmış, günaha batmış olan yalanlar.

 

13. Böylesine, ayetlerimiz okunduğunda, “daha öncekilerin efsaneleri” deyiverir.

 

14. İşin esası o değil! Onların kazanmakta oldukları, kalplerinin üstünde pas oluşturmuştur.

 

15. Hayır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir.

 

16. Sonra onlar mutlaka cehenneme dalacaklardır.

 

17. Sonra da: “İşte budur o yalanlamakta olduğunuz şey.” denilecektir.

 

18. Hayır, sandıkları gibi değil. İyilik sergileyenlerin kitabı İlliyyun’da, en yüce burçlardadır.

 

19. İlliyyun’un ne olduğunu sana anlatan nedir?

 

20. Rakamlanmış bir kitaptır o.

 

21. Yaklaştırılmış olanlar tanıklık eder ona.

 

22. İyilik sergileyenler büyük bir nimetin tam içindedir.

 

23. Koltuklar üzerinde seyre dalarlar.

 

24. Yüzlerinde nimetin sevinç parıltısını izlersin.

 

25. Katıksız, damgalı bir içecekten içirilirler,

 

26. Ki sonu bir misktir. İşte yarışanlar böyle birşey için yarışsınlar!

 

27. Onun katkısı Tesnim’den; en yüce, en seçkin olandandır.

 

28. Bir kaynak ki, iyice yaklaştırılmış olanlar içerler ondan.

 

29. Şu bir gerçek ki, suça batmış olanlar, iman sahiplerine gülerlerdi.

 

30. Onların yanlarından geçerken birbirlerine kaş-göz işareti yaparlardı.

 

31. Ailelerine döndüklerinde gülüp eğlenmeye koyulurlardı.

 

32. İnsanları gördüklerinde: “Şunlar var ya! Şaşkın, sapık bunlar.” derlerdi.

 

33. Oysa ki kendileri, inananlar üzerine bekçi gönderilmemiştir.

 

34. İşte bugün, iman sahipleri, küfre batmışlara gülüyorlar.

 

35. Koltuklar üzerinde seyrediyorlar.

 

36. Nankör kafirler, yapmış olduklarıyla ödüllendirildiler mi?

 

 

RAD SURESİ

 

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Elif, Lam, Mim, Ra. O Kitap’ın ayetleridir bunlar. Ve sana Rabbinden indirilen, haktır. Ne var ki, insanların çoğu iman etmez.

 

2. Allah odur ki, gökleri direksiz yükseltmiştir, görüyorsunuz onları… Sonra arş üzerine egemen olmuştur. Güneş’i ve Ay’ı da boyun eğdirmiştir. Bunların tümü belirlenmiş bir vakte kadar akar dururlar. Oluşu yönlendirir, çekip çevirir O… Ayetleri birer birer gözler önüne serer ki, Rabbinize kavuşacağınıza açık-seçik inanasınız.

 

3. Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O’dur. Bütün meyvalardan kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette ayetler vardır.

 

4. Yeryüzünde birbirine sırt vermiş komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, bir tek suyla sulanırlar. Biz bunların, yemişlerde bir kısmını diğer bir kısmına üstün kıldık. Bütün bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ki ibretler vardır.

 

5. Eğer şaşıyorsan, esas şaşılacak olan onların şu sözüdür: “Biz toprak olunca mı ve gerçekten mi yeni bir yaradılış içinde bulunacağız?” Bunlar Rablerini inkar edenlerdir. Ve bunlar boyunlarına bukağılar vurulanlardır. Bunlar ateşe dost olanların ta kendileridir; orada sürekli kalacaklardır.

 

6. Senden, güzellikten önce kötülük istemede acele ediyorlar. Halbuki önlerinden pek çok örnek gelip geçti. Şu da bir gerçek ki, Rabbin insanlara karşı, zulümlerine rağmen af sahibidir. Ve rabbinin azabı elbette çok şiddetlidir.

 

7. Küfre sapmış olanlar şöyle derler: “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” Sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.

 

8. Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağını bilir. O’nun katında herşey bir ölçüye bağlıdır.

 

9. Gaybı da görünen alemi de bilendir O… Kebir, sınırsızca büyük O’dur; Müteal, sonsuzca yüce O’dur.

 

10. Sizden sözü saklayan da açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.

 

11. Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah’ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun maruz kaldığı şeyleri, onlar, iç dünyalarını değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah dışında koruyucu bir dost ta olamaz.

 

12. Size, hem korku hem ümit olsun diye şimşeği gösteren O’dur. Yüklü yüklü bulutları da O oluşturuyor.

 

13. Gök gürültüsü O’nu hamd ile tespih eder; melekler de O’ndan ürpererek… Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O’na karşı mücadele edip duruyorlar.

 

14. Gerçek dua yalnız O’na / hak davet yalnız O’nun için yapılır. O’nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.

 

15. Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah’a secde eder.

 

16. De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kim?” De ki: “Allah.” De ki: “O’nun yanında başka dostlar mı / destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde değiller.” De ki: “Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir olur mu? Yoksa Allah’a, tıpkı O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratış / yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?” De ki: “Allah’tır herşeyi yaratan, O’dur Vahid ve Kahhar olan.”

 

17. Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçülerince sel oldu, ardından da sel, üste çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya alet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah hakla batılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir.

 

18. Rablerinin çağrısına olumlu cevap verenler için güzellik vardır. O’na olumlu cevap vermeyenlere gelince, yeryüzündekilerin tamamı onların olsa, bir o kadar da ilave edilse, kurtulmak için bunların tümünü fidye verirlerdi. Böylelerinin hesabı kötü olacaktır; varacakları yer de cehennemdir. Ne kötü yataktır o!

 

19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.

 

20. İşte bunlardır, Allah’a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar.

 

21. Onlar, Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar, Rablerinden korkarlar ve hesabın kötüsünden ürperti duyarlar.

 

22. Onlar, Rablerinin yüzünü arzulayarak sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine sunduğumuz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bunlar içindir ölümsüz yurt.

 

23. Adn cennetleri bunlar içindir. Atalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden barışa hizmet etmiş olanlarla birlikte girerler oraya. Meleklerse her kapıdan yanlarına sokulurlar:

 

24. “Selam size, sabrettiğiniz için. Ne güzeldir şu sonsuzluk yurdu!” derler.

 

25. Allah’a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.

 

26. Allah dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar da sınırlayıp kısar da. İğreti dünya hayatıyla sevinip şımardılar. Oysa ki dünya hayatı, ahirete oranla sadece küçük bir nimetlenme.

 

27. Küfre sapanlar derler ki: “Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Allah dilediğini saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir.”

 

28. Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah’ın Zikri’yle yatışan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah’ın Zikri’yle yatışır / tatmin bulur.

 

29. İman edip barış uğruna iyi işler yapanlara mutluluk ve müjde var, güzel bir gelecek var.

 

30. İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman’a küfrederlerken sen kendilerine sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: “O’dur benim Rabbim, ilah yok O’ndan başka; O’na dayanmışım ben. Yalnız O’nadır tövbem.”

 

31. Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah’ındır. İman edenler hala ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle-tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah’ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.

 

32. Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edildi. İnkar edenlere biraz süre verdim ama sonunda hepsini enseledim. Gördüler nasılmış azap!

 

33. Allah’a ortaklar tanıdılar. Peki, her benliğin yaptığı işin başında duranla bunlar bir mi? De ki: “Onları isimlendirin. Yoksa siz Allah’a, yeryüzünde bilmediği birşeyi mi haber veriyorsunuz? Yoksa, anlamsız bir laf mı ediyorsunuz?” Hayır, küfre sapanlara, tuzakları süslü gösterildi de yoldan döndürüldüler. Allah’ın şaşırttığına kılavuzluk edecek yok.

 

34. Dünya hayatında bir azap var onlar için, ahiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah’a karşı koruyacak kimse de yoktur.

 

35. Sakınıp korunanlara vaat edilen cennetin temsili anlatımı şu: Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup sakınanların son yurdu. Kafirlerin son yurdu ise ateş…

 

36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenle ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları onun bir kısmını inkar ederler. De ki: “Bana, yalnız Allah’a kulluk etmem, O’na ortak koşmamam emredildi. Ben O’na yakarır, O’na davet ederim. Dönüşüm de O’nadır.”

 

 

37. İşte biz o Kur’an’ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah’tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.

 

38. Andolsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah’ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre için bir yazı vardır.

 

39. Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sabit tutar. Kitap’ın anası / ana Kitap O’nun katındadır.

 

40. Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.

 

41. Bizim, o yerküreye gelip onu uçlarından biraz eksilttiğimizi görmediler mi? Allah hükmeder; O’nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O.

 

42. Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu, ama tüm tuzaklar Allah’ındır. Her benliğin ne kazandığını O bilir. Kafirler de bilecekler sonsuzluk yurdu kimindir!

 

43. Küfre sapanlar: “Sen gönderilmiş bir elçi değilsin.” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter.”

 

 

HAC SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet saatinin zelzelesi gerçekten çok büyük birşeydir.

 

2. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın, emzirdiğinden vazgeçer ve her gebe kadın taşıdığını düşürür. Sen o gün insanları sarhoşlar halinde görürsün; oysa ki onlar sarhoş değillerdir, ama Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

 

3. İnsanlardan bazıları vardır, hiçbir ilme sahip olmadan Allah konusunda mücadele eder ve her inatçı-kaypak şeytanın ardısıra gider.

 

4. O şeytan üzerine şöyle yazılmıştır: Kim buna dost olursa muhakkak o onu saptırır ve onu, alevi zorlu ateşin azabına götürür.

 

5. Ey insanlar! Ölümden sonra dirilme konusunda kuşku içinde olabilirsiniz. Ama şu bir gerçek ki, biz sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir embriyodan / döllenmiş bir karışımdan, sonra ne olduğu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım. Ve sizi rahimlerde, belirlenen bir süreye kadar dilediğimiz şekilde bekletiyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyoruz. Daha sonra da tam kuvvetinize ulaşmanızı sağlıyoruz. Bununla birlikte içinizden bir kısmı öldürülüyor, yine içinizden bir kısmı ilimden sonra bir şey bilmesin diye ömrün en basit ve düşük noktasına geri gönderiliyor. Yeryüzünü de sönmüş kül halinde görürsün. Nihayet onun üzerine suyu indirdiğimizde titrer, kabarır ve her güzel / bereketli çiftten bir şeyler bitirir.

 

6. Bu böyledir, çünkü Allah hakkın ta kendisidir. O, ölüleri diriltiyor ve O, herşey üzerinde kudretiyle egemendir.

 

7. Ve saat mutlaka gelecektir. Kuşku yok onda. Ve Allah kabirlerdeki şuurlu varlıkları diriltecektir.

 

8. İnsanlar içinde öylesi vardır ki, Allah konusunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlık getiren bir kitaba sahip olmaksızın mücadele edip durur.

 

9. Yanını eğip bükerek uğraşır ki, Allah yolundan saptırıversin. Böyle kişiye dünyada bir yüzkarası öngörülmüştür. Ve kıyamet günü biz ona, o kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız.

 

10. “Al, işte bu, iki elinin önden gönderdiğidir. Şu bir gerçek ki, Allah kullara asla zulmedici değildir.”

 

11. İnsanlardan bazıları da Allah’a kıyıdan kıyıya ibadet ederler. Kendisine bir hayır isabet ettiğinde, onunla tatmin bulup yatışır; kendisine bir fitne, bir deneme gelip çattığında yüzüstü geri dönüverir. Dünyada da kayba uğramıştır böylesi, ahirette de. Apaçık hüsranın ta kendisi işte budur.

 

12. Allah’ı bırakır da kendisine zarar veremeyecek, yarar sağlamayacak şeylere kulluk eder. Dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir bu.

 

13. Zararı yararından daha yakın olan kişiye yalvarır / davet eder. Ne kötü bir destekçidir o, ne kötü bir efendidir!

 

14. Allah, iman edip iyilik ve barışa yönelik işler yapanları altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Allah, dilediğini yapar.

 

15. Kim Allah’ın dünyada ve ahirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kesssin de bakıversin: Oyunu, öfkelendiği şeyleri gerçekten giderecek mi?

 

16. Biz onu, böylece açık-seçik ayetler halinde indirdik. Kuşkusuz, Allah dilediğine kılavuzluk eder.

 

17. İman edenler, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve şirke sapanlar arasında Allah, kıyamet günü ayrım yapacaktır. Allah, herşey üzerine Şehid’dir, tanıktır.

 

18. Görmedin mi ki göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah’a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah’ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah dilediğini yapar.

 

19. İşte şu iki hasım, Rableri hakkında çekişip durmuşlardır. Sonuçta küfre sapanlar için ateşten giysi biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülmektedir.

 

20. Bu suyla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir.

 

21. Bunlar için bir de demirden kamçılar var.

 

22. Istırap yüzünden oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri döndürülürler: “Tadın şu yangın azabını!”

 

23. Allah, iman edip iyilik ve barışa yönelik işler yapanları, altından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Orada, altından bilezikler ve inciyle süsleneceklerdir. Ve orada giysileri ipektir.

 

24. Sözün güzeline ve tatlısına ulaştırılmışlardır; Hamid olan Allah’ın yoluna ulaştırılmışlardır.

 

25. Küfre sapanlar, Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Hem sürekli içinde kalan hem dışarıdan gelen tüm insanlar için oluşturduğumuz Mescid-i Haram’dan da geri çeviriyorlar. Kim orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona acıklı bir azabı tattıracağız.

 

26. Bir zamanlar İbrahim için, Beytullah’ın yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rüku-secde edenler için temizle.

 

27. İnsanlar için de haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse derin vadilerden gelerek, yorgunluktan incelmiş binitler üzerinde sana ulaşsınlar.

 

28. Kendilerie ait bir takım yararlara tanık olsunlar. Kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar. İşte bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.

 

29. Sonra, kirlerini atsınlar, adaklarını yerine getirsinler, Beytullah’ı tavaf etsinler.

 

30. İşte böyle. Kim Allah’ın yasaklarına saygılı olursa bu, Rabbi katında kendisi için çok hayırlı olur. Karşınızda okunarak açıklananlar hariç, tüm hayvanlar size helal kılınmıştır. Artık putların pisliğinden, yalan sözden uzak durun;

 

31. Allah’a ortak koşmadan, hanifler olarak… Allah’a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

 

32. İşte böyle. Kim Allah’ın kutsallık nişanı yaptığı şeyleri yüceltirse bu yaptığı, gönüllerin takvasındandır.

 

33. Onlarda sizin için, belirli bir süreye kadar yararlar vardır. Sonunda onların varacakları yer Beytullah’tır.

 

34. Biz her ümmet için bir kurban yeri / bir kurban kesme tarzı belirlemişizdir ki, kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üstüne Allah’ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız birtek tanrıdır; o halde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllü, saygılı kişileri muştula.

 

35. Onlar öyle insanlardır ki, Allah anıldığında kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namazı gözetirler. Ve kendilerine sunduğumuz rızıktan infak ederler.

 

36. Biz o büyükbaş hayvanları da sizin için Allah’ın kutsallık nişanları arasına koyduk. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar ayakları üzerine sıralanmış halde dururken, üzerlerine Allah’ın ismini anın. Yanları yere yaslandığı zaman da onlardan yiyin; isteyen yoksulu da istemeyen yoksulu da doyurun. Allah o hayvanları sizin hizmetinize verdi ki, şükredebilesiniz.

 

37. Onların ne etleri ne de kanları Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdi ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.

 

38. Allah, iman edenleri savunur. Şu da kuşkusuz ki, Allah hiçbir haini, hiçbir nankörü sevmez.

 

39. Kendilerine savaş açılanlara savaşma izni verilmiştir. Çünkü onlar zulme uğratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kadirdir.

 

40. Onlar sırf, “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çokça anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler her halde yerle bir edilirdi. Allah, kendisine yardım edene elbette Kavi’dir, Aziz’dir.

 

41. Onlar o kişilerdir ki eğer kendilerini yeryüzünde imkan ve güç sahibi yapsak namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. Tüm iş ve oluşlar Allah’a varır.

 

42. Eğer seni yalanlıyorlarsa bilesin ki, senden önce Nuh kavmi de Ad da, Semud da yalanladı.

 

43. İbrahim’in kavmi de Lut’un kavmi de…

 

44. Medyen halkı da. Musa da yalanlanmıştı da ben, inkarcılara biraz süre vermiş sonra hepsini yakalamıştım. Nasılmış benim azabım!

 

45. Zalim olduğu için helak ettiğimiz nice kent / medeniyet var ki, şimdi duvarları, tavanları üzerine çökmüş halde ıpıssız. Nice kullanılmaz olmuş kuyular ve nice terk edilmiş görkemli saraylar var.

 

46. Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onlarla duysunlar. Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz ama göğüslerin içindeki gönüller körleşir.

 

47. Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir.

 

48. Nice kent / medeniyet var ki, zulme saptığı halde, ona süre tanıdım. Ama sonra kendisini enseledim. Dönüş yalnız banadır.

 

49. De ki: “Ey insanlar, ben sizin için açık bir uyarıcıdan başkası değilim.”

 

50. İman edip iyilik ve barışa yönelik işler yapanlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.

 

51. Ayetlerimizi işe yaramaz kılmak için gayret gösterenlere gelince, onlar cehennemin dostlarıdır.

 

52. Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o birşey dilediğinde, şeytan onun düşünce ve dileği içine birşey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini muhkemleştirir. Allah Alim’dir, Hakim’dir.

 

53. Bu, Allah’ın; şeytanın attığını, kalplerinde hastalık olanlara, gönülleri katılaşanlara bir fitne yapması içindir. Zalimler, geri dönülmez bir ayrılık ve kopuş içindedirler.

 

54. Kendilerine ilim verilenler onun, senin Rabbinden bir hak olduğunu bilsinler, ona inansınlar da kalpleri ona saygı duysun diye böyle yapılmıştır. Şu bir gerçek ki Allah Hadi’dir, iman edenleri dosdoğru yola mutlaka ulaştıracaktır.

 

55. İnkar edenler ise kıyamet ansızın başlarına patlayıncaya kadar, yahut kısır bir günün azabı kendilerine gelip çatıncaya kadar, o Kur’an’dan yana kuşku içinde olmaya devam edecekler.

 

56. O gün mülk ve yönetim Allah’ındır. Aralarında O hüküm verecektir. İman edip iyilik ve barışa yönelik işler yapanlar, nimetlerle dolu cennetlerde olacaklardır.

 

57. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar için aşağılayıcı bir azap öngörülmüştür.

 

58. Allah yolunda hicret edip sonra da öldürülen yahut ölenleri, Allah güzel bir rızıkla mutlaka rızıklandıracaktır. Allah, rızık verenlerin elbette ki en hayırlısıdır.

 

59. Onları, razı olacakları bir yere elbette sokacaktır. Allah elbette ki, Alim’dir, Halim’dir.

 

60. İşte böyle. Kim uğratıldığı cezanın aynısıyla ceza edip de zulüm ve saldırganlığa uğrarsa, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Allah, elbette ki Afüvv’dür, Gafur’dur.

 

61. İşte böyle. Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Allah Semi’dir, Basir’dir.

 

62. Evet böyledir! Çünkü Allah Hakk’ın ta kendisidir. O’nun dışında yalvarıp çağırdıkları ise batılın ta kendisidir. Hiç kuşkusuz, Allah Aliyy’dir, Kebir’dir.

 

63. Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi de, onun sayesinde yer, yemyeşil hale geliyor. Allah Latif’tir, Habir’dir.

 

64. Göklerde ne var yerde ne varsa O’nundur. Allah, Gani olanın da Hamid olanın da ta kendisidir.

 

65. Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O’nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O’nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Rauf, Rahim’dir.

 

66. Size hayat veren O’dur. Sonra sizi öldürüyor; sonra diriltecektir sizi. Gerçek olan şu ki, insan tam bir nankördür.

 

67. Her ümmet için biz, bir ibadet şekli / bir ibadet yeri belirledik; onlar, onu izlerler. Artık bu iş konusunda seninle çekişmesinler. Sen de Rabbine davet et / dua et. Sen, elbette ki şaşırtmadan yol aldıran bir kılavuzun ardındasın.

 

68. Seninle mücadele ederlerse şöyle de: “Yapmakta olduklarınızı Allah daha iyi bilir.”

 

69. Allah, tartışmakta olduğunuz konuda kıyamet günü aranızda hüküm verecektir.

 

70. Bilmedin mi ki; Allah gökte ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Bunların tümü bir Kitap’tadır. Bütün bunlar Allah için çok kolaydır.

 

71. Allah’tan ayrı olarak, hakkında O’nun hiçbir kanıt indirmediği şeye kulluk ediyorlar. Kendilerinin de onunla ilgili bir ilmi yoktur. O zalimlerin yardımcısı olmayacaktır.

 

72. Onlara açık-seçik ayetlerimiz okunduğunda, o küfre sapanların yüzlerinde bir hoşnutsuzluk / yadsıma görürsün. Kendilerine ayetlerimizi okuyanlara saldıracak olurlar. De ki: “Size şu yaptığınızdan daha kötü birşey haber vereyim mi: Ateş! Allah onu inkarcılara vaat etmiştir. Ne kötü dönüş yeridir o.”

 

73. Ey insanlar! Size bir örnek verildi; onu dinleyin. O Allah’ın yanında yakarıp durduklarınız var ya, hepsi bir araya toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Sinek onlardan birşey kapacak olsa, bunu bile ondan geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen de…

 

74. Allah’ı, şanına yaraşır biçimde takdir edemediler. Allah elbette Kavi’dir, Aziz’dir.

 

75. Allah, meleklerden de resuller seçer, insanlardan da. Şüphesiz ki, Allah Semi’ ve Basir’dir.

 

76. Onların, önden gönderdiklerini de bilir, arkaya bıraktıklarını da. İş ve oluşlar Allah’a döndürülür.

 

77. Ey iman edenler! Rüku edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz.

 

78. Allah uğrunda ona yaraşır bir gayretle didinin. O sizi seçmiş ve dinde size hiçbir güçlük çıkarmamıştır. Babanız İbrahim’in dinini esas alın. Allah sizi, önceden de şu Kitap’ta da “müslümanlar” diye adlandırdı ki, resul sizin üzerinize bir tanık olsun, siz de insanlar üzerine tanıklar olasınız. O halde namazı kılın, zekatı verin ve Allah’a sarılın. O’dur sizin Mevla’nız. Ne güzel Mevla’dır O, ne güzel yardımcıdır O!

 

 

RAHMAN SURESİ

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…

 

1. O Rahman,

 

2. Öğretti Kur’an’ı,

 

3. Yarattı insanı,

 

4. Belletti ona duygu ve düşüncelerini ifade etmeyi.

 

5. Güneş ve Ay. Hesaba bağlıdır herbirinin herşeyi.

 

6. Çimen / yıldız ve ağaç secde ediyorlar.

 

7. Ve gök. Yükseltti onu. Ve koydu şaşmaz ölçüyü, mizanı.

 

8. Azgınlık etmeyin ölçü ve tartıda, saptırmayın mizanı.

 

9. Ölçüyü titizlikle, adaletle koruyun ve hüsrana araç yapmayın mizanı.

 

10. Ve yerküre. Koydu onu toprakta yaşayacak yaratıklar için.

 

11. Bir meyva var onda. Ve salkımlarla donatılmış hurma ağaçları.

 

12. Çimli ve samanlı dane ve hoş kokulu otlar vardır.

 

13. Bu böyle iken, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

14. İnsanı, pişirilmiş çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.

 

15. Cini de ateşin dumansızından yarattı.

 

16. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

17. İki doğunun Rabbi de O’dur, iki batının Rabbi de.

 

18. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

19. Salmıştır iki denizi; buluşup kucaklaşıyorlar.

 

20. Bir ayırıcı var aralarında; kendi sınırlarını aşmıyorlar.

 

21. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

22. Çıkıyor onlardan inci ile mercan.

 

23. Peki Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

24. Denizde koca dağlar gibi akıp giden o görkemli gemiler de O’nundur.

 

25. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

26. Yer üzerinde bulunan herkes yok olacaktır.

 

27. Sadece o bağış ve celal sahibi Rabbinin yüzü kalacaktır.

 

28. Peki, Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

29. Göklerde ve yerde kim varsa O’ndan ister. O, her an yeni bir iş ve oluştadır.

 

30. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

31. Ey ağırlıklı ve onurlu iki toplum / ey insan ve cin toplulukları! Sizinle de meşgul olacağız.

 

32. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

33. Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin bucaklarından / köşelerinden geçip gitmeye gücünüz yeterse, hadi geçin gidin. Allah’tan bir ferman olmadıkça geçemezsiniz.

 

34. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

35. İkinizin de üzerine ateşten bir alev ve erimiş bakır / duman gönderilir de başarılı olamazsınız.

 

36. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

37. Gök yarılarak, eriyip kızarmış yağ gibi bir gül haline geldiği zaman,

 

38. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan?

 

39. O gün günahından ne cin sorguya çekilir ne de insan.

 

40. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan?

 

41. Suçlular yüzlerinden tanınır da yakalanırlar perçemlerinden ve ayaklarından.

 

42. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayacaksınız yalan?

 

43. İşte bu, günahkarların yalanlayıp durdukları cehennemdir.

 

44. Onlar, onunla kaynar su arasında dolaşırlar.

 

45. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

46. Rabbinin makamından korkan kimseye iki cennet var.

 

47. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayabilirsiniz yalan?

 

48. İkisi de çeşit çeşit ağaçlarla / bitkilerle doludur.

 

49. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

50. O cennetlerde iki nehir var, kaynayıp akan.

 

51. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

52. O cennetlerde iki çift var her meyvadan.

 

53. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

54. Örtüleri kalın atlastan döşeklere yaslanırlar. İki cennetin de meyvaları elle alınacak kadar yakındır.

 

55. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

56. O cennetlerde, bakışlarını eşlerine dikmiş öyle dilberler vardır ki, daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.

 

57. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

58. Sanki yakut onlar, sanki mercan…

 

59. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

60. İhsanın karşılığı sadece ihsan…

 

61. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

62. İkisinden başka, iki cennet daha var.

 

63. Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlıyorsunuz?

 

64. İkisi de yeşil mi yeşil…

 

65. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

66. İkisinde de iki kaynak var, sürekli fışkıran.

 

67. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

68. İkisinde de meyva, hurma ve nar var.

 

69. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

70. İçlerinde iyi mi iyi, güzel mi güzel hanımlar var.

 

71. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

72. Çadırlar içinde bekletilen huriler var.

 

73. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

74. Daha önce onları ne cin kirletmiştir ne de insan.

 

75. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

76. Yeşil yastıklarla, emsalsiz döşekler üzerinde yatarlar yan.

 

77. Rabbinizin nimetlerinden hangisini sayarsınız yalan?

 

78. İkram ve kudret sahibi Rabbinin ismi öyle yüce ki…

 

 
  Bugün 29 ziyaretçi (41 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol